Ferhad Alaaddin
Irak Federal Mahkemesi’nin kararına dayanarak “oyun bozan üçüncü” olan Koordinasyon Çerçevesi tüm dikkatini Sadr blokuna karşı muhalefete vermişti. Seçimlerin en büyük galibi Sadr bloku ise yeni hükumeti kurmaya ve birlik içerisinde kalmaya çok yakındı. Ancak üçte birlik çoğunluğa sahip “oyun bozan üçüncü” olan Koordinasyon Çerçevesi, Sadr hareketinin toplu istifalarını bildiren ani kararı ile birdenbire en büyük blok haline geldi. 13 Haziran 2022’de hareketin lideri Mukteda es-Sadr'ın emriyle milletvekillerinin toplu istifasını sunması ile parlamentodaki çoğunluk da değişti.
Sadr’ın çekilmesiyle Koordinasyon Çerçevesi siyaset sahnesinde üstünlük sağlamanın sevincini yaşadı. Ama buna, oluşan yeni siyasi denklemde Sadr’ın hükumet kurmak için oluşturduğu Üçlü İttifak'ın bileşenleriyle yapılacak müzakere yöntemi, onların talepleri ve Sadr'ın zaferini bozma girişiminde kendisini destekleyen güçlerin talepleri arasında nasıl bir denge sağlayacağı endişesi de eşlik etti.
Koordinasyon Çerçevesi, Sadr bloğunun geri çekilmesi ile oluşan fırsattan hızlıca yararlanmak için 23 Haziran’da yedek milletvekillerinin yemin etmesi için parlamentoda olağanüstü bir oturum yapılması konusunda Sünni Egemenlik İttifakı ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile siyasi bir anlaşmaya vardı.
Oturum iki bölümden oluşuyordu. Birincisi; Parlamento İç Tüzüğünde değişiklik yapılması ile Başkanlık Meclisi olarak adlandırılan yapı yerine Parlamento Başkanı ve yardımcılarının her halükarda değiştirilmesi konusundaki tüm yetkilerin Başkanda olmasını tanıyan bir karar çıkarılması. Bu, Parlamento Başkanı Muhammed Halbusi’nin oturuma katılmak için öne sürdüğü ön şartlardan biriydi. Bununla, Parlamento Başkanlığı makamının hedef alınmayacağı, Azim İttifakı ile sağlanacak bir anlaşmada Sünnilerin bakanlıklardaki payı garanti altına alındı. İkinci bölüm ise Kürdistan Demokrat Partisi'ni razı etmek içindi. Bu kapsamda Koordinasyon Çerçevesi liderlerinden Ahmed Al-Asadi oturumda siyasi bloklar arasındaki mutabakat konulu bir bildiri okudu. Bildiride Irak federal hükumeti ile Kürdistan Bölgesi arasındaki sorunların çözümü için anayasaya bağlı kalınması ve bu çerçevede petrol gaz yasasının çıkarılmasına vurgu yapıldı.
Fakat 23 Haziran'daki oturumda yaşananlar, istifa eden Sadr hareketi vekillerinin pişman olmayacağını teyit etmek ve yerlerine geçecek olan Koordinasyon Çerçevesi vekillerinin yemini ile sınırlı kaldı. Sünni Egemenlik İttifakı ve Kürdistan Demokrat Partisi ile yaptıkları anlaşma ise mevcut siyasi durumu belirleyen bu tıkanıklığı aşmak içindi ki eğer pratik adımlar atılmaz ise bu sadece kağıt üzerindeki mürekkepten ibaret olur. En önemlisi de Kürdistan Bölgesi’nin petrol ihracatı ve Federal Mahkeme kararları ile Petrol Bakanlığı tarafından uygulanan tedbirlerin askıya alınması ve Sünni Egemenlik İttifakı’nın Parlamento Başkanlığı görevinin hedef alınmaması ile ilgili olanlarıdır.
Koordinasyon Çerçevesi içindeki bakış açısı ve hedeflerin farklılığı
Sadr blokunun çekilmesinin ardından Çerçeve içerisindeki güç dengesi ve iç denklemler de değişti. Örneğin Fetih İttifakı'nın 35 olan vekil sayısı, bağımsız yandaşları da eklendiğinde 44'e çıkarken, Kanun Devleti ise 42 milletvekiline sahip olmuş oluyor. Bu da Fetih ve Kanun Devleti’nin milletvekili sayısının birbirine çok yakın olacağı, dolayısıyla yeni hükümet kurma müzakereleri için aralarındaki rekabetin şiddetli olacağı anlamına geliyor. Yani, daha önce ortak amaç ve hedefler yerine sadece Sadr hareketine karşıtlık üzerinden bir araya gelen Koordinasyon Çerçevesi bileşenleri kendi aralarında görüş ve düşünce ayrılığına düştü. Çerçevenin diğer güçlere açılma ve onları politikasına çekmeye çalıştığı mekanizma ve doğasında da bu açıkça görülüyordu.
23 Haziran'daki oturumun ardından iki farklı yol ile eğilim olduğu hızla ortaya çıktı: ilki, hükümet kurma çabalarının devamını desteklemekle birlikte devletin tüm hücreleri üzerindeki Sadr egemenliğinin sona erdirilmesi ve siyasi etkisini yakın veya uzak gelecekte en düşük seviyeye indirilmesi fikriyatını destekliyor. İkinci eğilim ise; Sadr hareketi ile siyasi varlığını ve toplum üzerindeki etkisini dikkate alarak dengeli ilişkiler sürdürmenin önemini vurguluyor.
Aynı şey diğer siyasi güçlere yaklaşım konusunda da geçerli. Bazıları rakibe baskı senaryosu uygulanmamasını ve Sünni Egemenlik İttifakını parçalayarak varlığına son vermenin gerekli olduğunu düşünüyor. Bunun ilk işareti de “Ebu Mazen” künyesiyle bilinen Ahmed el-Cuburi liderliğindeki Halk İttifakı'nın Egemenlik İttifakı'ndan çekilmesi ve Musanna Samarai liderliğindeki Azm İttifakı'na geri dönmesiydi. Buna paralel olarak diğer şahsiyetleri de Egemenlik İttifakından çekilmeye iten bir yaklaşım söz konusu. Aynı zamanda Çerçeve içerisinde bazı çevrelerin Meclis Başkanı Muhammed Halbusi’nin ayağını kaydırmak için sürekli bir çaba içerisinde oldukları gizli bir durum değil. Çünkü Halbusi’nin Sünniler içerisinde etkisini arttırmasını siyasi gelecekleri açısında tehlike görüyorlar. Halbusi’yi hedef alıp onu parlamento başkanlığından uzaklaştırmakla Çerçeve’nin yanında yer alan Sünni karşıtlarına basit bir armağan sunabilecekleri kanaatindeler. Çünkü onlar “oyun bozan üçüncü”ye destek vererek rakiplerinin hükumet kurmasını ve başbakanını onaylatmasını engellediler.
Aynı bağlamda, KDP’ye nasıl davranılacağı konusunda da Koordinasyon Çerçevesi içerisindeki çelişkiler derinleşiyor. Bir kesim KDP’ye karşı açılımı ve Çerçeve ittifakının bir parçası haline getirilmesini, bu şekilde Sadr hareketinin etkisi ve ekseninden tamamen uzaklaştırılmasını doğru bulurken, bir taraf da KDP’nin üçlü ittifakın kurulmasında temel sebep ve aktif bir faktör olduğuna inanıyor ve bunu siyasi açıdan seçimlerin tekrarı durumunda bir tehlike olarak görüyor.
Bazılarına göre, Kürdistan Bölgesi ile KDP’nin gücünün birleşmesi kendileri için bir tehdit oluşturur ve bu nedenle hiçbir taviz verilmemelidir. Son günlerde Kor Mor gaz sahalarına yönelik füze saldırıları, Çerçeve’yi destekleyen bazı güçlerin Kürdistan'ı özellikle de KDP’yi kışkırtma niyetinde olduğunun açık kanıtıdır.
Bu eğilimlerden hangisinin Koordinasyon Çerçevesi içerisinde öne çıkacağı bilinmiyor. Bunlar, Egemenlik İttifakı, KDP ve siyasi süreç açısından olumsuz göstergeler olarak öne çıkıyor. Dolayısıyla KDP ve Egemenlik İttifakı’na, müzakere ve diyalog için daha fazla zamana ihtiyaç olduğu, bakanlıkların dağılımı ve başbakan seçiminde farklılıkların derinleşeceği gerçeğini gösteriyor.
Liderlerin başbakanlık için yarışı
Seçim sürecini tamamlamak ve yeni bir hükümet kurma yolunda ilerlemek için Koordinasyon Çerçevesi’ni iki büyük engel bekliyor. İlki, cumhurbaşkanı adayının belirlenip seçileceği bir oturum hazırlamak, ikincisi ise, başbakanlık görevini üstlenecek ortak bir isim belirlemek.
Koordinasyon Çerçevesi, cumhurbaşkanlığı adayı krizinde topu Kürtlerin sahasına atarak Kürdistan Demokrat Partisi ile Kürdistan Yurtseverler Birliği'ni aday konusundaki anlaşmazlıklarını çözmeye çağırarak kendince ilk engeli çözmüş oldu. Ancak her iki parti de tavırlarından geri adım atmıyor ve bu nedenle iki aday bulunuyor. Gözlemciler nihayetinde çözümün 2018 yılında olduğu gibi her iki partinin kendi adayı ile seçime gireceğini, kazananın meclisin oyları ile belirleneceğini öngörüyor.
İkinci engel ilkinden daha zorlu ki hükümetin kurulmasını daha çok geciktirebilecek bir durum. Başbakanın kim olacağı ve bakanlıkların siyasi bloklar üzerinde, özellikle Şii taraflarca nasıl dağıtılacağı konusundaki anlaşmak zor olacak gibi görünüyor. Şiiler arasında bu konuda bir fikir birliği yok. Bununla birlikte, Çerçeve’nin 22 bakanlıktan 12'sini alacağı tahmin ediliyor. Ancak bakanlıkların dağılımı konusunda ortak bir konsensüse varmak zorlu geçen müzakereler gerektirecektir. Özellikle Ulusal Hikmet hareketinin bir sonraki hükümete katılmayı reddettiğini açıklamasının ardından ortak mekanizma konusunda rakip bloklar arasındaki çekişme daha zorlu hale gelecektir.
Başbakanlık pozisyonu için erkenden çılgınca bir yarış başladı ve bu makama göz dikenlerin çoğu çabucak kriz masası oluşturdu. İlk planda Kanun Devleti lideri Nuri el-Maliki, El-Fetih İttifakı Başkanı Hadi el-Amiri ve Nasr İttifakı lideri Haydar el-Abadi gibi isimler öne çıkıyor. İkinci planda olan liderler ise daha şanslı olduklarına inanıyor. Bu nedenle rekabet başladığında tarafların yürüteceği kampanya çok şiddetli geçecek gibi görünüyor.
İkinci planda görülenlerin başında mevcut Başbakan Mustafa Kazımi geliyor. Kazımi ekibinin gücüne güveniyor ki bu sayede siyasi bloklar arasında fikir birliğine varmasını ve 2020'de istifa eden selefi Adil Abdulmehdi’nin yerine başbakan olarak aday gösterilmesini sağladı. Kazımi, Şii arenasında üç etkili isimden oluşan eski ekibini topladı. Bununla birlikte Kürdistan Demokrat Partisi ve Sünni Egemenlik İttifakı’ndaki bazı liderlerin desteğine güveniyor. Ayrıca Türkiye, Suudi Arabistan ve BAE'nin de içinde bulunduğu bölgesel desteğe be İran'ın tekrar başbakan olmasına itiraz etmeyeceği ihtimaline bel bağlıyor. Belki de 26 Haziran'da İran’a yaptığı resmi ziyaret ona verilen desteğin açık bir örneğiydi. Ancak, Koordinasyon Çerçevesi içinde kolayca atlanamayacak veya hafife alınamayacak kadar şiddetli bir muhalefetle de karşı karşıya kalıyor. Çünkü Başbakanlık adayı için nihai karar, Koordinasyon Çerçevesi liderlerine kalıyor.
İkinci planda kalan diğer liderler daha sessiz bir çalışma içerisindeler. Onlar en uygun zaman ve fırsatı bekliyor. Bazıları şu anın en uygun zaman olduğunu düşünüyor. Tarık Necim, Kasım Araci, Abdulhüseyin Abtan, Ali Şükri, Adnan Zurfi, Muhammed Siya Sudani, Ali Abdulemir Allawi, Esad İdani, Rusey Suheyl gibi bazı isimlerin de başbakanlık makamını kazanmak için doğrudan şansları olduğundan bahsediliyor.
Sert karşıtlık ve çelişkilerin gölgesinde siyasi tarafların güvenini ve onayını kimin kazanacağını tahmin etmek kolay değil. Fakat, en fazla şansı olanların önündeki en büyük engel, siyasi tarafların kabulü ve rızasını almak, komşu ülkeler, uluslararası toplum, Necef ve Sadır hareketi ve güçlü halk tabanının onayını almak gibi görünüyor. Hükümetin performansı kabul görmez ve reddedilirse bu tüm sokakları daha büyük bir ret hareketine itebilir ve hükümetin devam emesi umutlarını tehdit edebilir.
Bir sonraki hükümet başkanının adayının genişleyen yoksulluk, işsizlik ve hizmet kesintileri, her şeyden önce elektrik, altyapıdaki çöküş ile tarım, sanayi, ticaret, iklim krizi, su kıtlığı ve çölleşme ve petrol dışı ekonominin çöküşü de dahil olmak üzere birçok zorlukla karşı karşıya kalacağını belirtmekte fayda var. Bu, genel olarak bölgedeki güvenlik ve siyasi zorluklara ek olarak normalleşme ve savunma ekseni olmak üzere iki eksene bölünen Irak’ı daha büyük bir çatışma alanı haline getirebilir.
Sadr hareketinin geri çekilmesi, bazılarının geleceği pembe gören hayallerinin aksine Irak'ı çöküşün eşiğine getirerek siyasi sahneyi karmaşıklaştırdı. Genel olarak siyasi liderler ve özellikle de Koordinasyon Çerçevesi liderleri boş heveslere kapılıp kendi çıkarları peşinden koşmamalı. Tam tersine bir sonraki adımlarını tam olarak düşünmelidirler. Daha önce başarısızlıkla nitelendirilen, muhaliflerinden çok kendi kitlelerine hayal kırıklığı ve ve ümitsizlik getiren politikalardan vazgeçmelidirler. Nitekim bunu sürdürmek, varlığını yitirmelerine ve ülkeyi kaçınılmaz bir çöküşe sürüklemelerine yol açar.
Ferhad Alaaddin, Irak Danışma Konseyi Başkanı
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın