Ben ve Pessoa

05-08-2023
Necat Zanyar
Etiketler Necat Zanyar Fernando Pessoa Potekiz
A+ A-

Pessoa’yı okumadan önce denk geldiğim her sözünde büyülü bir şekilde kendimi bulurdum. Tanıyınca, fazlasıyla benzeştiğimizi farkettim.

Fernando Pessoa Portekizli bir şair ve yazar. İlginçtir şimdilerde Portekizli bir komşum var ve bugüne kadar hiçbir komşumdan onun kadar yakınlık görmedim.

Pessoa yalnız yaşamış. Bende de yalnızlığa güçlü bir yönelim var. İnsanlar yargısız, çok geniş ve renkli bir dünyaya sahip değilse pek ilgimi çekmiyor. Çoğu kez güçlü bir istiskal duygusu benliğimi sarıyor.

Başlarda "saudosismo" (geçmişe özlem) akımının etkisindeyken, sonrasında fütürist harekete katılıyor ve "paulismo" adı verilen Portekiz öncü edebiyatını başlatıyor. Sanılanın aksine müthiş bir tutarlılık. Geleneği yaşamadan, geçmişi anlamadan geleceği kurmak imkânsız. Vasat insan ise değişimi, belli dönemlerde zıt yönlere gidişi tutarsızlık sanır, saplanıp kalmakta, yedisinde ezberletileni yetmişinde tekrarlamakta meziyet ve keramet arar.

Ve cesarete bakar mısınız! Her şeyi, olabilecek bütün tarzlarda hissetme arayışı. Yıllar önce şöyle bir not düşmüştüm: Hayatta bir kez bile yapmayacağımız şeyi, bir kez de olsa düşünebilmeliyiz.

Kimi notlar vardır ki koca bir ağacı içinde taşıyan çekirdeklerdir. Tıpkı bir dönem, deneyimlediklerimin şifresi olsun diye yazdığım şu cümle gibi: Dün yapmanız gerekirken, yarın yapacaklarınızı, bugün söylüyorum.

Pessoa babayı erken yaşlarda öl(dür)üyor. 1905 doğumlu babam 1995’te öldüğünde henüz ilkokuldaydım. Bağımsız ve birey olmanın, kendiliğin, kişilik oluşumunun en önemli düğümlerinden biridir bu.

İngilizcenin egemen olduğu Güney Afrika’ya küçük yaşlarda taşınıyor ve 17 yaşında Lizbon’a dönene kadar İngilizcenin atmosferinde yaşamı soluyor. Kürt çocuklarının büyük çoğunluğu gibi Türkçeyle kurduğum ilişki benzer bir serüven. Bir farkla: Türkçe bizi Kürtçeden koparma odaklı. Yine de ilkokul birinci sınıfta öğretmenlerin Kürtçe bilmediğini görünce, onların da eskiden bizim gibi Kürtçe konuştuğunu düşünerek kendi kendime “Demek ki insan okudukça Kürtçeyi unutuyormuş, ben ne kadar okursam okuyayım Kürtçeyi unutmayacağım” sözünü verdiğimi hatırladıkça, o ilkokul öğrencisiyle gurur duyuyorum.

Ölümünden 47 yıl sonra gün ışığına çıkan ve yirminci yüzyılın en önemli edebi eserlerinden birine dönüşen Huzursuzluğun Kitabı adlı başyapıtında “Hiçbir şeyi ciddiye almaksızın, duygularımız dışında hiçbir şeyin gerçekliğinden emin olamayacağımızı aklımızdan çıkarmaksızın” şeklindeki cümleleriyle yaşamı ciddiye almadığı anlaşılıyor. Zaten ciddiye alınacak bir sürece benzemiyor kısacık yaşam. Bizse fazlasıyla büyütüyor, birbirimizi boğuyoruz. Uğruna ölecek, birbirimizi öldürecek kadar. En sevdiğim dizelerdendir: “Burası dünya! / Ne çok kıymetlendirdik. / Oysa bir tarla idi; / Ekip biçip gidecektik”.

Pessoa insan merkezliliği bir tür “insana tapınma” olarak görüyor ve insanın bir hayvan türü olarak basit, biyolojik bir kavramdan öteye geçmediğini, bu nedenle herhangi bir hayvan soyundan daha fazla tapınılmayı hak etmediğini düşünüyor. Bu yönüyle insanlık kültünü hayvanların tanrı sayıldığı, tanrıların da hayvan kafalı olduğu antik dinlerin dirilmiş hali gibi görüyor. İnsana eşref-i mahlûkat diyen ve her şeyin insan için yaratıldığına inanan bir kültürün içine doğan biri olarak insan merkezli varlık okumasından hayli uzaklaşmışken Pessoa’nın bu güzel ifade biçimine katılmamak elde değil. Kitabi olacaksak insan en fazla ahsen-i takvim olabilir ama her kimin uydurmasıysa hakikat sanılan eşref-i mahlûkat değil. Hem de hiç değil. Bilincinden bu virüsü söküp atmayan bir kültürün diğer canlı türlerine, doğaya, nehirlere, denizlere kıyması kaçınılmaz. Antropomorfik Allah-tanrı anlayışının da bu yaraya merhem olmadığını en az bin yıldır deneyimliyoruz.

Amacım Pessoa’yla özdeşlik kurmak değil. Çokça melankoli, fazla pesimist gibime geliyor. Ama iyi bir frekans. Nietzsche gibi. Cioran gibi. Evrene güçlü sinyaller gönderen dehalar. Söz ustaları. Anlam avcıları. Hem felsefi, hem estetik hem de tutkulu ve özgür.

Birlikte yola düşmüşken, uzar gider bu yolculuk. Pessoa kafa dengi. Yıllar önce okuduğumda çok sevmiştim: “Tanrı güzeldir, güzeli sever” ve “Tanrı güzeldir, güzel olmayanı kabul etmez”. Sen de öyle demiyor muydun Pessoa: “Sahip olduğumuz ruh, hayatı estetiğin gözüyle seyretmekte işe yarayabilirdi ancak”.

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli