Geçmişten günümüze "Kudüs"ler

26-05-2021
Ahmet Kınay
Etiketler Ahmet Kınay Kudüs Filistin Kürtler
A+ A-

Semavi dinler için ayrı önemi olan Kudüs'ü bizler, günümüzün herhangi bir zaman diliminde İsrail devleti ile Filistinlilerin yasadışı örgütleri arasında çıkan çatışmalar sonucu yaşanan dramatik olaylar nedeniyle hatırlıyoruz. 

Bu çatışmaların odağında "toprak"lar olmakla birlikte "kutsal" semboller üzerinden de çatışmalar yaşandığını görmekteyiz.

Peki bu Kudüs’ün nerede olduğunu hiç düşündünüz mü?

Bazı yerler, yeryüzündeki diğer yerlere göre insanlar için kutsal görülmüştür. Bunun altında yatan sebep her ne olursa olsun dindar bilince sahip insan için o yer kutlu bir anlam ve değere sahiptir. Bu iz düşüm kapsamında 20. yüzyılın din tarihçisi ve filozoflarından Mircea Eliade “kutsal”a ilişkin “Mimari Merkez Simgeciliği”nde geliştirdiği metoda göre;

1. Kutsal Dağ -burada yer ve gök birleşir- dünyanın merkezidir.

2. Her tapınak ve saray -ve bunun sonucunda her kutsal kent ve kraliyet merkezi- Kutsal Dağ'dır, dolayısıyla Merkez'dir.

3. Kutsal kent ya da tapınak axis mundi olduğundan gök, yer ve yeraltının karşılaşma noktası olarak görülür.

Bu metodu benimseyerek Kudüs’ü aramaya devam edersek, öncelikle yazılı kaynaklara göre “ilk” Kudüs’ün neresi olduğunu ve burada ne yaptıklarını bulmamız gerekecektir.

Bir yerin Kudüs/Yeruşalayim olması için hierophanie (kutsalın tezahürü) ve teophanie (tanrının tezahürü) olması gereklidir.

Dolayısıyla o dönemin insanlarının düşüncesine göre tanrının işaret ettiği (örneğin; şimşeğin ya da gökyüzünden düşen taşın düştüğü yer) yer ya da tanrının iz düşümü (axis mundi) kutsal sayılırdı ve rüyasına girdiği temsilciye gösterdiği yere yapılmasını istediği şekilde tapınak(lar) yapılırdı. Bu tapınaklar bizzat "tanrı(ların) evi" olarak görülürdü.

Çünkü tanrı kendisi için yapılmasını istemiş olup, nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiğine ilişkin bilgiyi de kendisi vermiştir. Bu tapınaklarda da hac (İbranice "hag"tan gelir) ibadeti düzenli bir şekilde yapılırdı.

Tarihi kaynaklara göre ilk tapınaklar ise; Sümer tabletlerinden öğrendiğimiz kadarıyla yer ve göğün birleştiği nokta bugünkü Irak Federal Devleti'nin sınırları içinde yer alan Nippur kentinde Tanrı Enlil için yapılmış olan E-Kur tapınağıdır. (Burada geçen "E" harfinin Sümercede "ev" anlamına geldiğini, bunun da semitik halklardan olan Akadlara "bity", Yahudilere de "bayt" olarak geçtiğini açıklamakta fayda olacaktır.)

Burası Sümer halkı için "Cennetin ve yerin birleştiği yer"dir. Bu terimler daha sonraki zamanlarda "cennetin tepesi" ve "tanrıların dağı" olarak da kullanılmıştır. E-Kur tapınağını ("Evi Dağ Olan" ve "Enlil'in Evi Bolluk Dağı"dır anlamına da gelmektedir), Tanrı Enlil tarafından ülkenin yöneticisine bizzat verdiği mimari ölçüleriyle yapılmıştır.

İlgili tablette "E-Kur lacivert taşından ev (lapis lazuli taşıdır, bu taş arkaik insanların düşüncesine göre gökyüzünü temsil eden taştır), huşu veren yüce oturma yeri, verdiği korku ve dehşet göğe yakındır, gölgesi bütün ülkelere yayılır, yüceliği göğün yüreğine erişir." şeklinde geçer.

E-Kur tapınağı sadece Sümerler için değil diğer kent devletlerinin buraya gösterdiği saygıdan da biliyoruz ki çok önemli bir ibadet merkezi olduğudur. Unutulmamalıdır ki Enlil, hem bu kentin hem Sümer halkının en önemli baş tanrılarından birisidir.

Başka halklar da buraya saygı göstermişse de Akad kralı Naram-Sin'in büyük savaşları kazanmasından aldığı güçle Enlil'in tapınağına saygısızlık yapıp buraya İştar tapınağını inşa etmek için yağmaladığını da bilmelisiniz.

Nitekim bu olayla birlikte Tanrı Enlil'in Naram-Sin'e kızıp/lanetleyip Zağros dağlarında yaşayan Guti halkını seçip kayıtlarda geçen "çekirgeler sürüsü" tabiriyle Akad krallığının başına gönderip krallıklarına son verdiğini kayıtlardan görmüş bulmaktayız.

Burada "seçilme" vurgusunu önemli bulmakla birlikte tekrarının Yahudi halkının Babil sürgünüyle (Gelot Bavil) yurtlarından olup Mezopotamya'ya göç ettiklerinde Babil Krallığı Med-Pers orduları tarafından yıkılınca Kral Kiroş tarafından özgürlükleri verildiğini bununla da bu olayın Yahudi tanrısı tarafından seçilmiş kral veya halk tarafından yapıldığını Yahudi kitaplarında övgüyle bahsedildiğini de biliyoruz (Yahudilerin tanrısının Medlileri seçtiğine dair ilgili yerler Yeşaya; 13:1-9, 21:2-9, 13:17, 21.2, Yeramya; 51:11 bölümlerdir. Kiroş'tan ise Yeşaya; 45:1, 45:13, 1:21 ve Daniel; 6:28 bölümlerinde bahseder.)

Tapınağa ikinci bir örnek daha verip açıklarsak Sümer kralı Gueda'ya kendisine tapınak yapması için rüyasına giren Tanrı Ningursu, kendisine Lagaş kentinde yapılan E-ninu tapınağı örnek verilebilir. İlgili tablette Kral Gudea "tanrının kozmik dağı gibi inşa edilmiş yatak odası" diyeceği tapınağı Lagaş'ta inşa eder. Tabi bunların dini merkezler oldukları kadar siyasi merkezler de olduğunu söylemekte fayda olacaktır.

Kürtleri yine yakından ilgilendirecek iki örnek verirsek isabetli olacaktır:

Hurrilerin baş tanrısı Teşup için bu amaçla Hazzi Dağı'nda yapılan hac merkezini ve Urartu/Bianili Krallığı döneminde baş tanrıları Haldi için yapılan ve II. Sargon tarafından yağmalanan Muşaşir/Ardini tapınağı örnek verilebilir (Bu iki tapınak için ayrıca bir yazı yazacağımı belirtmek isterim.)

Farklı örnekler ilgilisi için çoğaltılabilir ancak konumuz itibariyle asıl olarak Yahudilerin Kudüs'üne değinmeye devam edersek, Yahudilerin hac merkezi olan Kudüs (Beit Ha-Miqdaş "Mukaddes Ev") bizzat tanrıları tarafından Musa'ya verilir (çıkış 29:9.40; Meskenin örneğine ve bütün takımlarının örneğine, sana göstermekte olduğum her şeye göre, öyle yapacaksın. Bak, ve dağda sana gösterilen örneklerine göre yap), ondan da Kral Davut'a geçer, fakat Davut zamanında çok kan döküldüğünden tanrıları onun döneminde yapılmasını istemez.

Yapımı 7 yıl süren ve MÖ 957 Hz. Süleyman zamanında en nihayetinde "Mukkades Ev" yapılır. Hz. Süleyman bu tapınağa çok büyük önem vermiş ve son derece yüksek bir maliyetle yapmıştır. Öyle ki bu tapınağın yapımında Yahudilerin, maddi desteği dışında yapımında pek bir rolleri olmamıştır, zira Hz. Süleyman burayı özellikle seçtiği Fenikeli ustalara yaptırmıştır.

Tapınağın tanrıları tarafından seçilen yeri teolojik olarak bir hayli dolu bir birikimi vardır. Burası hem hierophanie hem teophanie anlayışıyla yapılmıştır. Bu mabed "haceri muahalak taşı"nın (Even ha-Şetiyya) olduğu yere yapılmıştır, taşın önemi kutsal olması ve başlangıç kayası olmasıdır.

Bu taş Yahudi inancına göre yaratılan "ilk" taştır, yani en eski ve yaşlı taştır. Ahit sandığının da olduğu bu mabette adına İbranicede "hekal" (Sümer kökenli "E-gal" isimden alındığını bize göstermektedir) dedikleri en kutsal yerdedir.

Yahudiler için buranın kutsallığı sadece bunlarla sınırlı değildir. Yahudiler için Kudüs bütün "ilk"lerin yeridir; onlara göre (kitapları Midraş) Adem ve Havva burada yaratılmıştır, tufan buradan başlamış ve suyu Kudüs ve Siyon'u etkilememiştir. Ayrıca soylarını bağladıkları Hz. İbrahim oğlu İshak'ı burada tanrıya kurban etmeye çalışmıştır. Bu hac merkezleri, MÖ 587 yılında Babiller tarafından yağmalanıp yıkılınca adına "birinci mabed" dedikleri dönem sona erer.

Daha sonra Med-Pers kralı tarafından özgürlükleri verilince vatanlarına dönen Yahudiler MÖ 519'de başlayıp 4 yılda tamamladıkları ikinci tapınağı inşa ederler. "İkinci mabed" dönemi dedikleri bu mabetleri de MS 70 yılında Roma krallığı (Titus) tarafından yıkıldıktan sonra Yahudi halkı 14 Mayıs 1949 yılına kadar (1879 yıl) İsrail devletini kurana kadar diaspora hayatını yaşadılar.

Kendileri için bir devlet kurmalarının en büyük sebep ve motivasyon kaynağının "kutsal topraklar" ve "seçilmiş" halk olduklarına dair inançlarının olduğunu söylersek yanılmış olmayız.

Fakat ilginç bir şekilde Yahudiler, bugün hala tanrıya söz verdikleri ve hac merkezleri olan Kudüs'te tapınak yapmamışlardır. Burada tapınaklarından arda kalan duvarın temellerinin olduğu (ağlama duvarı) yerde ibadetlerini yerine getirmeye çalışırlar.

Tapınaklarının bulunduğu alanda yapılan mevcut İslam eserleri, mabetlerini yapmalarına engel olmakla birlikte inançlarına göre "Mehdi" yeryüzüne gelmeden "üçüncü tapınak" dönemini başlatmayacaklarını söylemektedirler.

Ortadoğu coğrafyasında var olmuş sayısız Kudüs’lerden sadece birkaçına yer vererek taşıdıkları sembolleri fenomenolojik bir yöntemle izah etmeye çalıştığım bu yazıda şu soruyu sormadan edemiyorum:

Peki Kürtler kendi Kudüs’ünü ne zaman bulup diriltecektir?

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli