Hüsamettin Turan
Ortadoğu, tarih boyunca küresel güçlerin çıkar çatışmalarının merkezi olmuş, bölgedeki halklar bu süreçte hegemonik stratejilere göre yeniden şekillendirilmiştir.
Suriye’de yaşanan soykırım iddiaları ve Kürtlerin bu bağlamdaki konumu, emperyalist güçlerin bölge politikaları çerçevesinde değerlendirildiğinde, uluslararası ilişkilerin temel dinamiklerini yansıtmaktadır. Küresel aktörlerin bölgedeki varlığı, jeopolitik çıkarlar doğrultusunda şekillenmekte ve bölgesel müttefikler bu stratejilere göre yeniden konumlandırılmaktadır.
Hegemonik stratejiler ve bölgesel aktörler
ABD’nin Ortadoğu politikaları, Soğuk Savaş sonrası süreçte değişen güvenlik paradigmasına paralel olarak evrim geçirmiştir. Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezi, ABD’nin bölgedeki politikalarını yönlendiren entelektüel çerçevelerden biri olmuş, ancak bu yaklaşımın uygulamada yerini pragmatizme bıraktığı görülmüştür. ABD’nin, Netanyahu’yu satın alırken Ukrayna’yı satması, hegemonik güçlerin bölgesel dengeleri çıkar hesaplarıyla yönettiğini ve ittifaklarını ekonomik-politik rasyonalitelere göre şekillendirdiğini göstermektedir.
Kürtler, ABD’nin bölgesel politikalarında sıklıkla bir pazarlık unsuru olarak kullanılmıştır. 1991 Körfez Savaşı sonrası “uçuşa yasak bölge” politikası ve 2003 Irak işgali sırasında Kürtlerin belirli kazanımlar elde etmesi, uluslararası güçlerin Kürtleri bir denge unsuru olarak görmesinin sonucuydu. Ancak, küresel pazarlıklar sırasında zayıf kartlardan feragat edilmesi gerektiği gerçeği, Kürtlerin tarihsel olarak büyük güçler tarafından terk edilmesine yol açmıştır.
Soykırım ve uluslararası hukuk bağlamında Suriye’deki Kürtler
Suriye’deki Kürtler, özellikle 2011 sonrası iç savaş sürecinde farklı uluslararası aktörlerin müdahalelerine maruz kalmıştır. Uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirildiğinde, Kürtlere yönelik saldırıların soykırım kapsamına girip girmediği tartışmalıdır. Raphael Lemkin’in tanımladığı şekilde soykırım, belirli bir grubun kasıtlı olarak yok edilmesini içerir. Türkiye, Suriye’de yürüttüğü operasyonları güvenlik gerekçesiyle açıklarken, Kürt hareketleri bu politikaları etnik temizlik olarak değerlendirmiştir.
ABD, Suriye’deki selefi grupları desteklerken, Kürtleri de belirli dönemlerde müttefik olarak kullanmış, ancak stratejik çıkarları doğrultusunda bu desteği çekmiştir. Fransa ve diğer Batılı ülkeler de Kürtleri bölgesel denklemin bir parçası olarak görmüş, ancak küresel aktörler Kürtleri bir devlet yapısı oluşturacak kadar desteklemekten kaçınmıştır.
Neokolonyal politikalar ve Kürtlerin statüsüzlüğü
Neokolonyalizm, Batılı güçlerin doğrudan sömürge yönetimleri yerine ekonomik, siyasi ve askeri bağımlılık mekanizmaları kurarak sömürgeci ilişkileri sürdürmesi anlamına gelir. Kürtler, Ortadoğu’da neokolonyal düzenin en mağdur halklarından biri olarak, dört farklı devletin sınırları içinde kimliksizleştirilmiş ve statüsüz bırakılmıştır.
ABD’nin, Türkiye, Fransa ve bölgedeki selefi gruplarla birlikte Kürtleri hizaya sokma çabası, bölgesel statükonun tahkim edilmesine yönelik bir girişimdir. Kürtlerin kendi topraklarında hâlâ nüfus kütüğüne resmi kabulü bir başarı olarak görmesi, köleleşmenin ve siyasal boyunduruk altına alınmanın içselleştirildiğinin bir göstergesidir.
Frantz Fanon’un sömürgeci bilinç çözümlemeleri bu durumu anlamakta önemli bir çerçeve sunmaktadır. Fanon’a göre, sömürge halkları, baskı mekanizmalarını içselleştirerek kendi statüsüzlüklerini kabul eder hale gelebilirler. Kürt siyaset erbabının uluslararası güçlere bağımlılığı, bu zihinsel kolonizasyon sürecinin bir uzantısı olarak değerlendirilebilir.
Kürtlerin uluslararası statü arayışı
Bölgedeki uluslararası pazarlıkların merkezinde yer alan Kürtler, hegemonik güçlerin çıkar hesaplarında sürekli değişen bir konumda kalmaktadır. ABD, bölgesel çıkarları doğrultusunda Kürtleri zaman zaman desteklerken, statükonun korunması gerektiği durumlarda onları gözden çıkarmaktadır. Türkiye ve Fransa gibi aktörler, Kürtleri kendi politik çıkarları doğrultusunda yönlendirme çabası içinde olmuş, Kürtlerin bağımsız bir statü kazanmasını engellemiştir.
Bu bağlamda, Kürtlerin uluslararası ilişkilerde daha güçlü bir aktör haline gelebilmesi için, hegemonik güçlerden bağımsız bir stratejik yol haritası oluşturması ve bölgesel ittifaklarını yeniden değerlendirmesi gerekmektedir. Neokolonyal politikaların ve bölgesel statükonun dayattığı sınırların aşılabilmesi, Kürtlerin kendi iç siyasi ve ekonomik dayanıklılığını artırmasıyla mümkün olabilir.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın