Haber Merkezi – Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Seyit Aslan, PKK lideri Öcalan’ın başlattığı silah bırakma çağrısı hakkında “Biz Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümüne karşı değiliz. Bu çok açık, net” dedi.
EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan, Rûdaw TV’de Hêvîdar Zana’nın yeni çözüm süreciyle ilgili EMEP’in tutumuna dair sorularını cevapladı.
Aslan, “Yani bugün iktidar adım atıyorsa, bu adımlar gerçekten çözüme ulaşacaksa bu sürecin karşısında kimsenin durmaması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Kürt sorununun çözümüne dair iktidar tarafından atılması gereken adımların artık atılması gerektiğine inandıklarını belirten Genel Başkan Aslan şunları söyledi:
“Öncelikle tabii şunu ifade etmek isterim. Biz Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümüne karşı değiliz. Bu çok açık, net. Bir taraftan çok hızlı bir süreç ilerliyor ama bir taraftan da adımların çok hızlı olmadığını gördüğümüz bir süreç olarak ifade etmek gerekir. Çünkü bu Kürt sorunu diye ifade ettiğimiz Osmanlı'dan, Cumhuriyet döneminden son Kürt isyanının üzerinden de kırk yıl geçti. Ve bu kırk yıl içerisinde çok büyük acılar yaşandı, çok büyük acılara tanık olduk. O açıdan da Kürt sorunun demokratik, barışçıl çözümü, eşit haklarda çözümü, Kürt halkının kendisini istediği biçimde nasıl istiyorsa öyle yaşama hakkının olması gerektiğini geçmişten bugüne kadar hep savunduk ve bu savunduğumuz şeyler içerisinde Kürt halkının bir ayrı ulus olarak da yaşama hakkını, kendi kaderini tayin hakkı da dahil olmak üzere bunu savunuyoruz. O yüzden de bugün geldiğimiz noktada yaşanan sürecin barış içerisinde çözüme kavuşması, demokratik bir ülkede iki halkın eşit koşullarda bir arada yaşamasını biz dün de savunduk, bugün de savunduk, yarın da savunacağız. Yani bu savunduğumuz sürecin kendisi şuna bağlı değil. Yani iktidarın, devletin ya da başkalarının ne düşündüğüyle ilgili bir süreç değil bu. Biz parti olarak kendi parti programımızda bu var ve biz bunu hep tartıştık, hep konuştuk, hep dile getirdik. Bugün eğer yeni bir barış süreci olacaksa, yeni bir çözüm süreci olacaksa, bu konuda adımların atılması, bu konuda atılan adımların güçlenmesi tabii ki kuşkusuz gereklidir. Yani bugün iktidar adım atıyorsa, bu adımlar gerçekten çözüme ulaşacaksa bu sürecin karşısında kimsenin durmaması gerekiyor. Ama bu sürecin kendisi gerçekten bir demokratikleşmeyi, bir hakları ve özgürlükleri büyütme, geliştirme süreci mi olacak? Bunu görmek gerekir.
“Atılması gereken adımların artık iktidar tarafından atılması gerektiğine inanıyoruz”
Sonuçta şöyle bir gerçeklik var. Bugün Türkiye'de iktidarın geçmişten bugüne kadar yaptığı uygulamalara baktığımızda bir takım temkinli yaklaşımlar, bir takım yargıların, bir takım ön kabullerin, koşulların olduğunu görmek gerekir. Yani bundan önce de biliyorsunuz bir çözüm süreci tartışmaları yaşandı ama bir anda bu yeniden başka bir biçimde yoğun bir çatışma, yoğun bir savaşa da dönüştü. O yüzden de burada biz şunu özellikle altına çizmek istiyoruz. Yani Türkiye'de Kürt halkının varlığını kabul etmek, burada bir halkın olduğunu, onun kendi dili olduğunu, kendi kültür öz geleneklerinin, göreneklerin olduğunu, ayrı bir ulus olduğunu, varlığını kabul etmek bir adım. Burada bu sürecin nihayete ermesi, bu sürecin barışla sonuçlanması, çözümle sonuçlanması konusunda bugün atılması gereken adımların artık iktidar tarafından atılması gerektiğine inanıyoruz. Yani mevcut iktidarın, mevcut devletin bu konuda adımlar atması lazım ki halkımızın, emekçilerin somut olarak bunları görmesi gerekir. Yani siz bir taraftan diyeceksiniz, biz barış istiyoruz, biz Türkiye'de demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesini istiyoruz. Biz bu süreci barışla taşlandıracağız diyeceksiniz ama öbür taraftan yaptıklarınız işçilerin, emekçilerin, halkın kafasında bir takım soru işaretlerine neden oluyor. Temkinli yaklaşımlara neden oluyor. O açıdan hani bu sürecin kendisi ben biraz önce başta ifade ederken hızlı başlayan bir süreç ama pratik adımların atılmadığı koşullarda kaçılmaz olarak insanların kafasında özellikle Kürt halkının kafasında, Türk halkının kafasında da bir takım soru işaretleri kaçılmaz olarak olacaktır.
“Gözaltı operasyonlarının durdurulması gerekiyor”
Örneğin çok basit olarak şunu söylemek gerekir. Yani son bir ay içerisinde kayyum atanan belediyeler oldu. Operasyonlarla Kürt siyasetçiler gözaltına aldı, Türk siyasetçiler gözaltına aldı. Tabii tabii şimdi bizim de partimizin, İstanbul il başkanımızın da aralarında olduğu parti üyelerimiz gözaltına alındı, tutuklandı, ev hapsine tabii tutuldular. Sadece partimiz değil yani Türkiye'nin diğer demokrasi güçlerine de operasyonlar yapıldı. Bütün bunları düşündüğümüzde bu konuda yani iktidarın ve devletin pratik olarak bir an önce bu sorunun çözümü konusunda atması gereken adımları atması gerekir. Bunlar da bugün olarak pratik olarak baktığımızda bir kere artık bu operasyonların durdurulması gerekiyor. Yani hem içeride hem dışarıda operasyonları durdurması gerekir. Yine kayyum atanan belediyelerin gerçekten çünkü halkın özgür iradesiyle seçilmiş yüzde altmış beş, yetmiş, yüzde seksen oy almış belediyeler var. Burada halkın bu yüzde seksenlik iradesini siz hiçe sayamazsınız ve bu halkın iradesinin orada yeniden göreve başlaması, sorumluluk alması kendi belediyelerinde görevlerini yapmaları için olanakları, imkanları ve koşulları sağlamanızı faaz etmek isterim. Bugün Kürt siyasetçiler cezaevlerinde biliyorsunuz. Bu Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması gerekir. Yani madem bir çözüm sürecinden bahsediyoruz, bir tartışma süreci var, Kürt halk önderi Öcalan'ın yapmış olduğu çağrı, kongreyi toplama süreci için bütün bunların hepsini düşündüğümüzde o zaman karşılıklı bir takım adımların atıldığını halkımız, emekçiler görürse o zaman bu endişeler, kaygılar ortadan kalkabilir. Ama siz sadece sürekli karşı taraftan adım atmasını isteyeceksiniz. Karşı tarafın adımlarını hızlandırmasını isteyeceksiniz ama siz adımlarınızı atmayacaksınız. O zaman bu sorunlu.
“Emperyalist ülkelerin daha fazla çatışmalara yol açtıkları ortada”
Şimdi tabii dünya özellikle Sovyetlerin geriye gidişinden sonra çokça tartışmalar yaşadı. Tabii bunlar çok uzun. Ama özellikle 1980 sonrası hep şu söylendi, artık dünyada sosyalizm yok, kapitalizm var ve bu kapitalizm insancıl. Ekonomik açıdan, sosyal açıdan, siyasal açıdan… Bütün dünyada herkesin daha refah içerisinde yaşayacağı, eşit koşullar içerisinde yaşayacağı bir dünya çıkacak diye ortaya bu söylenmişti ama bugün baktığımızda bu gerçeklerin hiçbirisinin olmadığı, aradan geçen kırk yıl içerisinde kapitalizmin daha fazla vahşileştiği, özellikle emperyalist ülkelerin dünyada ve bölgede daha fazla çatışmalara yol açtıkları çok açık ortada. Şimdi bugün Türkiye'de her gün beş işçi hayatını kaybediyorsa makine çarkları arasında ve milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşamak zorunda kalıyorsa, özellikle emekliler de dahil olmak üzere sendikal hak ve özgürlüklere ciddi saldırılar varsa dünyada farklı kimlikler, farklı etnik gruplardan halklarımız daha fazla eziliyorsa, daha fazla savaşa ve çatışmalarla karşı karşıya kalıyorsa o zaman burada dünyadaki kapitalizmin, dünyadaki emperyalizmin halklara bir şey vadetmesi mümkün değil. Ancak ve ancak sınırsız ve sömürüsüz bir dünya kurma mümkün olduğu koşullarda hem dünya halkları kendi ülkelerinde daha eşit koşullarda ve kendi vatanlarında kendi özgür dilleriyle, kendi kültürleriyle, kendi her türlü yaşamlarıyla var olabilirler ve aynı zamanda ezilen halklar ve işçi sınıfı da kendi yaşama koşullarını daha ileriden gerçekleştirebilir. O yüzden hiçbir zaman sosyalizmin geçerliğini kaybettiğini ve sosyalizmin geçerliğini kaybettiğini söylemek mümkün değil.
“Kendi aralarında bu görüşmeleri yapması çok doğal”
Tabii burada farklı düşünceler, farklı anlayışlar, farklı süreçler tartışılabilir ama bir gerçek var ki Sovyetler Birliği'nin özellikle Sovyetler'deki büyük Ekim Devriminden sonra o ülkelerde yaşayan halkları nasıl özgür ve eşit koşullarda bir arada yaşadıkları bir dönemi yaşadık. Bu gerçektir. Bunu hiç kimse inkar edemez. Burada şunu özellikle ben altını çizmek istiyorum. Bugün Kürt sorunun demokratik eşit ve halkın kendi iradesiyle yaşama hakkını en fazla herhalde şey yapacak, Türkiye'deki sosyalistlerdir, marxistlerdir, komünistlerdir. Yani burada biz bugünkü sistemden bağımsız, bugünkü düzeninden bağımsız olarak Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkından tutalım da eşit koşullarda bir arada yaşamasına kendisinin karar vermesi gerektiğini söyledik. Söyleyemeye de devam edeceğiz. Bugün tabii iktidarda olan AKP ve MHP, Cumhur İttifakı. Dolayısıyla DEM Parti de kendisini Kürt halkının özgürlük hareketinin legal alanındaki temsil olarak görüyor. Bunların arasındaki görüşmelerin olması, kendi aralarında bu görüşmeleri yapması çok doğal. Burada esas olarak bizi ilgilendiren, bizim açımızdan önemli olan şu, Kürt halkının sorunlarının çözümü bizim için öncelikli. Yani hem Türkiye'de hem Orta Doğu'da Kürt halkının geçmişten bugüne yaşadıkları problemler, sorunlar, uğradıkları baskı ve şiddet politikaları, sürgünler, katledilmeleri. Bunların artık son bulması, bunların bir daha olmaması bizim açımızdan en temel sorunların başında gelir ve biz bu konuda hiçbir ayrım yapmadan bu süreci savunmaya, bu sürecin bir an önce çözülmesi için de mücadele etmeye devam edeceğiz.
“Bu önemli bir eşik”
DEM Parti'nin MHP'yle görüşmesi, iktidar cenahıyla görüşmesi, sonuçta bunun bizi etkilemesiyle süreciyl ilgili de şunu ifade etmek isterim. DEM Parti geçmişten bugüne Türkiye'de demokratik hak ve özgürlükleri savunan partilerin arasında. Kürt hareketi içerisinde ve bu tutumunu herhalde devam ettirecektir diye düşünüyoruz. Yani Türkiye'de sadece Kürtler için değil, Türk halkı için de, Türkiye'nin işçi ve emekçiler için de demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, güçlenmesi, sendikal hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, kadınlara yönelik şiddet politikalarının son bulması, eğitimden sağlığa her alanda daha demokratik bir ülke olabilmesinin mücadelesini herhalde hep birlikte vereceğiz. Kürt sorunu bitince Türkiye'nin sorunları bittiği anlamına gelmiyor. Ama bu önemli bir eşik. Yani Kürt sorununun demokratik olarak çözülmesi, artık insanların çatışma ortamından uzaklaşması, kimsenin kimseyi katletmemesi, öldürmemesi, önemli bir eşik olduğunu düşünüyoruz ama bu aynı zamanda Türkiye'nin bütün sorunlarının çözüldüğü, çözüleceği anlamına gelmiyor. Biz demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi, daha demokratik bir ülkede yaşama mücadelesini bu süreç içerisinde birlikte vermeye devam edeceğiz.”
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın