Araplaştırma ile ilgili bir soru

15-11-2020
Etiketler Araplaştırma Kürtler Şiiler Irak Kürdistan
A+ A-

“Araplaştırma Politikası”nın tarihi uzun yıllar öncesine dayanıyor, kökü İslam’ın ortaya çıkması ve genişlemesine kadar uzanıyor. O dönem bölgede dinin yayılmasıyla birlikte Arap kültürü ve dili de yayılmaya başladı. Daha sonra Arap olmayan farklı bölgelere de Arap hakimiyetinin yayılmasına önayak oldu. Bu süreç kapsamlı bir şekilde ilerledi, ardından Arapların komşusu olan halklar ve milletler İslam dinini benimsedi.

Ancak Kürdistan’da, özellikle de Musul Vilayeti etrafında 100 yıl önce Irak’a bırakılan Güney Kürdistan topraklarında Araplaştırma’nın tarihi Osmanlı’ya kadar uzanıyor. Mithat Paşa döneminde Basra ve Bağdat vilayetlerinde bulunan bazı Arap aşiretler, aralarında yaşanan sorun ve çekişmeler nedeniyle oradan alınarak Musul vilayetine gönderildiler.

Devletin elindeki kurum ve imkânlar da kullanılarak planlı bir şekilde yapılan teşkilatlı Araplaştırma, Kerkük’te petrolün bulunması ve çıkarılmasıyla yeni bir boyuta taşında. Petrol kuyularında çalışmak üzere bölgeye Arapların getirilmesi ve petrol kuyularının etrafında Arap ailelerinin yerleştirilmesi süreci 1927 ile 2003 yılları arasını kapsıyor ki bu da 75 yıllık bir zaman dilimine sığdırılmıştır. Araplaştırma öyle tehlikeli bir seviyeye geliyor ki, Kürtlere karşı etnik temizlik, zorla kavmiyet değiştirmeye kadar gidiyor.

Her ne kadar Araplaştırma bir devlet stratejisi olsa da, komşu milletleri eritmek, asimile etmek, Arap olmayanların topraklarına ve vatanlarına göz dikmek de Arap miliyetçiliğinin düşüncesi ve aynı zamanda aşiret kültürün bir parçasıydı. Geride bıraktığımız üç çeyrek yüzyılda Araplar genelde petrolün bulunduğu bölgelere göz dikmişlerdir. Enerji bölgesi dediğimiz bölgeler Kut, Diyale ve Kerkük ile Musul’un kırsal bölgeleri bu hattın üstünde yer almaktadır.

Araplaştırma süreci Arabistan ile sınırı olan bölgelerle sınırlı değil, stratejisk olarak daha çok petrol ve doğal gaz yataklarının bulunduğu bölgelerle ilişkilidir. Bu şu anlama geliyor; eğer bahsettiğimiz petrol bölgeleri Hawraman, Şarbajer, Pışder veya Soran bölgesinde olsaydı, Araplaştırma uygulamaları söz konusu bölgelerde de yoğunlaştırılacaktı.

Bu konu tarihte Kürt devrimi öncüleri ile peşi peşine gelen Irak hükümetleri arasında yürütülen müzakerelere de yansımıştır. Araplar, bu bölgelerin Kürdistan olduğu tarihi ve coğrafi gerçekliğini hiçbir zaman kabul etmediler. Bu gerçeğe itiraz etmeseler dahi hiçbir proje ve anlaşmanın kapsamında yer almasını istemediler. Hatta kendilerinin hakim olduğu bir dönemde bile bu bölgelerin kabul ettikleri kartondan otonom coğrafyası içerisinde yer almasına müsaade etmediler. Sebebi çok açıktı, o bölgede petrol ve doğalgaz rezervleri bulunuyordu.

Yani Kürdistani bölgelerde geçtiğimiz 75 yılda gerçekleştirilen Araplaştırma uygulamaları doğrudan petrol ve doğal gaz rezervlerinin bulunmasıyla ilgiliydi. Öyle ki sırf bu nedenle Saddam iktidarının devrilmesinin ardından da o bölgelerle ilgili sorun anayasa ve mevzuatlar aracılığıyla çözüme kavuşturulamadı. Bu nedenle devamlı sorunları olan bir bölge haline geldi. Sorunların alt yapısında iki neden yatıyor. Birincisi bölgede zengin petrol yataklarının olması, ikincisi de Bağdat’ın yönetiminin merkezi olması. Hepimiz Saddam sonrası Irak’ta Araplaştırmaya karşı zihniyet değişimi olmadığı konusunda hemfikiriz. Değişen karakterler ve süreçti. Pratikte de Şiilerin 17 yıllık iktidarında Kürtler Araplaştırma politikalarından dolayı aynı acıları çekiyorlar.

Kürtlerin Şiilerle olan tarihi dostluğuna ve birçok faktöre rağmen, Saddam’ın reva gördüklerini Şiiler de Kürtlere reva gördü.

Sorulması gereken soru şu; geçtiğimiz yüz yıl ispatladı ki, petrolün bulunduğu Kürdisani bölgeler Araplaştırma politikasıyla karşı karşıya kalmıştır. Madem ki iktidar zihniyetinde bir değişim olmadığı konusunda hemfikiriz, o zaman Bağdat yönetiminin Kerkük’e el koyduğu gibi doğal kaynakların bulunduğu Kürdistan Bölgesi’nin diğer bölgelerine ulaşma ve geçtiğimiz yüz yılda olduğu gibi aynı strateji ile bu bölgelere yaklaşmayacağı ne malum?

Öyleyse adaletsizlik, parti içi çıkarlar, ekonomik ve mali kriz gerekçeleriyle Kürdistan’ın petrol kuyularının Bağdat yönetimine teslim edilmesinde bir mantık var mıdır?

Kürt strateji danışmaları ve milletimizin akil insanları bu konuya daha detaylı bakmalıdırlar. Çıkarcıların ve yolsuzluk yapanların uzayan ellerini petrolü Bağdat’a teslim ederek kesemeyiz. Aksine bu, kurum ve kuruluşları güçlendirerek, petrol sektöründe şeffaflığı ve gözetimiyle yasaların egemenliğiyle mümkün olabilir.

Hangi gerekçe ve sebeple olursa olsun Bağdat’ın Kürdistan petrolünü kontrol etmesi Araplaştırma amacını güçlendirdiği gibi Kürdistan’a karşı kapsamlı etnik temizlik siyasetine ve coğrafi işgale de yardımcı olacaktır.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli