IŞİD terörizmi, tüm tezahür ve formlarıyla Irak'ı ve Kürdistan Bölgesi'ni doğrudan ve güçlü bir şekilde tehdit eden bir unsurdur. Bir takım hareketlerin terörü bir çekişme silahı olarak tercih etmesinin tarihi, ABD'nin Irak işgalinden daha eski olduğu olgusu doğrudur ancak, bu hareketlerin işgalden önceki varlığı, etkinliği ve gücü arasında büyük bir fark olduğu da kaçınılmaz bir gerçektir.
2003 ve 2006 yılları arasında, yeni Irak’ın özellikle Ebu Musab el-Zerkawi'nin komutasında, bütün Ortadoğu’da barışçıl, istikrarlı ve demokratik bir yapı olması beklenirken, herkes için alev alev yanan bir cehenneme dönüştü.
Dikkat çektiğim bu iki tarih arasında yeni kurulan Irak'ta hayatını kaybedenlerin sayısı 69 bin 996 kişiye ulaştı. En nihayetinde ABD ve Irak yönetimleri, yüz milyarlarca dolar harcayarak, yüzlerce çatışma stratejisini hayata geçirerek ve tüm ağlarını devreye sokarak 8 Haziran 2006’da Ebu Musab el-Zerkawi'yi öldürmeyi başardı.
Zerkawi’nin öldürülmesi’nin ardından Sahawat yapısının kurulması, ABD'nin Sünni bloğuna sözler vermesi ve diğer bir takım faktörler sebebiyle terör hareketleri geçici olarak faaliyetlerine ara vermiş, ancak dört temel faktör söz konusu terör hareketlerinin yorgun düşen vücuduna yeniden ruh vermişti.
Birinci sebebi, Ortadoğu'da tüm denklemleri değiştiren Arap Baharı'nın patlak vermesiydi. Arap Baharı’nın başlaması, Tunus'ta Bin Ali'nin, Mısır'da Hüsnü Mübarek'in, Libya'da Kaddafi'nin ve Yemen'de Ali Abdullah Salih'in yönetimlerine, aynı zamanda Suriye'nin de ateşe verilmesiyle sonuçlanacaktı. Öte yandan Bahreyn'i büyük bir siyasi sarsıntıyla karşı karşıya bırakacaktı. Ortaya çıkan bu yeni durumla birlikte genel olarak radikal hareketlere özellikle de IŞİD'e ekonomik, askeri ve insan kaynakları ele geçirmesine büyük bir olanak ve alan açtı.
İkinci bir neden ise ABD'nin Irak’tan çekilmesi oldu. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama, Irak'ın Ortadoğu'da eşsiz bir zaferle taçlandırıldığını "birliklerimizin eve dönme zamanının geldiğini" söyleyerek 15 Aralık 2011'de Amerikan ordusunun Irak’tan çekilmesine karar verdi. Ancak sanıldığından ziyade (ABD) Irak’ta muazzam bir zafer elde etmediği gibi, ordusunun çekilmesinden iki buçuk yıl sonra tarihin en vahşi terör gücü olan IŞİD’in bu (muazzam başarının) topraklarda kendi hilafetini inşa etmesine olanak sağlamış oldu.
Üçüncü etken ise ikinci dönemini yaşayan Nuri El-Maliki'nin aşırı, radikal ve baskıcı bir rejimle ortaya çıkmasıydı. Maliki'nin ikinci dönemi ile birinci dönemi arasında 180 derece fark söz konusuydu. Maliki’nin birinci versiyonu terörle mücadele ediyordu, ancak ikinci versiyonu Irak’taki Sünni hareketi ile savaşıyor ve sivil gösterilere barut fıçılarıyla karşılık veriyordu. Yaşanan bu hadiseler akabininde Sünni tabanının yeni Irak’a umudunu kaybetmesine ve bir kurtarıcı arayışına girmesine itti.
Dördüncü bir diğer neden ise Türkiye ve Körfez ülkelerinin IŞİD terörüne kucak açması, IŞİD'in İran, Esad ve yeni Şii Irak'a karşı kullanılmaya çalışılmaya başlamasıydı. Bu açılım aynı anda siyasi, medya, güvenlik, askeri ve özellikle ekonomikti. Böylelikle IŞİD, yeni Ortadoğu'nun üç büyük başkenti Ankara, Tahran ve Riyad arasındaki güç ilişkileri yönetiminin bir parçası haline geliyordu.
Bu dört etkenden her biri, IŞİD'in yükselişine, askeri ve kitlesel olarak Irak ve Suriye'ye çekilmesine, daha sonra da dünyaya açılmasına, terörist hareketlerin ilk sırasında yer alan güce dönüşmesine, oradan da dünya başkentlerine ağır bir darbe indirmesine katkıda bulunacaktı. 6 Mart 2013'te IŞİD, Suriye'deki Rakka vilayetinin kontrolünü ele geçirerek en büyük zaferlerinden birini kaydetti. Bir ay sonra Ebubekir Bağdadi çıkıp ‘IŞİD'in artık sadece Irak'ta bir İslam Devleti olmadığını bundan sonra Irak ve Suriye'de İslam Devleti olduğunu’ açıklayacak, Suriye'deki El Kaide yapılanmalarını kızdırarak aralarında yeni bir kardeş çatışmasının fitilini ateşleyecekti.
Yine Aralık 2014'te IŞİD, Anbar vilayetinin iki büyük kenti olan Felluce ve Ramadi’nin kontrolünü ele geçirdi. İki şehir başkent Bağdat'a çok yakındı, Felluce sadece 70 kilometre, Ramadi ise yeşil bölgeye yalnızca 110 kilometre uzaklıktaydı. Bu iki şehrin düşmesinin ardından Irak ordusu, şehir şehir yüzlerce IŞİD cihatçısına karşı ağır bir manevi yenilgiye uğradı. Akabinde 10 Haziran 2014'te Musul'un düşmesiyle o büyük felaket yaşandı. 29 Haziran 2014 Ebubekir Bağdadi, Musul vilayetinden IŞİD'in kara halifeliğinin doğuşunu ilan etti.
Oldukça uzun, zorlu ve şiddetli üç yılda tüm dünya bu kara halifetle savaşarak mücadele etti, öyle ki bu savaşta nükleer silahlar dışında neredeyse bütün silahlar kullanılmıştı. Aradan üç yıl geçtikten sonra dönemin Irak Başbakanı Haydar Ebadi, IŞİD'in yenilgisini ülkesinin ise zaferini duyurdu! Bu açıklamanın yapıldığı gün bir Fransız kanalına şöyle dedim: “Bu açıklama somut bir gerçekten ziyade propagandadır.”
Altı yıl sonra, 2023'te, IŞİD'in bitmekle kalmayıp, Irak'ın, Kürdistan Bölgesi'nin, hatta bölgenin güvenlik ve istikrarı için de büyük bir tehdit olduğunu, hâlâ burada olduğunu ve üstesinden gelinmediğini görüyoruz.
Irak'ta Sünni bloğun statüsü, yerle bir olan şehir ve kasabaların yeniden imar sürecinin başarısızlıkla sonuçlanması, ülkede yoksulluğun korkunç bir oranda yayılması, işsizliğin yaygınlaşması, devletin ve toplumun milisleştirilmesi, yolsuzluğun sistematikleştirilmesi, radikalleşmenin ve aşırıcılığın yoğun bir şekilde lanse edilmesi, Suriye savaşının sınırın öbür tarafında beklemesi, bütün bunlar IŞİD'in yeniden geri dönmesi, sinmesi, saldırması, terör eylemlerine başlaması ve korku salmas şansına sahip olması anlamına gelmektedir.
Irak ve Suriye sınırları arasında 30 bin IŞİD'linin hapishanelerde tutuluğunu, bunlardan 20 bini Irak’ta 10 bini ise Suriye’de tutulduğunu da unutmamalıyız. Aynı zamanda iki ülkede de 60 bin IŞİD sempaizanı ve destekleyicisi cezaevinde tutuluyor. Tam da bu nedenlerden dolayıdır ki General Michael Kurilla 16 Mart 2023'te yaptığı bir açıklamada, “IŞİD'in hapishanelerde patlama anını bekleyen büyük bir ordusu var” demesine sebep olmuştur.
Aslında büyük sorun sadece bu ordunun varlığı değil, IŞİD'in Irak ve Suriye'deki Sünni kitleyi kendine çekme potansiyeldir. Söz konusu Sünni kitle Suriye'de öldürülüyorlar, yeni Irak'ta ise yaşamak için bir ufuk görmemekteler. IŞİD bu kitle tabanının öfkesini ifade etmeye, temsil etmeye, direniş, ayaklanma ve mücadele için bir alternatifler önerebilmeye talip olmak için yeterli güce sahip.
Söz konusu büyük ve geniş Sünni tabanı olmadan IŞİD bir mikro terör grubundan başka bir şey değildir. Ancak bu geniş tabanıyla IŞİD olaylara yön verebilecek bir güç haline gelebilir. Böyle bir durumda IŞİD'siz yeni bir günün olacağını, yarın IŞİD'e karşı uluslararası koalisyonun sona ereceğini düşünenler büyük bir yanılgı içerisine düşeceklerdir. Aksine yarın bir şarkı söylenecekse bu mutlaka IŞİD'in kanlı marşı olacaktır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın