1. Ortadoğu'da Kürt davası tarihi bir fırsata doğru ilerliyor. Fırsatlar tehditlerden daha ağır basıyor.
2. ABD'nin Irak ve Ortadoğu'daki rolü sona ermeyecek, aksine daha geniş ve daha kalıcı olması da muhtemeldir.
3. Şu anda Kürtler arasında yaratılmakta olan bu yenilgi ve çaresizlik psikolojisi, etrafımızda oluşan uluslararası gerçeklere aykırıdır.
Bu söylediklerim, burada Birleşmiş Milletler'de (BM) ve Amerika Birleşik Devletleri'nde bir gazeteci olarak farkında olduğum bir dizi uluslararası gerçeklere dayanıyor. Ama sizden bana körü körüne inanmanızı istemiyorum. Aşağıda kısaca neden bu 3 noktanın doğru olduğunu ve bir Kürt okur olarak bu konularda bilgi sahibi olmanın sizin için neden önemli olduğunu söyleyeceğim.
Amerikalılar neyle meşgul? Sorumda ne ile meşgul olduklarını soruyorum, niyetlerinin ne olduğunu deği. Çünkü süper güçler özellikle Ortadoğu'da istediklerini tam olarak yapamıyorlar.
Amerikalılar, Jimmy Carter yönetiminden bu yana "Ortadoğu'dan uzaklaşmak" ve "geri çekilmek"ten bahsediyor.
Baba ve oğul George W. Bush dışında, 1980'lerin başından beri ve şimdi de, tüm yönetimler ciddi şekilde ABD'nin Ortadoğu'daki rolünün çok geniş olmamasını ve diğer rekabet alanlarına odaklanmaları gerektiğini düşünüyor. Bu onların gerçek arzusu oldu ancak uygulamada başarısız oldular ve olamaya devam edecekler.
ABD’nin uluslararası karar alma ve diplomasisine daha yakından bakmadıkça, sadece Amerikan ve dünya medyasını uzaktan okuyarak gerçekleri ayrıntılı olarak anlamak zordur.
Ayrıntılara girmeden önce, Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu ülkelerini kontrol etmek için küresel bir planı olmadığı açıkça belirtmem gerekiyor. Arapların ve Farsların gece gündüz üzerine titrediği çöl, hurma ve petrollerini çalmak için de herhangi bir evrensel plan yoktur. Onlar dünyada sadece kendilerinin petrol, din, kültür ve coğrafya sahibi olduğunu ve tüm dünyanın bunları onlardan çalmak istediği, kültür ve dinlerini yok etmek istediğini sanan bir rüya görüyorlar.
ABD’nin buna ihtiyacı yoktur. Şu anda hakkında yazdığım bu ülkenin ekonomisi, tüm Suudi Arabistan ekonomisinden daha büyük ve dünyadaki en büyük kültür ve yaratıcılık kaynaklarından biridir. Sizi temin ederim ki New York'taki bir imam, Cuma hutbesini seçim okuma konusunda Kahire ve İstanbul'daki bir imamdan daha fazla özgürdür.
Amerikalıların iyi veya kötü isnalar olup olmadığından bahsetmiyorum. Onların Ortadoğu'yu bir fırsattan çok tehdit kaynağı ve rekabet alanı olarak gördüğünü söylüyorum. Bu gerçeği anladığınızda, Irak ve bölgeye yaklaşımlarını daha kolay anlayabiliriz. Bölgeyi bir tehdit kaynağı olarak gördüğü için, çok mecbur edilmedikçe ABD’nin askeri güçlerini Irak'tan çekmeye hazır olmadığını, şayet askerlerinin çoğunu çekse de Irak ve bölgedeki etkisinin bitmesinin imkansız olduğunu söylüyorum.
Bu yıl, ABD ve Batı'nın Irak ve Ortadoğu'ya bağlılığının ömrünü uzatacak iki unsur kendisini çok daha güçlü hissetirecektir. Bunlar; Çin'in fiilen bölgeye gelişi ve özellikle de Doğu Avrupa'daki güç dengesinde daha fazla kaymaya neden olacak Rusya'nın bölgedeki rolünün değişmesidir. Rusya meselesinden çok söz edildi. Bu nedenle burada daha fazla Çin’in artan rolünden bahsedeceğim ki Moskova’dan daha etkili bir güce sahipler.
Çin, bir yandan İran'la para ve silah sağlama yoluyla, diğer yandan Körfez ülkeleri ve İsrail ile güçlü bağlar kurmaya çalışıyor. Ortadoğu, Çin ile ABD arasındaki bir başka rekabet alanı haline geliyor ve bölgede halihazırda var olan bölgesel rekabetlerin derinleşmesine yol açıyor. Tüm bunlar Kürtler için daha fazla fırsat kaynağı olabilir. Ancak bu sefer fırsatların sadece Bağdat ve Şam'da değil, Ankara ve Tahran'ı da kapsaması ihtimallerden uzak değil.
ABD’nin giderek daha fazla Kürtlere ihtiyaç duyma olasılığı giderek yükselen bir ihtimaldir. Ama aynı zamanda benim ve senin bir hayal edemeyeceği şekilde Ortadoğu’da bazı Kürt düşmanlarının başkentine zor ve kaos bulaştırma ihtimali de var.
1989'da Irak ve Suriye'de devletin çökeceğini kim öngörebilirdi ki? O zaman da Kürt işbirlikçiler Kürdistan'ın geleceği hakkında karamsarlık yaymadılar mı? O zaman da Kürt düşmanları, propaganda yoluyla, Kürt bireylerinin en küçük hatasını belgelemiyor muydu? Kürtlerin kendi statülerine sahip olamayacağını ve Kürt bireyin Irak'ta ikinci sınıf vatandaş olmaktan memnun olması gerektiğini dayatmıyor muydu?
O dönem, dünyanın dördüncü büyük ordusuna sahip, ABD ve Sovyetler Birliği tarafından desteklenen Irak'ın önümüzdeki birkaç yıl içinde çökeceğini kim söyleyebilirdi ki? Diyelim ki Irak'ın düşüşü Saddam'ın serkeşliği ve ABD işgali nedeniyle oldu. Peki ama Suriye nasıl böyle oldu? O kadar güçlü bir Suriye’ydi ki komşusu Lübnan'ı işgal etmişti ve Rojava (Batı Kürdistan) halkına kimlik ve vatandaşlık vermeye bile yanaşmıyordu.
Saddam Hüseyin'in siyasi serkeşliği ile Esed rejiminin kibrinin şu anda İran ve Türkiye'nin içeride ve uluslararası alanda yaptığından ne farkı var? İran'ın şu anda Çin'in ekonomik ve askeri desteğine olan güveni nedeniyle yaptığı serkeşlik değil mi? Kaldı ki İran nükleer programını İsrail ve ABD'nin artık kabul etmesinin imkansız olduğu bir seviyeye ulaştırmış bulunuyor.
Erdoğan'ın yaptıklarının, Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bugüne kadarki gücünün temel, olan orta sınıfın daha da zayıflamasına ve devlet kurumlarının daimi çöküşüne yol açmayacağını kim garanti edebilir? Baas rejimi 1970'lerin başında Irak'ta aynı hatayı yapmadı mı? Orta sınıf ve devlet kurumlarının etkisiz hale getirilmesi politikasının Arap Irak'ın geleceği üzerindeki sonuçları ne oldu peki?
Türkiye ve İran'ın Irak ve Suriye'den daha güçlü olduğu doğrudur. Normal bir zamanda Türkiye ve İran'ın iç ve dış politikadaki bu büyük serkeşliğinin kolaylıkla geçişebileceği ve Kürtler için tarihi bir fırsat yaratmayacağı doğrudur, ama şimdi normal bir zaman değil. Çin ve Rusya'nın bölgedeki artan rolü ve ABD’nin dünyadaki egemenliğini kırmak için Ortadoğu'nun artan coğrafi önemi, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez bu bölgeyi iki süper güç ve bölgenin diğer bazı güçlerinin rekabet alanı haline getiriyor.
Bu da hiç olmada, Kürtler için fırsatları daraltan bölgedeki mevcut durumun sürdürülebilir olmayacağını ve ömrünün kısa olduğu anlamına geliyor. Kısa bir süre için bu durum ne kadar kötüye giderse gitsin bu geçici bir uluslararası durumdur. Dolayısıyla Kürtlerin yavaş yavaş kazanımlarından vazgeçmesi ve Kürdistan Bölgesi'nde şu an bazılarının kendi emelleri için yayılmasını istediği kasten uydurulmuş umutsuzluk ve korku psikolojisine girmeleri tarihi bir hatadır. Gözümüz fırsatlarda olmalı. Çoğu Kürt lider ve yazar tehditleri saymakla meşgul ama etraflarında olup bitenlerden habersiz. Bu genel bir histeridir ve uluslararası gerçeklerden uzaktır.
Fakat 16 Ekim'den sonra gelen bu korku psikolojisi devam eder ve umutsuzluk rüyası içinde yaşarsak, 3 ilde ve Kerkük'te devam eden demografik değişimi engelleyemezsek, yukarıda bahsettiğim tarihi uluslararası fırsatların da artık bir yararı kalmaz. Şahsen ne yıkılan Irak ve Suriye'yi, ne de İran'ı veya Türkiye'yi uzun vadeli tehditler olarak görmüyorum. Kürdistan Bölgesi'ne ve genel olarak Kürtlere yönelik en büyük tehdidin, bölgenin adım atmaya yöneldiği bu uluslararası durumun tam tersine, ümitsizlik olduğunu düşünüyorum.
Dünün ve bugünün işbirlikçilerinin propagandasını yaptıkları gibi; Irak ve Irak vatandaşlığına teslim olmak Kürtler için bir alternatif değil. Bugün topraklarımızı ve egemenliğimizi, yarın servet ve mülkümüzü, bir sonraki gün de canımızı bizden alırlar. Daha önce bunu yaptılar, şimdi de yapabildikleri her yerde yapılıyorlar. Bunu önleyen iki şey var: uluslararası nedenler ve Kürtlerin daha iyi ve daha özgür bir gelecek için süregelen umutları. Şimdi her zamankinden daha fazla, yukarıda bahsettiğimiz uluslararası nedenler yüzünden bir şey yapamıyorlar. Bu yüzden Kürt bireylerinin kalbindeki son umut kıvılcımı da söndürmeye çalışıyorlar.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın