Haber Merkezi - Irak’ta Genel Vergi Dairesine ait bir devlet bankasında bulunan 2,5 milyar dolarlık mevduatı çalan şahıs, geçen yıl Kasım ayında özel uçakla yurt dışına kaçmaya çalışırken Bağdat’ta havalimanında yakalandı. Ancak soruşturma derinleştirilemeden adam serbest bırakıldı. Soygunu ise sıradan bir bankacı çözdü. Peki, tarihin bu en büyük banka soygunu nasıl gerçekleştirildi?
Irak'ta 16 Ekim 2022’de Genel Vergi Dairesine ait 2,5 milyar dolarlık mevduatın bir devlet bankasından çalındığı açıklandı. Maliye Bakanlığı, iddialara ilişkin inceleme başlatılması için Şeffaflık Kurumuna resmi yazı göndermişti.
Havalimanında yakalandıktan sonra serbest bırakıldı
İçişleri Bakanı Osman Ganimi, 26 Ekim 2022'de yaptığı açıklamada, olayın zanlılardan Nur Zuheyr'in özel bir uçakla yurt dışına kaçmak isterken havalimanında özel olarak görevlendirilen bir güç tarafından yakalanarak tutuklandığını belirtmişti.
Irak Başbakanı Sudani, 27 Kasım 2022'de düzenlediği basın toplantısında çalınan paradan yaklaşık 124 milyon 600 bin doların iade edildiğini dile getirmişti.
Paraların çalınmasına bazı devlet kurumlarında çalışan kişilerin yardımcı olduğunu söyleyen Sudani, Nur Zuheyr'in çaldığı tüm paraları iade etmesi için mahkemece kefaletle serbest bırakılarak devletin gözetiminde tutulacağını, ardından yargılanmasına devam edileceğini belirtmişti.
The Economist soygunun hikayesini yazdı
İngiltere merkezli haftalık The Economist dergisinden Nicolas Pelham, 2,5 milyar dolarlık soygunun izini sürdü ve hikayesini kaleme aldı:
Geçen yıl eylül ayında Irak Maliye Bakanı İhsan Abdulcabbar, kendisi Bağdatlı olan ama ömrünün çoğunu İsveç’in başkenti Stockholm'de geçiren Hüseyin Kanber Ağa’ya çok önemli bir görev verdi.
Bakan, Hüseyin Kanber Ağa’yı arayarak Bağdat'a dönmesini ve ülkenin en büyük devlet bankası olan Rafidain'deki hırsızlığı araştırmasını istedi.
Dijital bankacılığa tutkulu bir danışman olarak çalışan 49 yaşındaki Kanber Ağa, bu soygunu açığa çıkarmak için mükemmel bir seçim gibi görünüyordu.
Teorik olarak, Maliye Bakanı ülkenin yarım düzine denetleme organından birinden soruşturma yapmasını isteyebilirdi. Ancak Irak, her biri kendi siyasi kanadına ve iş imparatorluğuna sahip güçlü milislere ev sahipliği yapıyor. Hükümet üzerinde geniş bir etkiye sahiptirler ve ülkede bunların denetiminde rüşvet kol geziyor.
Kanber Ağa bu iş için biçilmiş kaftandı
Kanber Ağa, Bağdat'ın eski tüccar ailelerinden birinden geliyordu. 1992'de, Saddam Hüseyin'in adamları tarafından bir kontrol noktasında gözaltına alınıp bırakıldıktan sonra 19 yaşındayken Irak'tan kaçmıştı. Stockholm School of Economics'te yüksek lisans derecesi almış İsveç bankasında çalışmaya başlamıştı.
Amerika 2003'te Irak rejimini devirdikten sonra diasporadaki pek çok kişi gibi, Kanber Ağa da özgür bir Irak'ta yaşama hayaliyle işinden ayrıldı ve bir mobil ödeme sistemi kurmak için Bağdat'a taşındı. Ancak sonraki beş yıl içinde şehir mezhepsel şiddet nedeniyle harap oldu. Sonunda Kanber pes etti ve İsveç'e döndü.
2021'de Amerika'nın uluslararası kalkınma ajansı USAID için bir bankacılık reformu projesi üzerinde çalışırken Irak'a geri dönmüştü. Oradayken, vergi dairesinin Rafidain'deki hesabından büyük bir soygun yapıldığına dair söylentiler duydu. Eylül 2022'de Maliye Bakanı ondan bu vurgunu araştırmasını istediğinde ilkin pek hoşlanmadı. Ancak soruşturmanın "düzgün" yapılıp yapılmadığını merak etti. Bir de kendi kendine, “Gündüz gözüyle böyle büyük bir hırsızlığın nasıl yapıldığını bilmek istemez miydin?” diye sordu.
Teklifi kabul etti
Kanber Ağa teklifi kabul edip Maliye Bakanına ihtiyatlı bir şekilde güvenilir avukatlar ve muhasebecilerden oluşan bir ekip kurmasını istedi. Ekiple ilk toplantısında onlara, 60032 numaralı hesapta yapılan tüm işlemlerin kopyalarını almak için Rafidain'e gitmelerini söyledi. Soruşturmalar başladığında Irak'ın kayıt departmanlarında sık sık yangınlar çıktığını biliyordu.
Ertesi gün ekip, elde edilen kopyaları incelemek için maliye bakanlığında toplandı. Muhasebecilerden biri en önemli iki bilgiyi çabucak fark etti: Yılın başı ve sonunda kalan bakiye. 60032 nolu hesap neredeyse tamamen boşaltılmıştı.
Rafidain'deki 60032 numaralı hesap, petrol şirketleri ile Irak'ta faaliyet gösteren diğer firmaların sözleşme yaptıktan sonra peşinen vergi ödedikleri bir hesap. Buraya yatırılan paralar, şirketlerin vergiden indirim yapmak gibi talepleri gözetilecek şekilde işlenir ve hazineye devredilmeden önce beş yıl boyunca tutulur. Dolayısıyla yüz milyonlarca doların biriktiği bu hesap, dolandırıcılar için de cazip bir hedef halinde.
Ekip, bankada tanıdığı herkesi aradı. Birkaç saat içinde kaynakları, paranın aktarıldığı varsayılan beş şirketin adını verdi. Ama hiçbiri büyük bir petrol şirketi değildi. Daha doğrusu bu beş şirketin ismini daha önce kimse duymamıştı bile.
Ekip korktu ve çekildi
Bu noktada avukatlar ve muhasebeciler Kanber'e soruşturmayı daha fazla ilerini götürmek istemediklerini söylediler. Büyük çapta bir yağma gibi görünüyordu ki bu da Irak'taki acımasız silahlı gruplarından en az birinin işin içinde olduğu anlamına geliyordu.
Kanber gerçeği açığa çıkarmak istiyorsa bunu tek başına yapmak zorunda kalacaktı. Önce bir hırsızlığın gerçekten yapılıp yapılmadığını kanıtlaması gerekiyordu.
Suçun nominal kurbanı olan Vergi Dairesi, kurallara aykırı herhangi bir icraati olduğunu reddetti. Bilançoları, teknik olarak tüm parasının hala o hesapta olduğunu gösteriyordu. Dolayısıyla Kanber Ağa’nın paranın beş şirketin hesabına nasıl ve neden girdiğini öğrenmesi gerekiyordu.
Irak devlet kurumlarının son derece şeffaf olmayan yerler olduğunu bilen Kanber Ağa, yine de bu kurumlarda “sadece işini iyi yapmak isteyen bazı insanlar var” diye düşündü ve işe koyuldu.
2,5 milyar dolar güpegündüz bankadan kamyonlara yüklenip götürüldü
Kanber Ağa, dikkat çekmemek için bu orta düzey yöneticilerle ofisleri yerine kahvehane ve restoranlarda bir araya geldi. Araştırmasından yaklaşık bir hafta sonra, bağlantılarından biri Kanber'e ilgisini çekebilecek bir teslimat aldıklarını söyleyen bir mesaj gönderdi. Maliye Bakanlığında kahverengi bir evrak çantası onu bekliyordu.
Kanber eve vardığında evrak çantasını açtı. Bu beş şirkete 60032 nolu hesaptan ödeme yapılan 247 çekin kopyalarıydı bunlar. İl ödeme Eylül 2021 ve sonuncusu ise Ağustos 2022 yapılmıştı. Çek belgelerini kronolojik sıraya göre sıralamak için saatler harcadı.
Belgeler tek başına sahtekarlığın kanıtı değildi (gerçi tutarlar genellikle şüpheli bir şekilde yuvarlak rakamlardı), ancak reddedilemez bir şekilde kayıp fonların nerede olduğunu gösteriyordu. Ülkenin tüm sağlık bütçesine denk gelecek bir miktar olan yaklaşık 2,5 milyar dolar bu hesaplara aktarılmıştı.
Daha sonra bu paraların güpegündüz bankadan çıkarılarak kamyonlarla götürüldüğü ortaya çıktı. Bu durum ülkedeki en yüksek memurlar tarafından da onaylandı.
"Irak bir gangster ülkesidir"
Iraklı eski bir yetkili zamanında The Economist yazarı Nicolas Pelham "Irak bir gangster ülkesidir" demiş. Yetkililer, 2003 yılından bu yana kamu kasasından kaybolan para miktarının miktarının 300 milyar doları aştığını tahmin ediyor.
Irak kağıt üzerinde zengin bir ülke. Geçen yılki ihracatından 115 milyar dolardan fazla kazanan, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri. Ancak yine de bu paranın çok azı sıradan yoksul insanlara ulaşıyor. Siyasi seçkinler ise farklı bir dünyada yaşıyor.
Kanber işe alındığında başbakan Mustafa Kazımi’ydi. Kazımi İngiltere vatandaşıydı ve Irak istihbarat şefi olduğu dönemden beri CIA ile iyi ilişkiler sürdürüyordu. O da diğer bir çoğu gibi Irak'ın kozmopolit seçkinlerinden geliyordu ve Londra'da mülk sahibiydi.
El Fetih İttifakı olarak bilinen İran'a sadık parti ve milislerden oluşan koalisyon Kazımi’ye karşıydı. Soygun haberi ortaya çıktığında iki taraf arasındaki gerilim arttı ve son olarak şiddete dönüştü. Kazımi’nin evine Kasım 2021'de patlayıcı yüklü bir insansız hava aracı ile saldırı düzenlendi ama o bu girişiminden sağ kurtuldu.
Kanber Ağa’ya bu görevi veren Maliye Bakanı İhsan Abdulcabbar da Kazımi’nin tarafındandı. 2022 yazına gelindiğinde Kazımi’yi destekleyen parlamento koalisyonu dağılmıştı. Bu da El Fetih İttifakının yeni bir başbakan atayabilecek durumda olduğu anlamına geliyordu. Vergi dairesinin El Fetih tarafından kontrol edildiği biliniyordu. Bu skandalın altını oymak Kazımi ve ekibine siyasi olarak hayatta kalma şansı verme potansiyeline sahipti.
Bakan Abdulcabbar, hem motivasyon hem de soruşturmayı ilerlemesi için günde birkaç kez Kanber’i arayarak acele etmesini istedi. Eylül ortasında, Kanber evrak çantasını aldığında, Abdulcabbar’ın durumu belirsiz görünüyordu: Fetih İttifakı ona karşı bir gensoru önergesi planlıyordu. Kanber'in bu durum gerçekleşmeden önce raporu bitirmesi ve aynı zamanda partizan Iraklı milletvekilinin bile görmezden gelemeyeceği kadar belge ve kanıt sunması gerekiyordu.
Kanber, Bakan Abdulcabbar adına Irak'ta faaliyet gösteren büyük uluslararası petrol şirketlerine 30'dan fazla acil notuyla mektup yazdı ve geçen yıl indirim talep edip etmediklerini sordu. Hemen hepsi “hayır” yanıtını verdi.
Hayali şirketler üzerinden vurgun
Kamber, milyarlarca dolarlık iadeleri makul bir şekilde haklı çıkarabilecek herhangi bir faaliyet olup olmadığını görmek için çek alan beş şirketin her birinin geçmişini araştırdı. Ama hiç biri ile ilgili bir bilgi yoktu, dahası üç tanesi soygun başlamadan hemen önce kaydedilmişti.
Bu hesaptan çalınan tüm paralar Irak dinarı olarak üst üste istiflenirse, bu yığın Kilimanjaro Dağı'ndan daha yükseğe çıkar.
Kanber Ağa hazırladığı raporu 10 Ekim’de ırak Parlamentosunda yapılan güven oylamasının arifesinde çocukluğundan beri tanıdığı vergi dairesi yetkilisi Abdul Settar Hashem Ali Mawla'ya okuttu ve imzalattı.
10 Ekim sabahı gensoru oylamasından saatler önce, raporu Parlamento Başkanına, Temizeller Komisyonuna ve Başbakan Kazımi’ye teslim etti.
Şirketlerin ikisi Nur Zuheyr isminde bir adama kayıtlı
Raporda bu beş paravan şirketin vergi mevduatının olmadığı, vergi mevduatını çekmek için herhangi bir üçüncü şahıstan vekaletname almadığı vurgulandı. Ayrıca şirketlerden ikisinin Nur Zuheyr adında bir şahsın ismine kayıtlı olduğu açığa çıkarıldı.
Iraklılar skandallara alışıktı ama bu hırsızlığın boyutu onları bile şok etti. Irak haber kanalları gece gündüz "yüzyılın soygunu" adını verdikleri olayla ilgili haberler yaptı.
Bakan Abdulcabbar güvenoyu almadı. Kanber Ağa ise Stockholm'e geri döndü. El Fetih ajanlarının etkisini bildiği için Bağdat uluslararası havaalanına yaklaşırken gergin hissetti. Ya soruşturmadaki rolünü bilip onu tutuklarlarsa? Sonunda sorunsuz bir şekilde pasaport kontrolünden geçti ve ülkeyi terk etti.
Yüz yılın vurgununu yapan isim: Iraklı Pablo Escobar’ı
Olayla ilgili sunulan raporun ardından Nur Zuheyr özel bir jetle yurt dışına kaçmak isterken havalimanında yakalandı.
Nur Zuheyr tutuklandığında 41 yaşında olmasına rağmen daha genç gösteriyordu. Resmi gazetelerde yakalandığı açıklandıktan sonra Iraklıların onu Pablo Escobar'a benzetti.
Kolombiyalı uyuşturucu baronu ile benzerliği vardı: Şişman, tıraşsız yanaklar, sarkık gözler ve kendine güvenen havalı biri. Kanber'in raporu, vergi dairesinin parasının alıcıları olarak iki iş adamının daha adını veriyordu. Ancak bahsedilen tek kişi Zuheyr'di.
Zuheyr, Irak'ın güneyinde ülkenin petrolünün çoğunun üretilip ihraç edildiği Basra vilayetindendi. Yerel bir kaynak Zuheir'in mukhalas veya tamirci olduğunu söyledi.
Soğukkanlı soyguncu
Zuheyr çabuk arkadaş edinmeyi biliyordu. Bir politikacıyı cömert hediyelerle etkileyeceğini biliyordu. Skandalın patlak vermesinden birkaç ay sonra vergi dairesini ziyaret eden The Economist yazarı, içerideki çalışanlardan Zuheyr hakkında bilgi topladı.
Çalışanlarda biri, “Zuheyr haftada birkaç kez ziyarete gelir ve arabasını doğrudan ön kapıya park ederdi. Genellikle yalnızca vergi dairesi başkanına mahsus bir ayrıcalıkla gelir, resepsiyonda bir çift koruma bırakarak altın tesbihlerini sallayarak içeri girerdi” diyor.
Vergi dairesinden büyük çekler düzenlemek için en az 12 farklı memurun imzası gerekiyordu. İşlem genellikle haftalar alıyordu, ancak Zuheyr çok kısa bir sürede para çekebildi. Orada çalışan memurla göre Zuheyr, vergi dairesindeki işlerini hızlandırmaları için çalışanları kandırdı, kimine rüşvet verdi ve kimini de tehdit etti.
Zuheyr, devlet bankasını verimli bir gelir kapısına dönüştürdü. Bir devlet bankası yetkilisi, Rafidain'in normalde günde en fazla 2 milyar Irak dinarı işlediğini söyledi. Soygun sırasında Zuheyr her defasında bankadan 40 milyar dinar çıkarabiliyordu. Vergi dairesiyle düzenli olarak çalışan bir muhasebeci, "On milyonlarca dolarlık çekler 24 saat içinde düzenlendi ve fonlar ertesi gün nakite çevirildi" dedi.
Zuheyr bir yıldan daha kısa bir sürede 2,5 milyar dolar değerinde nakit Irak dinarı çekti. Bu paranın bir kısmı Irak'ta harcanmış gibi görünüyor. Zira Nur Zuheyr'in Bağdat’ın lüks semti Mansur’da bir çok mülk aldığı belirtiliyor. Ancak eski güvenlik yetkililerine göre nakit paranın çoğu dolara çevrildi ve yurt dışına götürüldü.
Havaalanından nasıl geçirdi?
Dolar dolu valizleri Bağdat havaalanından geçirmek zordur. Çünkü yolcular uçağa binmeden önce beş defa XR’dan, iki defa sniffer köpek tarafından yapılan incelemeden ve üst aramasından sonra biniyor.
Dolayısıyla geriye iki yol kalıyor. Biri istihbarat teşkilatının havaalanı bekleme salonu ki VIP yolcular buradan uçakların yanına kadar özel araçla gidiyor. İkincisi genellikle ağır yüklerin girdiği kilitli bir kapıdır.
Bir istihbarat yetkilisine göre Zuheyr her iki yolu da kullandı. Güvenlik görevlileri onu, özel jetine binmek için beklediği istihbarat teşkilatının bekleme salonuna kadar yönlendirirdi. Para dolu minibüsler kapıdan uçağa kadar eşlik ederdi. Hatta bir keresinde sekiz minibüsle geçiş yaparken pistteki projektörlerin söndüğü söyleniyor. Işıklar yandığında muhtemelen kargo paketlenmişti.
Meclis raporuna göre Zuheyr, 2021 ve 2022'de 20'den fazla kez yurt dışı gezisi yaptı. Soygun parasının çoğunun Ürdün'ün başkenti Amman'a götürüldüğü söyleniyor.
Soruşturmadan haberdar oldu
Eski bir istihbarat görevlisi ise, Zuheyr'in Kanber'in yürüttüğü soruşturmadan haberdar olduğunda, bir aracı üzerinden Maliye Bakanına soruşturmadan vazgeçmesi karşılığında on milyonlarca dolar teklif ettiğini söyledi.
Ancak buna rağmen rapor yetkililere teslim edildi ve iki hafta sonra Zuheyr bir limuzinle havaalanına kaçtı ve uçağının beklediği piste sürdü. Ancak havalanmadan önce, güvenlik güçleri içeri girdi ve onu tutukladı.
Zuheyr'in tutuklanmasından kısa bir süre sonra Kazımi başbakanlıktan ayrıldı. İran yanlısı ittifak hükümeti yönetmesi için kendi adamı Muhammed Şiya es-Sudani'yi atadı. Sudani, kamuoyu önünde Kanber'in soruşturmasını kabul etti ve kimsenin kanundan muaf tutulmayacağına söz verdi.
Görevinin ilk ayında, iki dev Irak dinar destesinin yanında bir basın toplantısı düzenledi ve muzaffer bir edayla, kayıp milyarların küçük bir kısmı olan 125 milyon doların geri aldığını duyurdu.
Kısa süre sonra serbest bırakıldı
Kısa bir süre sonra Zuheyr, kefaletle iki haftalığına serbest bırakıldı. Yetkililer, çalınan paraları getirmesi için ona bu fırsatın verildiğini söylese de o hâlâ serbest ama Irak’ta değil. Iraklı yetkililer onun Dubai, Amman ve Londra'da görüldüğünü iddia ediyor. Nisan 2023'te mahkemeler mal varlığının dondurulmasına bile izin verdi.
Sudani'ye yakın biri başbakanın başka seçeneği olmadığını savundu. Irak Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Fayeq Zidan ise Zuheyr'in denizaşırı varlıklarını tasfiye edebilmesi ve Irak devletine borcunu ödeyebilmesi için seyahat etmesine izin verildiğini söyledi.
Iraklı yetkililerin biri ise "Zuheyr sadece bir kuklaydı" diyerek bu soygunun arkasında daha güçlü ve büyük eller olduğunu söyledi. Ama kimdi bunlar?
Sudani hükümeti çok geçmeden davayı yeni bir yöne çekmeye başladı. Yetkililer, odak noktalarını Zuheyr'den uzaklaştırmış gibi göründüler ve bunun yerine, onu ifşa etmeye karışan kişilerin tutuklanması için emir çıkardılar.
Kazımi’ye yakın isimler, Zuheyr'in İran'la bağlantılı milis ve hiziplerin patronlarının ajanı olduğunu iddia ediyor. Oysa Kazımi'nin ekibinden finans danışmanı Haysam al-Cuburi, Zuheyr'i parlamento maliye komisyonunun başındayken kişisel asistan olarak işe almış.
Bağdat havaalanı doğrudan başbakanın yetkisi altında olduğu halde Zuheyr, teknik olarak seyahat yasağı altında olmasına rağmen paranın Rafidain'den çekildiği dönemde ülke içinde ve dışında serbestçe uçmuş.
Siyasi bir analist olan Secad Ciyad, yelpazenin dört bir yanından yedi grubun soygundan kar elde ettiğini söyledi. Ciyad, “İran destekli, ABD destekli, kendine özgü reformcu, statükocu tüm gruplar yolsuzluk planlarından yararlanıyor. Bunlar birbirlerine muhalifler, siyasi ve ideolojik pozisyonları ne olursa olsun, kamusal alanda birbirleriyle savaşırlar ancak özel olarak zenginleşmek için birlikte çalışırlar” dedi.
Bağdat'taki Batılı bir danışman ise birbirleriyle savaşan milis liderlerinin çocuklarını aynı seçkin Bağdat okullarına gönderdiklerine dikkat çekerek, "Ganimetleri paylaşan bir elit. Aralarında iyi adam yok" diye izah etti.
Her kimseler soygunun gerçek sahiplerinin adaletle yüzleşmesi pek olası görünmüyor. Tüm siyasi seçkinlere yapışan suçluluk duygusu, bireylerde çok az sorumluluk olduğu anlamına geliyor. Sudani'nin ofisi, soruşturmayı sürdürmekte ısrar etse de, geçen yılki basın toplantısından bu yana çok az mesafe kat edildi.
Derleyen: Necmi Orta
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın