Jina Emini’den önceki İran’ın sonu
Evet, bu sonun başlangıcı. Artık protestolardan önceki döneme dönmek zor. ABD Başkanı Joe Biden’ın, “Merak etmeyin, İran’ı özgürleştireceğiz. İranlılar tez vakitte kendilerini özgürleştirecek” demesi tesadüf değil. Burada Jeo Biden’ın öngörüsünün doğru olup olmadığından değil, ABD başkanının İran’dan bu şekilde söz etmesine neden olan, İran'ın uluslararası ve yerel yeni pozisyonuyla ilgili yeni gerçeklerden bahsediyorum.
Washington ve Tahran'daki karar vericilerin meydana gelen şeyin büyük bir değişiklik olduğuna dair yeni inançlarını da yansıtan uluslararası sinyallerden bahsediyorum. İran’da ne olduğunu tam anlamıyla bilmenin zor olduğu bir zamanda, bu haftaki üç dış gelişme Jina Emini’den önceki İran’ın sonu olduğunun ve Tahran ile Washington’un uluslararası arenada bu gerçeğe göre haraket etmeye başladıklarının üç güçlü sinyalidir.
Birinci: İran'ın, Suudi Arabistan ve Kürdistan Bölgesi'ne yönelik saldırı hazırlığı içinde olduğuna ilişkin ABD ve Suudi istihbarat raporu.
İkinci: Biden yönetimi ilk olarak bu hafta açıkça, “Nükleer müzakerelere geri dönmeyeceğiz” dedi.
Üçüncü: Bu hafta, İran’ın tamamen Moskova'nın yanında olduğu ve İran'ın Rus askeri desteğine olan bağlılığının boyutunun beklenenden daha büyük ve etkili olduğu konusunda ABD ve NATO’nun şüphesi kalmadı.
Birinci gelişme İran’ın paniğine işaret ediyor. Suudi Arabistan’a saldırmak yarı-intihar demektir. Sadece önünde başka seçeneği olmayan biri böyle bir şeçeneği düşünebilir ama hayır, bu İran’ın yalnızca boş bir tehdidi değil. Amerikalı bir kaynak, “İranlılar hazırlıklarını yapmış ve hazırlıklarından dolayı pişman olduklarına dair hiçbir belirti yok” dedi. Erbil ve Suudi Arabistan, beklenen bir İran askeri saldırısının hedefleridir ve Suudi Arabistan’ı vurmanın bedelinin, Erbil’i vurmanın bedelinden çok daha ağır olacağına dair hiç şüphe yok.
İkinci gelişme ise İran’da meydana gelen şeylerin geçici olmadığı ve bunların büyük sonuçlarının olabileceği şeklindeki Washington inancına işaret ediyor. Bu haftaya kadar Biden yönetimi yetkilileri, nükleer müzakerelere dönüp dönmeme konusunda net konuşmaktan kaçınıyordu. Bundan da önemlisi, bu haftaya kadar, ABD dış politikasının İran konusundaki önceliği nükleer müzakerelerdi fakat, bu hafta bu değişti. Biden yönetimindeki İran dosyasının birinci yetkilisi açıkça, “Nükleer müzakerelerle zaman kaybetmiyoruz” dedi.
Adı açıklanmayan başka bir üst düzey Biden yönetimi yetkilisi de Wall Street Journal'a, “ABD’nin tüm odağı iki nokta üzerinde: Gösteriler ve Ukrayna savaşında İran’ın rolü” dedi. Bu yetkilinin kim olduğunu ve bunu neden şimdi söylediğini bana söylediler. Eğer, “Nükleer anlaşma olmadan ABD'nin, İran'ın nükleer bomba geliştirmesini önleme planı nedir?” diye sorarsanız, cevap: “Askeri”dir. Evet, Biden yönetimi mecbur kalması durumunda başvuracağı bir askeri saldırı planlamakla meşgul. Bu da, ABD'nin, İslam Cumhuriyeti'ne, aynı zamanda onun geleceğine yönelik güvenin çok düşük bir düzeye düştüğüne işaret ediyor.
Bu, beni yukarıda söz ettiğim üçüncü gelişmenin neden önemli olduğu noktasına getiriyor. İran ve Rusya müttefikliğinin her zaman aynı düzeyde olduğunu ve Tahran'ın, Ukrayna savaşında Moskova'ya desteğinin başından beri aynı düzeyde olduğunu düşünebilirsiniz fakat öyle değil. İnsansız hava araçları göndermek ve lojistik destek vermek başka, balistik füzeler ve stratejik silahlar göndermeyi taahhüt etmek ise bambaşka bir oyundur.
İran'ın, Moskova'ya olan bu derin bağlılığının ömrü birkaç haftadan fazla değil. BM Güvenlik Konseyi'nin Avrupalı bir kaynağı, “Tahran’ın, Moskova’ya bu derece bağlı olmasının yeni bir gelişme olduğu son derece açık ve Tahran, Moskova'ya olan bu bağlılığının bedelinin ilişkilerine, özellikle de şimdiye kadar nükleer anlaşmayı canlandırmak ve milyarlarca ABD doları kazanmak için İran’ın son umudu olan Almanya ve İngiltere ile olan ilişkilerine, güçlü bir darbe olacağını biliyor” dedi.
İranlılar, Rusya'ya balistik füze göndermeye hazırlanmanın ne kadar ağır bir bedeli olacağını ve bunun nükleer anlaşmanın tabutuna çakılan son çivi olacağını çok iyi biliyor, fakat bu adımı atmaya kararlı görünmekle birlikte hazırlıklarına da devam ediyorlar. Peki, neden? Şimdiye kadar belli değil. Acaba Tahran, İran'da ülke geneline yayılan bir devrimi bastırmak için, Beşar Esad gibi, Moskova'ya ihtiyaç duyabileceğine mi inanıyor? Moskova’nın bunun dışında, Tahran'ın kendisini bütünüyle ve açıkça Rus cephesine koymasını gerektirecek başka bir şeyi yok.
Sebebi her ne olursa olsun, sonuç ortada: Tahran, ABD ve NATO’nun “ölüm veya kalım” olarak gördüğü bir savaşta tamamen Rusya cephesine geçiyor. Zaten son 24 saat içinde ABD ve Alman hazinelerinin İran'a daha fazla yaptırım uygulamak konusunda kapsamlı bir koordinasyona başlamaları tesadüf değil. Ya da İngiliz temsilci, bu hafta protestoculara aniden sempati duyup da mı konunun Birleşmiş Milletler'de ön plana çıkarılmasını talep etti? Bu, yaklaşık 20 yıldır İran'ın uluslararası konumunu perde arkasından güçlendirmeye çalışan bir Avrupa için büyük bir değişiklik.
Buraya kadar, doğrudan bilgilere dayanılarak yorum yapıldı. Şimdi de burada, uluslararası merkezlerde duyduklarıma ile hissettiklerime göre görüş ve öngörümü ifade edeyim. Büyük bir değişimin kokusu var.
Hiç değilse bile, gölgesi Bağdat, Beyrut, Şam ve Sana'ya hakim olan İslam Cumhuriyeti'nin sonunun başlangıcıdır bu.
-Eğer yıkılmazsa bile büyük reformlar yapmak zorunda kalacak, zayıf görünecek ve daima iç sorunlarıyla meşgul olacak.
-Büyük reformlar yapmazsa bile bir dış savaş çıkarmak ve krizi dışa yöneltmek için çabalamak zorunda kalacak.
-Eğer bunu da yapmazsa İran’ı, “Suriyeleşmesi” ve ülke çapında bir devrime yol açması riskini göze alarak on binlerce İranlıyı öldürmek zorunda bırakacak.
Üç senaryo da sistemin ayakta kalması için risklerle doludur.
Ancak, İran'daki iç duruma aşina olan ve Farsça bilenler, bana Jina Emini'den önceki duruma geri dönmenin imkansız bir şey olduğunu söylüyorlar: Korkunun İran'daki orta sınıfın kalbine geri dönmesidir. Tüm korku yıkıldı, talepleri sadece ekonomik ve politik değil, daha ziyade İslam Cumhuriyeti'nin kendi değerleri ile ilgilidir. Bu gösteriler bugün soğursa bile yarın yeniden ortaya çıkacaktır. Jina Emini’den önceki İslam Cumhuriyeti’nin sonu geldi ve o geri dönmeyecek.
Yukarıda söz ettiğim ve gördüğünüz üzere, Tahran ve Washington'daki karar vericiler bu yeni gerçeklik temelinde siyaset yapıyor gibi görünüyor. Kürt yönetiminin de ortaya çıkmakta olan yeni denklemi çözmesinin zamanı geldi. Değişim yolda.