Diyarbakır (Rûdaw) - Uluslararası Yazarlar Birliği'ne (PEN) bağlı PENa Kurd Eş Başkanı, dilbilimci Sami Tan, Kürt dili için bir politika hazırlamanın ve yol haritası belirlemenin elzem olduğunu söyledi.
Rûdaw TV’de sabahları yayınlanan “Taşteya Li Gel Dostan” (Dostlarla Kahvaltı) programında Rûdaw Diyarbakır Temsilcisi Maşallah Dekak’ın konuğu olan Sami Tan, Kürt dili çalışmalarının bugüne gelmesinde Faqi Hüseyin Sağnıç, Tori, Musa Anter ve İsveç’te bu konuda çalışanların büyük emeği olduğunu, kendilerinin de onların izinden gittiğini söyledi.
Tan, “Bizden öncekilerin emeğini unutmamak lazım, biz onların izindeyiz. Bildiğiniz gibi Türkiye ve Kürt kentlerinde özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Kürt dili üzerindeki baskılar nedeniyle bu alanda çalışmalar zorluklar içerisinde yapılıyordu. Ondan önce Şam’da, Celadet ve Kamuran Bedirhan, Osman Sabri , Kadrican ve birçok isim daha Kürt dili üzerinde çalıştılar. Avrupa’dakiler de devam ettirdi. Biz 1990’larda başladık” dedi.
Kürt dili için verilen hiçbir emeğin boşa gitmediğini belirten Tan, “Bir güç ve potansiyel ortaya çıkmıştır. Bizim ekolümüzdeki çalışmalarda fark şu ki biz dil aktivizmini başlattık, biz dil meselesini bir zihniyet meselesi olarak ele aldık” diye konuştu.
1990’ların sonunda HADEP’te Kürtçe derslere başladıklarını, Azadiya Welat, Welat gazeteleri ile Pine gibi dergiler çıkarttıklarını ve bunların ses getirdiğini dile getiren Sami Tan, “Amaç hayatın tüm alanlarında dilin canlı tutulması ve konuşulmasıydı. Sadece folklorik ve günlük konuşma dili olarak değil, yazılı olarak da, araştırma, inceleme ve hatta felsefe dili olarak da kullanılmasını esas aldık” ifadesini kullandı.
Tan, son süreçte toplumda bir kırılma yaşandığını, dil hareketi ve kurumların çalışmalarının daralıp marjinalleştiğini, dolayısıyla kendilerinden beklenen rol ve görevi yerine getiremediğini söyledi.
PENa Kurd Eş Başkanı, son yıllard ayaşanan olayların, çatışma ve operasyonların da tüm toplumu olduğu gibi Kürt dili çalışmalarını da etkilediğini belirtti.
“Bu alanda çalışan akademisyenlerin iş güvenliği kalmadı ve tabi bu halkı da etkiledi” diyen Tan, OHAL’le birlikte Kürt dili ile ilgilenen çok sayıda kurumun kapatıldığını da hatırlattı.
Sami Tan şöyle devam etti:
“Dil sonuçta canlıdır ve yaşamla birlikte gelişir. Hayatın bir alanında kullanılmayınca ne kelimeler, ne kalıplar insanların günlük ihtiyaçlarına cevap vermeye yetmez. Bu nedenlşe Kürt dili politikası hazırlanmalı, yol haritası belirlenmeli. Dil siyaseti devletler eliyle yürütülüyor. Kürtler statü sahibi değil, mesele budur. Kürtler sivil bir şekilde, bazı kurum ve şahsiyetler üzerinden bu işi yürütmek istiyor ama güçleri yetmiyor. Kürt dili ve çalışmaları için ekonomi lazım. Mesela şu ana kadar dilimiz hakkında ciddi bir anket yapabilmiş değiliz. Uzman bir ekiple anket hazırlanmalı. Bu anketin sonuçları üzerinden çalışma yapılabilir ve belki bu şekilde bir planlama çıkarabiliriz.”
Eskiden dil önündeki engel ve yasaklardan söz edildiğini ifade eden Tan, “Birçok argüman şimdi artık geçersizdir. Çocuklar okullarda farklı dil okuyor diyorlar. Ama şimdi Diyarbakır’da Kürtçe konuşan çocukların sayısı çok azdır. Aileler özel olarak bu konu üzerinde durmazsa ve dil aile içerisinde geleneklerle birlikte güçlü bir şekilde korunmamışsa çocuklar da öğrenemiyor. Böyle bir gerçek de var. Bizim politikamızı da bu durum üzerinden inşa etmeliyiz, 50 yıl, 100 yıl önceki faraziler üzerinden değil” dedi.
Kürt parti ve örgütlerin böyle bir çalışmayı üstlenebileceğini belirten Tan, bir araya gelen 9 Kürt partisinin bu konudaki çalışmasının eksiklere rağmen önemli olduğunu vurguladı.
Tan, “Eskiden birkaç yılda bir kitap çıkardı, şimdi ise yılda birçok Kürtçe kitap çıkıyor, Kürt yayın evleri fuarlara katılıyor. Ancak eskiden toplum doğal ortamında günlük konuşma dili Kürtçe idi, daha yaygın Kürtçe konuşulurdu. Ancak köylerin boşaltılması, göçler, köylerde açılan okullarla bu durum değişti. Hem dil kendi doğal havzasından uzaklaştı, şehir ortamına karşıtı. Oluşumu itibariyle de dil buna hazır değildi bu nedenle zayıf düştü, hayatın ihtiyaçlarını karşılamaya yetmedi. Bu nedenle insanlar ya yabancı kelime ve formları Kürtçe’ye kattı yada yavaş yavaş Kürtçe’den uzaklaştı. İki dillilik oluştu ama Kürtçe’in öldürülmesi üzerine kuruldu. Böylece Kürtçe’nin hayattaki yeri gittikçe azaldı, Türkçe’nin yeri daha çoğaldı. Aileler de çocukları ile Kürtçe konuşmayınca ve dil yeni nesillere aktarılmayınca dilin geleceği de kalmıyor” diye konuştu.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın