Avrupa Parlamentosu'nda geçen hafta adeta bayram havası vardı. Elbette Ramazan bayramı değil, Avrupalı liderlerin onlarca yıldır çözmek istediği göçmen sorununa sihirli bir çözüm üzerinde anlaşmaya varmaları nedeniyle oluşan bir bayram havası. Her ne kadar iyimser olmak istesem de, Rûdaw olarak geçmişte yasa dışı göç konusunda Avrupalı yetkililerle yaptığım görüşmelere dayanarak bunun da bir çözüm olmadığını ve arkasında başka şeyler olduğunu hissediyorum. Tabi bu anlaşmanın Kürt göçmenler açısından ne anlama geldiğini de açıklamak isterim.
Avrupa Parlamentosu'nun AB göç politikasına ilişkin reformu kapsamında, yasadışı göçmenlerin işlemleri artık Avrupa sınırlarında halledilecek. Bu da sınırlarda büyük kampların kurulacağı ve hangi Avrupa ülkeye gideceklerini seçmek yerine sınırda sığınma başvurusunda bulunmaları gerektiği anlamına geliyor. Söz konusu kamplarda göçmenlerin durumu ele alınacak, sığınma hakkı verilip verilmeyeceğine ya da sınır dışı edilip edilmeyeceğine karar verilecek. Sığınma hakkı kazananlar daha sonra eşit şekilde farklı Avrupa ülkelerine gönderilecek. Bu kağıt üzerinde bu sağlam bir plan gibi görünüyor, dolayısıyla politikacılar ve partileri bunu bir başarı olarak sunuyor. Ancak pratikte uygulanması kolay olmayacak. Bu nedenle göçmen hakları örgütleri bu reform anlaşmasını eleştiriyor.
Eleştirilerden biri, planın uygulanması halinde AB insan hakları yasalarını ihlal edeceği yönünde. Özellikle de göçmenlerin kolayca geri gönderilmesini engelleyen birçok yasa var. Bir diğer eleştiri ise sınırlarda açılan kampların hızlı ve sağlıklı bir şekilde göçmenlerin dosyalarını çözüme kavuşturamayacağı yönünde. Çünkü her bir dosya bir kişinin veya ailenin hayatı ve kaderinin hikayesini konu alıyor ve bu kişilerin kaderi hakkında aceleyle karar verilemez. Bir diğer eleştiri ise planın göçmenlere kamplardan ve sınır kontrollerinden kaçıp Avrupa'ya girmenin yeni yollarını bulmasına olanak tanıyacağı yönünde. Burada da başka kanunlara göre oturma izni almayı deneyebilirler ya da burada uzun süre ve “siyah” olarak kalabilirler.
Avrupa Parlamentosu'nda kutlama yapan siyasetçilerin bu eleştirilerden bazılarının doğru olduğunu bildiklerini düşünüyorum. Ama şunu da biliyorlar ki birkaç hafta sonra Avrupa Parlamentosu seçimleri var. Seçimlerde göçmen karşıtı partilerin daha fazla oy alması muhtemel. Bu nedenle seçimlerden önce diğer partilerin seçmenlere göç sorununun çözüleceğine dair bir vaatte bulunmaları gerekiyordu. Şimdi bu partiler buldukları bu çözümü Avrupa kamuoyuna “sihirli bir çözüm” gibi pazarlamaya çalışıyorlar.
AB reformları 2026'da yürürlüğe girecek ve halihazırda aşamalı olarak hazırlanıyor. Elbette o zamana kadar ve sonrasında Kürdistan'ın dört bir yanından pek çok vatandaş göç yolunu tercih edecek. Hepsine yasal yollardan gelmenin daha iyi olduğunu da anlatamazsınız. Çünkü örneğin siyasi nedenlerle yakalanma ve ağır cezalara çarptırılma riski olan bir Kürt, yasal şekilde göç etmek için yol bulamayabilir. Ancak daha iyi bir yaşam için gelenler için Avrupa'ya ulaşmanın hem yasal hem de uygun maliyetli daha risksiz ve daha iyi yolları var. Bir Alman yetkilinin şöyle dediğini hep hatırlıyorum: "Göçmen istemiyoruz, çalışan istiyoruz.” Almanya'yı ve diğer birçok ülkeyi yasal göçü ve iş gücünü kolaylaştırmaya yönlendiren de bu düşüncedir. Dünyada pek çok ülke bu olanaklardan yararlanarak ülkelerine iyi sermaye getiriyor ancak Kürdistan henüz bundan gerektiği gibi yararlanamadı.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın