Bu makaleye başlamadan önce ‘kelek” tanımını yapmak önemlidir. Kürtçe 'kelek’in birkaç anlamı var ve çeşitli şekillerde tanımlanır. Biz keleğin, bir birine bağlanarak sudan geçmek için kullanılan odun parçası anlamında olanını kullanacağız. Keleğin en zayıf noktası her an devrilebilecek ve üzerindekileri suya düşürebilecek kadar sallantılı olmasıdır. Tıpkı şu anda Irak'taki durum gibi. Irak bir kelek gibi her an devrilebilir ve üzerindeki tüm insanlar batabilir.
Başlangıç
Geçtiğimiz hafta boyunca artık marjinal Irak bir kez daha dünya medyası ve küresel karar alma merkezlerinin gündemine girdi. Marjinal diyorum çünkü Irak artık medyanın ve uluslararası karar alma merkezlerinin ilgi merkezi değil, sadece bir marj olarak dönemsel şekilde ve kriz zamanlarında ortaya çıktığında kendinden bahsettirebiliyor. Şu ab Ortadoğu’da odak noktaları tabii ki de Muhammed bin Selman'ın Suudi Arabistan'ı ve Ayetullahların İran'ıdır.
Irak'ın 2003'te dünyanın en büyük gücü tarafından işgali, 2006'dan 2010'a kadar Şiiler ve Sünniler arasındaki iç savaş ve 2014'te IŞİD hilafetinin kurulması dünyayı, uluslararası medya, önemli diplomatik ve askeri merkezleri oyalayan bir dizi büyük hikayelerdi. IŞİD halifeliğinin yıkılmasının ardından Irak'ın artık dikkat çekecek ve merkezileştirecek bir şeyi kalmadı.
Ancak geçen hafta, bir dizi olay dikkatleri bir kez daha göreceli olarak bu merjinalin üzerine çekti. İsveç'teki Irak büyükelçiliği önünde Kur’an'ın yakılması, Irak'taki İsveç büyükelçiliğinin Sadr taraftarlarınca yakılması ve bu eylemin Aralık’taki seçimlerle bağlantısı, Kardinal Sako ile Cumhurbaşkanı arasındaki çekişme ve bunun Erbil ile Bağdat arasındaki gergin ilişkilere dahil olması, Irak'ta büyük yatırım programlarına sahip olan küresel ve bölgesel ülkeler arasında uyandırdığı şüphe, bu kısa makalede hızlıca ele alacağımız bahsedeceğim konular olacak.
Kur’an'ın yakılmasına karşılık elçiliğin yakılması
Paris'te kızgın bir Iraklı diplomat gördüm, ziyaret için gelmişti, benimle görüşmek istiyordu. Bir sözü dikkatimi çekti. “Biz Iraklılar, Kur’an'ın Allah tarafından yalnızca bize gönderdiğine ve dünya milletlerini ondan mahrum bıraktığına neden inanıyoruz bilmiyorum!” dedi. O diplomatın öfkesini anlıyorum ama aynı zamanda gösterilerin ve ardından İsveç büyükelçiliğinin yakılmasının arkasındaki nesnel nedenlerin İsveç'te Kur’an'ı yakmakla, Kur’an'ı ve Allah'ın dinini savunmakla hiçbir ilgisi olmadığını da anlıyorum. Çünkü bu, Sadr hareketi ile Koordinasyon Çerçevesi arasındaki çekişmeyi yönetmekle ilgili bir durum.
İsveç'te Kur’an'ın yakılmasına mana yükleyen Irak'ın kendi siyasi, ekonomik, askeri ve toplumsal hegemonyasını Sadr hareketine dayatmak ve onu tamamen zayıflatmak için Koordinasyon Çerçevesi tarafından yaratılan oluşturan durumudur. Sadr da Koordinasyon Çerçevesinin bu stratejisinin tamamen farkındadır ve düşmanlarına açık mesajlar göndermek için kullanacağı bir olay arıyordu. Onlara, “eğer istersem, bir gecede bütün oyunlarınızı mahvedebilir ve masayı başınıza yıkabilirim” demek istiyordu.
Hannana ve Bağdat'tan aldığım bilgilere göre Sadr, vilayet seçimlerinin Aralık ayında yapılmasını istemiyor ve bu kartı Şii ittifakının elinden almak için elinden geleni yapıyor çünkü seçimlerin sorunsuz bir şekilde yapılmasının ittifak için zafer anlamına geldiğinin farkında! Seçim barış ve istikrar demektir ve Sadr bu gülü ittifaka hediye etmek istemez! Bu da herkesin kendisini Sadr'ın sert ve devrimci dönüşüne hazırlanmaya zorluyor.
Dolayısıyla, Şii kardeşler arasındaki bu yeni rekabet (Saray’ı Selam grubunun iki üst düzey kadrosu geçen hafta Nasıriye'de suikasta kurban gitti ve yüzlerce Sadr destekçisi hapsedildi), dünyanın önde gelen medya kuruluşlarının çoğunu “kelek üzerindeki Irak” tezine dikkat çekercesine bir köşede bu haberleri yapmaya sevk etti.
Kardinal ve Cumhurbaşkanının çekişmesi
Iraklı Hristiyanların büyük çoğunluğu açısından Kardinal Sako'nun kutsallığı Ayetullah Sistani'nin kutsallığından hiç eksik değildir ve Kardinal Sako'ya dokunmak onların tüm kutsallığına, sembolizmine ve bin yıllık tarihine dokunmak gibidir. Irak Cumhurbaşkanı, 2013 yılında Cumhurbaşkanı Mam Celal tarafından imzalanan ve Kardinal Sako'ya tanınan yetkileri kapsayan cumhuriyet kararnamesini çeşitli nedenlerle iptal ettiğinde, iki aktör arasında doğrudan sembolik bir çatışma başladı.
Kardinal Sako'nun şahsiyet olarak Vatikan'da ve Papa'nın kendisi başta olmak üzere dünyadaki tüm Hıristiyanlar nezdindeki etkinliği ve gücü, bu olayın uluslararası bir boyut kazanmasına neden oldu ve medya ve diplomatik merkezlerin çoğu bundan bahsetti hatta bazıları tavır da aldı.
Kardinal, Bağdat'tan ayrılıp Erbil'e taşınmaya, burayı başkent yaparak Cumhurbaşkanı ile olan kavgasını buradan devam etmeye karar verdiğinde artık dolaylı olarak Kürdistan Bölgesi ile Irak arasındaki çatışmalar da bu olaya dahil oldu ve her aktör kendi çıkarına göre kazanç sağlamanın hesaplarını yapmaya başladı.
Sonuç
Bu olaylar patlak vermeden önce, uluslararası toplum ekonomik büyüme yolunda barışçıl ve istikrarlı bir Irak hayal ediyordu. Ama geçen haftaki bu olaylar, bir şekilde yarattıkları bu hayale bir darbe oldu: Irak'ın kendisinin tasarladığı güvenlik ve istikrar yanılsaması!
Şii ittifakının uluslararası toplum nezdinde bu yanılsamayı inşa etmede oldukça başarılı olduğunu kabul edebiliriz. Irak'ın uluslararası toplum nezdindeki öneminin azalmasının da bu illüzyona hızla yol açtığı kabul edilebilir. Ayrıca tüm dünyayı Şii ittifakının Kürtler ve Sünniler üzerindeki tüm baskılarına sessiz kalmasına hatta kimi durumlarda Kürtleri ve Sünnileri yeni realiteyi, yani Şii hegemonyasını kabul etmeye ve durumu karmaşıklaştırmaktan kaçınmaya zorladı.
Ancak yaklaşık bir haftadır bu istenmeyen durum uluslararası toplum tarafından sorgulanıyor ve dinarın dolar karşısındaki dramatik değer kaybedişi ile bazı Irak bankalarının ABD’nin yaptırım listesine eklenmesini de göz önünde bulundurursak eğer, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Orta vadede Irak'ı her an çökebilecek sallantılı bir kelek olarak görme tezi oldukça güçlüdür ve böyle bir durum Şiiler, Kürtler ve Sünniler de dahil tüm aktörleri güç ilişkileri ve hegemonya sistemi içinde kendilerini ve konumlarını yeniden tanımlamaya zorlayan yeni bir konjöktür yaratıyor.
Fransa Irak Araştırma Merkezi Direktörü Dr. Adil Bakawan
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın