Kürd dili, milli tarihi ve milli coğrafyası - 11

Dün 01:57
Seîd Veroj
Etiketler Seîd Veroj Kürd dili Memduh Selim bey Kürd coğrafyası
A+ A-

Memduh Selim’in tespit edebildiğimiz on altı farklı yazısı Jîn, Kurdistan ve Bağdat’ta yayınlanan Dîyarîyî Kurdistan dergilerinde yayımlanmıştır. Yazıların hepsi elbette ki kendi bağlamında önemlidir, ancak Dîyarîyî Kurdistan dergisinde yayımlanan; Kürd dilinin önemi, Kürd Milli Tarih ve Milli Coğrafyasının bir an önce yazılmasının gerekliliğini dile getiren “Hayatî İhtiyaçlarımızdan: Milli Tarih ve Milli Coğrafya” başlıklı yazısından kısaca bahsetmek istiyorum.

Bu konu daha önce de Memduh Selim Bey’in üyesi oldu Hêvî Cemiyeti’nin yayın organı olan Rojî Kurd ve Hetawî Kurd dergilerinde tartışılmış, Kürd Tamim-i Maarif Cemiyeti ve Kürd Dili Encümeni tarafından da dile getirilmiş ve programlaştırılmıştı. Hatta Abdullah Cevdet “Bir Hitap” başlığıyla yazdığı yazıda, “Kürdlerin tarihi var mı?” Diye sorduktan sonra, şöyle bir değerlendirmede bulunur: “Bir Şerefname ile bir milletin tarihî şerefini veyahut tarih şerefini tasarruf ve muhafaza edemez. Yaşadığımız asır, şaka değil, yirminci asırdır. Geçmişinin tarihine, geleceğinin tarihine sahip olmayan millet kendisine sahip değildir. Kendi kendisine sahip olmayan milletler ve fertler memlûk (köle) olur, başkalarının olur.”[1]

Memduh Selim Bey, adı geçen yazısının giriş kısmında Kürd dilinin önemine vurgu yapmak için, Macarların “Millet dilinde yaşar” atasözünü hatırlatarak başlar. Devamında genel bir değerlendirmeyle, “Lisanın bir milletin hayatındaki mevkiini, bundan daha canlı bir ifade ile göstermek mümkün değildir. Benim bu söze ilave edeceğim çok şey yoktur. Kestirme bir tabirle dil ve milliyet aynı şeydir.” belirlemesinde bulunur. Devamında yine mevzuyu Kürd diline getirerek, şöyle bir durum değerlendirmesinde bulunur: “Kürd dili, çok uzun baskı ve zulüm seneleri zarfında hayatın her şubesinde [kısmında, dalında] tard edile edile [koğularak] ancak beş-on Kürd medresesinin divanları arasında cılız bir talim ve ta’alün [öğretim ve öğrenim] vasıtası olarak hüviyetini muhafaza edebilmiştir. Bugün koca bir milletin kuvve-i maskesi hizmetini gören ve milleti binlerce senelik zamanın tufanları önünde payidar tutan, bundan sonra da tutacak olan işte bu dildir. Bunu hafife almak günahtır, cehalet ve suikasttır. Bu kadar müthiş sergüzeştlerden [serüvenlerden] sonra Kürdçeyi de her beş on senelik bir teneffüs serbestisi ile tecelli eden gelişme, dilimizin ve milletimizin kabiliyetine çok ümitlendirici bir delildir. Bize hayat hakkı tanımayan zihinlerin, kendilerince şimdiye kadar hayal-i muhal olan [imkânsız olan] bir hakikati telaş ile temaşa ettiklerini fark ediyoruz. Kürd dilinin umulmaz bir inkişaf kabiliyetine malik olması hakikati; milletimizi istikbali aydınlık şahrahına [anayoluna] çıkaracak lisanımızdır.

Münevver gençlerimize ve fikir sahibi erbaplarımıza düşen bir mukaddes iş, Kürdçenin tekamülüne azami gayretle çabalamaktır. Bunun için ne çok düşünmeye, ne de bir keşif ve icada lüzum vardır. Her milletin yürüdüğü yoldan biz de yürüyeceğiz. Elden geldiği kadar çok ve çeşitli eserler yazmak, Kürdçeyi geliştirmek (olgunlaştırmak) için en iyi çalışma usulüdür.”[2]

Dille ilgili genel değerlendirmeden sonra asıl konu olan tarih ve coğrafyanın ulusal varoluşumuzdaki önemine dönerek, sorduğu sorularla şöyle bir değerlendirmede bulunur: “Tarihimizden habersizlik, milletimizde itimad-ı nefsi [özgüveni] esaslıca sarsan bir amil-i su’ [kötü yaptırım] olmuştur. Pek çoğumuz mesela Eyyubi devletini bir Kürd devleti olduğunu iddia etmeye kendimizde ilim ve akıl cesareti bulamayız. Ve mesela herhangi bir ecnebi ansiklopedi “Muhit’ül Maarif”in buna dair yazdığını bile bilmeyiz.

“Milletin yurtseverlik şuurunu bir hale koyacak olan tarihtir. Şuursuz kudretlerin devamlı mevcudiyetlere masdar [kaynak, temel] olması gayrı tabiidir, daha doğrusu mümkün değildir. Tarihimiz milli birliğimizi tesis edecektir. Milletin merkezi asabiyesi mazisine [geçmişine] şuurlu bir şekilde haberdar olmasıdır. Tarih bize manevi kudretlerimizi tanıtacaktır. Bunları tanımaya ihtiyacımız kesindir.

Manevi kudretlerimize vakıf olmak ve o kudretlerin kaynaklarından itimad-ı nefs [kendine güveni] almak ihtiyacındayız. Hayatın her safhası bize gösteriyor ki şuura dayalı bir özgüven, her zaman en büyük eserlerin babası olmuştur. “Tarihlerini bilmeyen milletler münkariz olurlar [yok olmuş]” kaidesi, bizim içinde geçerlidir. “Kürd tarihi”, Kürd mazisi [geçmişi] için yalnız bir aksedilen değil, asıl Kürd istikbalini yaratacak bir güneş olacaktır.”[3]

Milli coğrafyanın yazılması önemine gelince; Kürdlerin nerelerde yerleşik olduklarını, arazisinin ziraat, sanat, maden vesaire gibi birçok yönüyle kendisine kabiliyetler arzettiğini, medeniyetin maddi ihtiyaçları ne dereceye kadar istifade etme kudretine haiz bulunduğunu, Kürdistan denilen bir kısım insanların yerleşim yerinin üstünde, altında, havasında, kaynakları ve kuvvayı tabiiyenin [doğasının] ne halde olduğunu, bunların ne tarzda istihdam edilebileceğini, Kürd denilen insan topluluğunun ticaret, sanat, zanaat, ziraat, içtimaiyat [sosyolojik] cihetlerinden ne manzara arzettiğini; komşularıyla diğer milletlerle olan muhtelif [çeşitli] münasebetlerini, memleketin ihtiva ettiği antika eserleri, kadim yapıları, dini mabetleri gibi servetlerin eski ve yeni vaziyetlerini, vatanın hususiyetlerini başka topraklara ve zümrelere nazaran kuvvet ve zayıflık teşkil eden taraflarını, umumi teşkilata verilecek istikameti… Kürdistan mevcudiyetinin gerçek ödemesi millet ancak coğrafya ile öğrenebilir ve öğretebilir. Coğrafya muhtelif şubeleriyle memleketin hakiki, sahih [gerçek] bir fotoğrafı gibi gözümüzün önünde bize rehberlik edecektir.[4]

Memduh Selim Bey, adı geçen uzun makalesinde Kürd dili, tarihi ve coğrafyasının yazımının önemini dile getirdikten sonra, sonuç itibarıyla şöyle bir değerlendirmede bulunur. “Fikrimizce dilimizi milletimizin ruhu mertebesinde tutar ve onun inkişafına ait çalışmayı bir ibadet gibi tanırsak, bundan sonra hayati bir ihtiyaç ile muhtaç olduğumuz iki şeyi; tarih ve coğrafya sahalarındaki çalışma gelir. Tarih ve coğrafya, milletimizdeki yüksek kabiliyeti alabildiğine tekâmül ettirerek [olgunlaştırarak] medeniyet semasında yükseltecek iki kanat gibi itinaya layıktır. Biri milleti kendi kendine, diğeri milleti başkalarına tanıtmak ve inandırmaktır…”

(Devam edecek.)

[1] Seîd Veroj, Cemiyeta Hêvî ya Talebeyên Kurd (Kürd Talebe Hêvî Cemiyeti) û Rojî Kurd (1913), Dara Yayınları, Diyarbakır, 2020, s. 39-40

[2] Vanlı M. Selim, Hayatî İhtiyaçlarımızdan: Milli Tarih ve Milli Coğrafya, Dîyarîyî Kurdistan, Sayı: 9, 28 Eylül 1925, Bağdat, s. 25, 26

[3] Vanlı M. Selim, Hayati İhtiyaçlarımızdan: Milli Tarih ve Milli Coğrafya, age., s. 27, 28

[4] Vanlı M. Selim, Hayati İhtiyaçlarımızdan: Milli Tarih ve Milli Coğrafya, age., s. 29, 30

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli