Modern dönemde Kürtlerin gerek İslami gruplar gerek sol hareketler bağlamında yaşadığı ulus krizi, büyük oranda asalet krizinden kaynaklanıyor. Her iki kanattan Kürtleri kendine yabancılaştıran ve dünyanın kurtarıcılığına koşturan bir köksüzlük vebası, 1980’lerden bu yana toplumu çürütüyor.
Asalet, köklü ve kendi olmak, bilinen, saygın bir geleneğe dayanmaktır. Toplum biliminde soyluluk kavramıyla ifadesini bulur. Her ne kadar kavram, bazı kültürlerde ayrıcalıklı üst bir yönetici sınıf, soylu erki ve aristokratlar için kullanıldıysa da, her birey ve toplulukta bir karşılığının olduğu yadsınamaz.
Yunancada “en iyi güç” anlamına gelen aristokrasi kavramı başlarda orduya komuta eden erdemli gençler için kullanıldı. Orta Çağ’da ise soylular sınıfını tanımladı.
Halk arasında asaletin doğuştan geldiği, parayla satın alınan bir şey olmadığı yaygın bir söylemdir. Binlerce yıllık Kürt bilincini formüle eden atasözlerinde “Avê bîne ji kaniyan, jinê bîne ji esliyan” (suyu kaynağından, kadını asaletli olanlardan al) türünden onlarca söze rastlamak mümkün.
Asalet güvenle yakından ilişkilidir. Asil insanların hainlik yapmadığına inanılır. Asil insan cahil olabilir, fakir olabilir, korkak olabilir, yetersiz olabilir, yanlış tercihlerde bulunabilir ancak düşkün ve hain olmaz. Bu yüzden tarih boyunca yöneticilerin asaleti sorgulanmış, topluma öncülük etmede asalet önemli bir ölçü kabul edilmiştir.
Asalet kuşaklar arası karakter ve kodlarla yakından ilişkilidir. Karakter belli oranda kültürel bir mirasa dayanır. Egemenlik kültürü, yönetici kültürü, ilmi kültür ve yardımlaşma kültürü asaletle devredebilen özelliklerdir.
Ami tabirle ne idüğü belirsiz, nevzuhur, türedi insanların topluma öncülük etmede güven vermesi hayli zordur. Asalet bir otokontrol mekanizması iken, türedi insanın refleksleri öngörülemez ve tehlike arz eder. Bir nihilizme yol açmaları işten bile değildir. Çünkü kaybedecekleri bir değer yoktur.
Asalet belli bir aile, aşiret, hanedan ve soya sahip kişileri mirasçısı oldukları geleneğe karşı mahcup olmama, leke getirmeme, başını dik tutma gibi sorumluluklarla hareket etmeye sevk eder. Bu insan doğasının doğal bir sonucudur. Asalet önemsiz olsaydı parti ve ideolojik grupların kendi parti geçmişlerini de inkar etmesi veya her türlü saygısızlığa açık hale getirmesi gerekirdi. Mesele asaletin ilkel bir duygu olması değil, türedilerin onun yerine kendilerini ikame arayışıdır. Amaç put yıkmak değil, türedi putlar dikmektir. Oysa modern dünya her iki putperestliği de anlamsız kılıyor.
70’lerden itibaren Kürtlerde aşiret ve tarikat olguları bahane edilerek bir köksüzleştirme politikası yürütüldü. Saygı ve değer kavramları aşındırıldı. Tüm duygular parti ve cemaat gibi soyut varlıklara tahsis edildi. Her türlü kıvraklık ve kaypaklığın zemini oluşturuldu. Mihenk taşı olabilecek, usul ve erkanı, ilke ve ahlakı temsil edebilecek somut bir değer bırakılmadı.
Oysa siyasi hareketleri var eden de halktaki asalet duygusuydu. Halk öyle ya da böyle, bin yılların oluşturduğu kimlik bilinciyle hareket ediyor, bir çıkış arıyordu. Buna öncülük edenlerse bu devasa enerji ve emeği türedi ideolojilerin ürünü saydı. Önceki bin yılların mirasıyla şekillenmesi gereken bilinç; öncesini yok sayan, her şeyi kendinden başlatan bir köksüzlükle çoraklaştırıldı.
Bu toplum mühendisliği sonucunda kuzey Kürtleri arasında derin bir asalet krizi oluştu. Günümüzde söylemi berrak ve güçlü bir Kürt temsiliyetinin olmaması bu mühendisliğin ürünüdür.
Soyla yakından ilişkili olan asalet sadece öncekileri değil, sonrakileri de ilgilendirir. İnsanları asil davranışa sevk eden ataları olduğu gibi çocuklarıdır da. İnsan doğal olarak kendisinden sonrakilere karşı utanç duyulmayacak, gururla anılacak biri olmak ister. Çocuklarına onurlu bir miras bırakmak asil insanların en temel kaygısıdır. Bu anlamda çocuğu olmayan liderler toplumları harcamada ve uçuruma sürüklemede daha büyük riskler taşır.
Elbette amelinin geri bıraktığı kimseyi, soyu ileri götürmez. Elbette bilinen bir soyun ekmeğini yiyenler, soylarının prestijini bir çıkar tezgahına dönüştürebilir. Evrende istisnası olmayan hiçbir şey yoktur.
Asalet, aşiret ve tarikatlarla tanımlanacak bir içerikten çok daha ötesidir. Modern çağ, aşiret ve tarikat olgularını tarihin hanesine yazmış, kar zarar hesabını görüp defterini dürmüştür.
Ancak öncü, yönetici ve bireyler için asalet önemini koruyor. Asil olmak, köklü ve kendi olmak, yüzlerce yıllık hafızayı yok saymamak, usul ve erkan bilmek, etik değer sahibi olmaktır.
Asalet insan ilişkilerinde, toplumsal ve siyasi hayatta en önemli kriterlerden biri olmayı sürdürüyor. Bir yerde çürümüşlük varsa, altında bir asalet krizinin olması güçlü olasılıktır.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın