16 Ekim olaylarının ardından Bağdat hütümeti tarafından Kerkük’e vekaleten vali atanan Rakan Cuburi, kentteki durumun olağanüstü olmadığını ve “olağanüstü” sözcüğünün siyasi amaçlar güden çevreler tarafından kente karşı kullanıldığını savundu.
Kentte demografik yapının değiştirilmediğini ileri süren Cuburi, asıl demografik değişimin Kürt partilerin denetiminde geçen 15 yıllık süre zarfında yaşandığını iddia etti.
Cuburi, tüm faaliyetlerinin belgeli olduğunu, belgesiz hiçbir itham veya idiayı kabul etmediğini vurguladı. Kerkük’ün atanmış valise, Kerkük meselesinin çözümünün Kürt, Arap ve Türkmenlerin ortak diyaloğu ile çözülebileceğini, Erbil ve Bağdat’ın kendilerini yalnız bırakması gerektiğini dile getirdi.
Rakan Cuburi, Kerkük ve bölgede yaşanan durumun ayrıntıları hakkında Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.
Sabah erkenden Kerkük’ün atanmış valisi Rakan Cuburi’nin evine ulaştık. Yanındaki bazı korumaları Kürt’tü. Cuburi uykudan yeni uyanmıştı. Eve ulaştığımızda hala üstünü değiştirmemişti, ev içerisinde giydiği dijdaşe (geleneksel Arap kıyafeti) ile bizi karşıladı. Kahvaltısında bakla, yağda yumurta, hurma ve çay vardı.
Röportaj esnasında bazen sorularımıza yanıt vermeden önce biraz durup düşünüyordu. Belli ki söyleyeceği kelimeleri özenle seçmek ve sözleriyle mesaj vermek istiyordu. Röportaj için 1 saat süre belirlemiştik ancak 3 buçuk saat sürdü. Söyleşi bittiğinde de, “bugünkü planlarınızın tümünü altüst ettim” dedi.
Kerkük’te şu an durumlar nasıl, normalleşmiş mi? Kerkük sivil bir yönetim tarafından mı idare ediliyor? Siz bir Vali olarak tüm yetkilere sahip misiniz yoksa paralelinde bir askeri idare de var mı?
Evvela hoşgeldiniz, önemli olan gerçekleri anlamaktır. Yasaların dayatılması adına düzenlenen operasyonun yedinci gününde Heşdi Şabi güçlerinin Kerkük’ten çıkarılmasına karar verildi. Kerkük’te hasasiyetlerin ortadan kaldırılması adına bu benim önerimdi. Burada askeri ve sivil idare arasında fark var. Güvenlik konularındaki diyalog dışında, askeri idarenin sivil idare üzerinde hiçbir etkisi yok. Operasyonlar Komutanlığı ve diğer güvenlik güçlerinin kentteki idari ve yönetsel konulara herhangi bir müdahalesi sözkonusu değil. Federal güvenlik güçleri dışında Heşdi Şabi ve diğer askeri güçler kent dışında konumlanıyor ve bu belgelidir.
Kerkük’teki durumu normal görüyor musunuz?
Ben bunu iddia ediyorum. Kerkük’teki Kürt, Arap ve Türkmen siyasetçilerle sürekli bir diyalog ve ortak çalışma içerisinde oldum. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) hariç, çünkü onlar Kerkük’ü işgal edilmiş olarak görüyor. Biz olağan bir şekilde birlikte çalıştık, hatta Kerkük bütçesinin paylaşılması da tüm tarafların ortak anlaşması ile gerçekleştirildi.
Kürt partilerin tümü Kerkük’teki durumun olağanüstü olduğunu savunuyor. Cumhurbaşkanı da Rûdaw’a verdiği bir demeçte bundan bahsetmişti. Bazı Türkmen ve Arap partiler de Kerkük’teki idari durumu eleştiriyor. Bu bakımdan Kürt, Türkmen ve Arap tarafların taleplerini gözönünde bulundurmanız gerekmiyor mu?
Şahsen üç defa bu konuda Cumhurbaşkanı ile görüştüm. “Olağanüstü” sözcüğünün siyasi bir anlayışa dayandığını ve gerçeklerle bağdaşmadığını düşünüyorum. Olağanüstü diyerek kentte insan hakları ihlalleri, ayrımcılık, baskı ve dışlama olduğunu savunanlar bu iddialarını ıspat edecek tek bir belge bile gösterememiştir. Bu iddiaları savunan siyasetçilerle konuştuk; güvenlik güçleri veya kentteki yönetim tarafından tek bir Kürt, Arap veya Türkmen vatandaşa karşı insan hakları ihlali olduğunu kanıtlayan bir belge getirin gerekeni yapalım dedik. Bu iddiaları ortaya atan yetkililer bizzat 2 bin 800 Arap vatandaşın tutuklanarak Kürdistan Bölgesi’ndeki hapisanelerde alıkonmasından sorumludur. Bizzat o yetkililer hiçbir gerekçe olmadan 135 Arap köyünün yıkılmasına öncülük etti ki bunu baskı ve insan hakları ihlali bile saymadılar. Aynı zamanda kardeş Kürt partilerin döneminde Araplar Kerkük’teki tüm idari işlerden dışlandı. Belgeleri var, o dönemde tek bir idaremiz bile yok. Dakuk’taki bir köyde Araplara ait evler yıkıldı, Kürtler ait olanlara ise dokunulmadı. Bu idari değişimler de Kürt, Arap ve Türkmenlerden oluşan ortak bir komisyon yoluyla gerçekleştirildi. Durumun olağanüstü olduğunu iddia etmek için neyin olağanüstü olduğunu belgesiyle göstermek lazım. Kerkük’te tutuklanan, kaçırılarak akibeti belli olmayan veya mahkeme kararı olmadan gözaltına alınan tek bir Kürt var mı? Sadece bir isim versinler. Fakat ben Kürdistan Bölgesi hapishanelerinde tutulan binlerce kişinin ismini verebilirim. Kerkük kent merkezinde veya bir ilçesinde, köyünde devlet dozeriyle yıkılan tek bir oda var mı? Olağanüstü hal diyenler belgeleriyle neyin olağanüstü olduğunu ıspatlamakla mükelleftir.
Irak Parlamentosu seçimlerinde vekil olarak seçildiniz ancak Parlamentoya gitmediniz. Kerkük Valiliği sizin için daha mı önemli?
Kerkük’te şuan bir alternatif yok. Çünkü valinin seçilmiş bir yardımcısı yok. Yasal olarak valinin yerine geçecek bir yardımcı yok. Tabi eğer İl Meclisi toplanıp bir vali vekili seçerse… Bu görevde kalmak benim iradi kararım değil, Kerkük İl Meclisi’ndeki çelişkilerden kaynaklıdır. Yok eğer İl Meclisi hatta Kardeşlik Listesi olarak Kürtler bile kendi aralarında anlaşabilseydi mesele böyle olmazdı.
Sizce hangisi daha önemli, Bağdat mı, Kerkük mü?
Benim açımdan önemli olan Kerkük’ün nasıl istikrara kavuşacağıdır. Kimin yönetime başkanlık edeceği değil. Önemli olan Kerkük’ün istikrara kavuşması, Kürt, Arap ve Türkmenlerin kendilerini güvende hissetmesidir. Sanırım bu konuya da dikkat çekmek gerekir ki iki yıldır Kerkük’te tek bir siyasi cinayet işlenmiş değil.
Şu ana kadar da Kerkük valiliği meselesi çözülmüş değil. Neden Kerkük’teki idari durumun böyle kalması konusunda ısrar var? Sizce vekaleten atanan bir valinin bu güne kadar görevde kalmış olması durumun olağanüstü olduğunu göstermiyor mu?
Hayır, en başta bu soruyu Kardeşlik Listesi’ne sormanız gerekiyor, çünkü İl Meclisi’nde üçte iki çoğunluğa sahiptiler. Belirleyici olan onlardı, Bağdat’taki devlet değil. Bağdat’taki devletin tek bir yetkisi var o da valilik koltuğu boş kaldığında işlerini yürütmesi için vekaleten birini atamaktır. Vekaleten atanan kişinin görevi de İl Meclisi’nin bir araya gelerek seçimle yeni birini belirlemesine kadar devam eder. Vekaleten bu görevde bulunmam durumun olağanüstü olduğu anlamına gelmiyor. Dondurulmadan önce durumu neden bu şekilde bıraktıklarını İl Meclisi üyelerine sormak lazım.
Bir süre önce Irak Başbakanı, Kerkük’teki KDP teşkilat binalarının bu partiye iade edilmesine karar verdi ancak siz bu karara karşı çıktınız, neden?
Bizim hazırladığımız tutanak bu durumu izah ediyor. Birincisi bahsedilen teşkilat binası petrol arazisi üzerinde inşa edilmiş kaçak bir yapıdır. Bina resmi değil. Fakat önemli olan bu değil. Çünkü bu tür yapılar Kerkük’ün her yerinde var. Yönetime geldiğimiz dönemde bu binada haksız yere öldürülen birine ait ceset bulundu. Öldürülen kişinin elleri bağlanmış ve foseptik çukuruna atılmıştı. Tüm bunlar belgelidir. Öncelikle bu teşkilat binasında görevli olanlar soruşturulmalı. Biz hiçbir partinin kendi binasına dönmesine karşı değiliz. Biz resmi olarak da bahsedilen partinin Kerkük’teki teşkilat binalarına geri dönmesine karşı olmadığımızı açıkladık.
Kerkük bütçesi ile Keywan üssünde Operasyonlar Komutanlığı için yeni bir bina inşa edildiği ve bu nedenle birliğin üssten çıkmadığı iddia ediliyor. Kerkük bütçesi ile bir askeri güce bina yapmak yasal mıdır?
Genel olarak il idaresinin askeri üsste bina inşa edip etmemesi basını ilgilendirmez. Bakanlar Kurulu kararına göre il bütçelerinin yüze 5’i güvenlik güçlerine ayırılır. Bu payın da hangi bir karakolun yenilenmesinde veya başka bir yerde kullanılacağı konusu da valinin tasarrudundadır. Mesela biz bir polis merkezi için para harcıyoruz ve o merkezin komutanı Kürdistan Yurtseverler Birliği’inden (KYB) biri olabiliyor. Fakat bahsettiğiniz konuda ne bir planımız olmuş ne de ben böyle bir binanın inşa edilmesini talep etmişim. Operasyonlar Komutanlığı için bina inşa etmek gibi bir planımız yok fakat polis müdürlüğü için böyle bir planımız var.
Sizin Kuzey Petrol Şirketi ile ortaklaşa petrol çıkarıp pazarlama gibi bir yetkiniz var mı?
Petrolün nasıl çıkarılıp pazarlanacağı konusu Kerkük idaresine bağlı bir konu değil, şirketler ve bakanlık arasındaki bir konudur.
Bir müddet önce Arap basını Kerkük petrolünün kaçak yollarla satıldığını duyurdu ve bazı siyasilerle güvelik yetkililerin olayda parmağı olduğunu yazdı. Bu konuda herhangi bir bilginiz var mı?
Kaçakçılıkla mücadele güvenlik güçlerinin sorumluluğu dahilindedir. Kaçakçılıkla ilgili duyumlar olsa da elimize resmi raporlar ulaşmadan kaçakçılık yapılıp yapılmadığını kanıtlayamayız. Petrol polisinin el koyduğunu açıkladığı miktar hariç. Bu konu federal güçlerin kontrolü altındaki bölgelerle alakalıdır. Fakat Kerkük idari sınırlarının bir kısmı ve bu bölgelerdeki petrol kuyuları Kürdistan Bölgesi güçlerinin kontrolü altındadır. Doğurusu bu bölgelerden çıkarılan petrol ve gazın nasıl işlendiğini bilmiyoruz. Biz sadece Kerkük il idaresi sınırları içerisine düşen, Kuzey Petrol Şirketi’nin sorumluluğu altında olması gerekirken Kürdistan Bölgesi tarafından kontrol edilen kuyulardaki rezervi sorduk. Bu bölgelerde günlük 180 bin varil petrol üretiliyor, doğalgaz hacmini ise bilmiyoruz. Buradan çıkarılan petrolün nereye gittiğini bilmiyoruz. Bunu Kürdistan Bölgesi yetkililerine sormanız lazım.
Peşmerge Güçleri gelmeden önce Kerkük ve çevresinde hergün patlamalar oluyordu. Peşmerge geldikten sonra bu olaylar azaldı. Şimdi birkez daha IŞİD Kerkük çevresinde faaliyetlere başlamış. Sizce buna karşı Irak güvenlik güçleri ile Peşmerge arasında bir koordinasyon olması gerekmiyor mu?
Yaklaşık 15 yıl boyunca Peşmerge Kerkük’ün yarısını kontrol ediyordu. 2017’den önce kentin doğusu ve merkezinde federal güçler yoktu. 2014’te Peşmerge kentin batısındaki IŞİD’le cephe hattına kadar kontrol etti. Bu 15 yıllık deneyimin verilerine ve rakamlarına bakmak gerekiyor. Bu süre zarfında kaç bombalı araçla saldırı gerçekleşti? Kaç kişi öldürüldü? Kaç Arap ve Türkmen, siyasi ve güvenlik kurumlarından temizlendi? Kaç hırsızlık vakası yaşandı? Tüm siyasilerimiz Peşmerge döneminde katledildi. Bu güç tarafından alıkonulan ve akibeti hala belli olmayan 2 bin 800 Arap var. Peşmerge’nin uygulamaları nedeniyle 135 köyümüz göç ettirildi. Bu nedenle Peşmerge ve Kürt asayiş güçlerinin Türkmen ve Arapların hafızasında tatsız anılar bıraktığını düşünüyorum. Bu dava ile ilgilenen siyasiler de kurbanlara ait tüm dosyaları ortadan kaldırdı. Peşmerge Kerkük’ü korumak için ağır bedeller ödedi. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki Kerkük halkı da kentin savunulmasına katıldı. Bizim de Türkmenlerin de IŞİD’e karşı savaşan birliklerimiz vardı ama o dönem kente girmelerine ve savunmaya katılmalarına izin verilmedi. Sanırım verileri pratik bir biçimde karşılaştırmanız gerekiyor. Gidin polisin, Suç ve Ceza Hakimliği ve Terörle Mücadele müdürlüklerinin dosyalarına bakın, bu 15 yıl içerisinde ne kadar cinayet ve kaçırma vakası olmuş görürsünüz. Araplar şimdi Peşmergeye hiçbir haklı gerekçe olmadan evlerini yıkan ve çocuklarını götüren bir güç olarak bakıyor. Sanırım Kerkük’ün güvenlik açısından ortak idare edilmesi konusunda Bağdat’ta bir komisyon kurulmuş. Vekillerin yer aldığı bu komisyon karşılıklı güven ve ortak idare için uzun süreli bir müzakere içerisinde. Biz, tüm Kerkük halkının güvenlik idaresi içerisinde yer almasını istiyoruz. Fakat Peşmerge Kürdistan Bölgesi’nin savunma gücüdür, bölge dışında çalışma yetkisi yoktur. Kerkük’ün huzur ve istikrar içerisinde olmasını istiyorsak kentteki bileşenlerin katıldığı ortak bir güç tarafından korunması ve yönetilmesini desteklemeliyiz. Şu an Kerkük’teki güvenlik makamlarının çoğunlukla KYB’li kardeşlerin elinde olduğunu biliyor muydunuz?
Fakat Peşmerge çekildikten sonra Kerkük’ün güney ve batısında IŞİD faaliyetlerini arttırdı ve bu bölgelerde bir güvenlik boşluğu var. Sizce Peşmergen in diğer güçlerle birlikte bu boşluğu doldurması gerekmiyor mu?
IŞİD daha çok Dakuk, Reşadiye ve Riyaz’ın güneyinde ve Abbasiye bölggelerinde faaliyetlerini yoğunlaştırdı ki Peşmerge hiçbir zaman bu bölgeleri kontrol etmedi. IŞİD’in uyuyan hücreleri Hanekin, Celewla ve Karatepe’de saldırılar düzenliyor. Peşmerge hiçbir zaman o bölgelerde bulunmadı ki Peşmerge’nin çekilmesinden sonra durumlar böyle kötüleşti diyelim.
Siz açıkça, Baas Partisi tarafından geçmişte Pelkane ve Dıbıs’ta Kürtlerin ekili arazilerine yerleştirilen ithal Arapların geri gönderilmesi nedeniyle Kürtleri etnik siyasetçilik ve Kerkük’ün demografisini değiştirmekle suçluyorsunuz. Bu doğru mu?
Ben bunun Kürt partiler tarafından Kürtleri tahrik etmek amacıyla basında kullanılan bir propaganda olduğunu düşünüyorum ki bunun hiç bir yasal dayanağı yok. O bölgede aile kütüğü ve sicili Dıbıs’a ait olmayan hiç bir aile yok. Ben dışarıdan hiç bir aileyi getirip o bölgelere yerleştirmedim. Çünkü kütük kaydının kaydırılması valiliğin inisiyatifinde olan bir konu değil, İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır. Dıbıs’taki ailelerin sicili 1960’lara, 50’lere, 40’lara ve hatta bazılarınınki de 1920’lere dayanıyor. O ailelerin nüfus kayıtları Kerkük’tür ve 140’ıncı Maddeyi de içermiyor. Çünkü 140’ıncı Madde kapsamında işlem yapıldığında kaydı olmayanlar alınmıyor. Dıbıs’taki aileler tıpkı Kürt ve Türkmenler gibi sicili orada olan ailelerdir. Arazi meselesine gelince, Kürt, Türkmen ve Araplara ait hiçbir arazi olmadığını bilmenizi istiyorum.
Fakat Kürt çiftçiler ellerinde kara tapuları olduğunu savunuyor…
Kürlerin adına işlenmiş hiçbir arazi parçası yok, aynı şekilde Türkmen ve Araplar adına da yok. O mülkler derbeylere aittiler. Belgelere göre Dakuk’taki derebeyler Ewasiler, Kakai, Davudi veya Talabanilerdi. Köylüler onların marabalarıydı. Hawice’de de aynı şekilde Türkmen Avcılar derebeyiydiler. Irak’ta 1958’de Abdulkerim Kasım zamanında çıkarılan toprak reform yasası ile derebeylerinden alınan topraklar köylüler üzerinde paylaştırıldı. Kürt, Trükmen ve Arap köyler vardı fakat vatandaş olarak ne Kürtlerin, ne Türkmen ve ne de Arapların o topraklar üzerinde söz hakkı yoktu. Kürtlerin böyle bir anlayışı var; yaşadıkları bölgede çoğunlukta olduklarında o bölgede Arapların yaşamaması gerektiğini savunuyorlar. Fakat bakın Hawice’de tarım arazisi alan Kürtler mülk sahibi derebeylerinden alınarak onlara verilen arazileri ekip biçiyor. Pelkane sözleşmesini okumalısınız ki gerçekler çarpıtılmasın. Çiftçiler ile parti temsilcileri, yerel meclis başkanı ve kasaba yöneticileri arasında imzalanan bir anlaşma bu. Anlaşmaya göre arazi sahibinin nüfus kaydında Dıbıs yazılmalı ve resmi bir şekilde kendisine arazi verildiği teyid edilmeli. Bu konuda çelişkisi olan ve arazim var diyenler 1960’larda imzalanan ve 117 sayılı madde olarak adlandırılan bu anlaşmaya dayanarak mahkemeye gidip hak talebinde bulunabilir. Mahkeme etnik kökenine bakmaksızın davalının davasında ne kadar haklı olduğuna karar verir ve araziyi sahiplendirir. Pelkane’deki arazi meselesinde tek bir kişi çıksın ve bu arazileri alanların nüfusu Dıbıs değil ve 140’ıncı Madde kapsamında değil desin onu savunurum. Anlaşma şöyle diyor; her iki taraf da mahkemeye gider ve mahkemeden belgeyi alan taraf arazinin sahibidir.
Birkaç ay önce Bağdat’ta ithal Arapların bölgeye yerleştirilmesinin engellenmesi konusunda bir anlaşma imzalandı. Fakat anlaşmadan önce çok sayıda Arap aile nüfusun çoğunluğunu Kürtlerin oluşturuduğu ve daha önce Arapların hiç yaşamadığı bölgelere yerleştirildi. Bu anlaşma neden ihlal edildi?
Bu konuda yazılı herhangi bir evrak veya belge var mı? Sözde olan şeyler var pratikte olan var. Ben yazdıklarımdan ve imzaladıklarımdan sorumluyum. Bu söyledikleriniz basının uydurmalarıdır. Gidin Şiwan Tarım Müdürlüğüne sorun bakalım tek bir Arap ailenin bölgeye yerleştirilmesi adına Vali tarafından gönderilmiş bir yazı var mı? Bakanlar Kurulu Genel Sekreterliğince imzalanan kararnamede bana ait olan dipnotu da görmelisiniz. Orada aynen şunu yazdım; “Kardeşler, Karaincir, Leylan’ın etrafı, Şiwan, Altın Köprü ve Sergeran’ın bazı yerlerine Arapların dönmesi yasaktır. Çünkü o araziler Arapların değildir.é Yasalarda belirlenen 117’inci Madde hükümüne girmeyen her şey şüphelidir, muğlaktır. 1958’de çıkarılan 117’nci Madde’ye göre dağıtılan arazi Arap, Kürt veya Türkmen kime verilmişse onundur. Siz Kuzey’deki komisyolnarın kararlarına bakmayın. Bu nedenle yasal dayanağı olmadan Kürt bölgelerine tek bir kişiyi bile geri gönderdiğm ıspat edilemez, ne Salayi’de ne de başka bir yerde. Arap çiftçileri Şiwan’a, Dareman veya Altın Köprü’ye yerleştirmek isteyenlere karşı dururum, çünkü bu doğru değil. Bu benim politikam değil, hasımlarımızın politikasıdır ki zamanında Güvenlik Kemeri bölgesinde Cuburilere arazi verilmesine karşı durdular. Konunun netleştirilmesi için herkese mahkemeye gitmesini öneriyorum. Şiwan ve Altın Köprü’ye dönmek isteyen çok sayıda Arap vardı ama ben “size yol vermem” dedim. Çünkü siz o bölgelerin halkı değilsiniz, kayıtlarınız oranın üzerine değil. Fakat Serbeşah ve Pelkane’deki halkın nüfusları 1957’den beri Dıbıs’a bağlı. Nüfusları aktarılmamış ve hiçbir vilayette de kayıtları yok. 140’ıncı Madde, ithal edilelenlerin geldikleri bölgelere geri gönderilmesini öngörüyor. Dıbıs’takilerin sicilleri başka hiçbir vilayette ve kentte yok. Yani Nasiriye’den, Anbar veya Tikrit’ten getirilmemişler. Bu nedenle buradakilerin davalarını yasalara havale ettik. Ve yine 117’inci Maddeye aykırı olarak tek bir Arap çiftçiye belge verdiğimi iddia edenlerle yüzleşmeye hazırım. Bu maddeye göre elinde belge olan tek bir Kürt’ün Hawice’de bir metre bile toprağı ihlal edilmiş değil. IŞİD zamanında bile.
2 Ocak 2019’dan 19 Haziran 2019’a kadarki süre zarfında Musul, Selahaddin, Diyala ve ırak’ın orta ve güney kesimlerinden getirilen 7 bin 166 Arap aile Kerkük’e yerleştirildi. 140’ıncı Maddeyi Uygulama Ofisi, İçişleri Bakanlığı’nın bu kişlerin kütük kayıtlarının Kerkük’e aktarılmasına izin verdiğini söylüyor. Sizce bu Kerkük’te yeni bir demografik değişim sürecinin başladığı anlamına gelmiyor mu?
Göç var. Kerkük göçedenleri kendisine çeken bir kent. Fakat ben nüfsusu Kerkük olmayanların getirilip bu bölgeye yerleştirilmesi konusunda kimseye kolaylık sağlamıyorum. Bu karar Kaymakamlıkta da var. Ben kimlik kaydı Kerkük olmayan hiç kimseye ikamet kartı veya erzak formu vermiyorum.
Sizce bu göç Kerkük’teki demograik yapıyı etkilemiyor mu?
Fakat seçimlerde oylamayı etkilemiyor. Çünkü seçimlere katılma hakları yok. Ben bir Kerküklü olarak, eğer devlet bana destek ve yardımda bulunursa Kerküklü olmayan hiçbir aileyi kentte barındırmam. Göçzede ailelerin geldikleri kentlere geri gönderilmesi konusundaki talebimi de yazılı bir şekilde Başbakanlığa sundum. Erzak formlarını ben aktarmıyorum. Bu formların aktarılması kararı Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılmış. 140’ın Maddeyi kapsamıyorsa Kerkük’te herhangi bir form başka yere aktarılmıyor veya alınmıyor. Demografik değişim ve nüfus kayıtlarının aktarılması konusunda belirttiğim gibi, valiliğin böyle bir yetkisi yok. Bu aktarmalar yalnızca bakanlığın özel imzasıyla oluyor.
Kerkük’te nüfus kayıtlarının aktarılması oldu mu?
Evet oldu fakat öyle bahsedildiği gibi değil. Kayıt kaydırmalarının yüzde 90’ı Kerkük’e bağlı ilçe ve kasabalar arasında gerçekleşmiş. Örneğin Hawice, Dakuk veya Dıbıs’tan Kerkük merkeze kaydırılmış. Yani aktarmaların çoğu içerden olmuş. Diğer kentlerden kaydırma çok azdır.
Yani karar İçişleri Bakanlığı’ndan çıkmış diyorsunuz?
Evet, özellikle bakanlıktan çıkmış. İçişleri Bakanlığının kararı olmadan ben Altın Köprü’den Şiwan’a nüfus kaydı kaydıramam. Ayrıca ben demografik yapıyı değiştirerek ne kazanacağım, Kerkük’te Arap nüfusunu mu arttıracağım? Kürtlerle birlikte ortak bir yaşam benim için diğer kentlerden insanları getirip Kerkük’ün demokrafik yapısını değiştirmekten daha iyidir. Neden Kürtler tarafından Kerkük’te gerçekleştirilen demokrafik değişimden bahsedilmiyor? Kerkük’te Kürtlere ait evlerin yüzde 60’ı başka kentlerden getirilen Kürtlere ait. Rûdaw bundan söz etmiyor. Bunu ben değil Ticaret Bakanlığı söylüyor. 2003 yılından 2018’e kadar Kerkük’te erzak formuna eklenen Kürtlerin sayısı 88 bin kişidir. O zaman da Araplar mı vardı burada? Ticaret Bakanlığı bunu belgesiyle açıklıyor, üzerinde bakanın imzası var. Bunlardan yaklaşık 900 kişinin nüfus kaydı Irak bile değil.
Fakat şöyle bir gerçek de var ki Irak devleti tarafından yerinden edilen Kürt aileler onlarca yıl sonra geri döndüler ve ailelerin sayısı zamanla bölünerek çoğaldı…
140’ın Maddeye göre dönenler Kerküklüdürler ve kimse bunu inkar edemez. Ben bunun demografik yapının değiştirilmesi olduğunu iddia edebilir miyim? Fakat nasıl olur da bir kişinin erzak formu Kerkük olur da kimliğinde Kelar, Kifri, Süleymaniye veya Halepçe yazar? Burada kimliğinde Kobani ve Mahabad diye yazanlar bile var. Biri kalkıpta siyasi nedenlerle Şiwan veya Şorice’den Kerkük’e göç edebilir. Fakat Halepçe’den gelip buraya yerleşirse Araplar bunu demografik değişim olarak değerlendirir. Biri Diyala’dan da kalkıp buraya yerleşirse bu demografik değişim olur. Gidin Hawice için imzamı taşıyan kararnameye bakın. Kimliğinde Hawice yazmayanların bu ilçeye yerleşmesini önlüyoruz. Kimliğinde Salahaddin yazıp da 2003’ten beri Hawice’de ikamet edenler vardı. Terör korkusundan göç etmişlerdi. Hawice’de mülk almış, ev inşa etmişlerdi fakat biz engelledik. Bu yazılı bir şekilde mevcuttur, başka yerlerden gelipte Kerkük’ün güneybatısına yerleşmek isteyenleri engellemişiz. Biz Kerküklüler için en hayırlısı Erbil ve Süleymaniye’nin bizden vazgeçmesidir. Erbil, Süleymaniye ve hatta Bağdat’taki partiler bizden vazgeçsinler ki biz Kerküklüler birlikte yaşayabilelim. Siz de Rûdaw olarak gidip Şiwan, Altın Köprü ve diğer ilçe idarelerinde Kürtlere Kerkük Valisi size nasıl davranıyor diye bir sorun bakalım.
Kerkük İl Meclisi kentin bütçesinin mahalle ve bileşenlere eşit oranda paylaşılması yönündeki kararı onayladı. 2003’ten sonra inşa edilen Kürt mahallelerinde herhangi bir altyapı hizmet çalışması yok. Örneğin Kürtçe anadilde eğitim için sadece 6 proje belirlenmiş. Buna karşın Arapça eğitim için 55 proje belirlenmiş. Bu çok büyük bir fark ve ayrımcılık değil mi sizce?
Biz Kürtçe, Türkmence veya Arapça eğitim için herhangi bir proje hazırlamıyoruz. Biz bütçeden İl Eğitim Müdürlüğü’ne belli bir ödenek sağlıyoruz, ilgili müdürlük de proje ve planlamasına göre bu bütçeyi paylaşıyor.
Yani bu karar Eğitim Müdürlüğü’nün bir kararı mıdır?
Suçlamalarınızın haksızlığını ıspat etmek için belirtiyorum; ben Karaincir, Şiwan ve Altın Köprü’ye para verdiğimde okullar onarılıyor ve bu okullarda Kürtçe okutuluyor. Kerkük il merkezinde Kürtçe veya Türkmence okullar için ayrıca ödeme yapmıyorum. Eğitim Müdürlüğü’ne veriyorum onlar da projelerine göre bu bütçeyi paylaşıyor. Eğer size Kürt mahallelerinde bu yıl Arap mahallelerinkinden daha çok okul açıldığını söylersem inanır mısınız? Kürt medyasının en temel sorunu kamuoyunun ne dediğine bakmasıdır, rakamları önemsemiyorsunuz.
Peki Rahimawa, Azadi ve İskan mahallelerinde diğer mahallelerle karşılaştırıldığında kaç proje hayata geçiriyorsunuz?
Kürt mahallelerine ayırdığım paranın yarısını geri çektim. Çünkü hiç birinin hizmet ihtiyacı kalmadı. Fakat basın 15 yıldır gözardı edilen Arap mahallelerinden hiç söz etmiyor. Gelin size Rahimawa’da ve Huzeyran mahallelerini gezdireyim. Huzeyran’ı görünce buranın Afrika olduğunu zannedersiniz. 2004’ten beri açık bir ayrımcılık vardı, hizmetten mahrum kaldı, çünkü siyaset bu şekildeydi. Kürt mahallelerinde ise durum tersidir. Aynı zamanda Kürdistan Bölgesi de buna destek veriyordu ve Kürt mahallelerindeki bazı projelerin parasını ödüyordu. Hiç kimse bunu inkar etmiyor. Elektirk ve hastane projelerinin parası Kürdistan Bölgesi bütçesinden ödendi. Bütçenin dağıtılması meselesine gelince. Belediye bize mahalleleri sektörel planıyla getirdi. İlk mahalle Azadi mahallesiydi. Bu mahallenin sokaklarının kaçta kaçı asfaltlı diye sordum. Yüzde 85’i dediler. Peki ya beşinci mahalle? Yüzde 15 dediler. Birinci ve ikinci mahalleler, yani Azadi ve Rahimawa için 17 milyar dinar ayırmıştık. Fakat keşif ve fizibilite çalışması ardından her birine sadece 10 milyar bıraktım, 7 milyarını geri döndürdüm.
Herbirinden kastınız hangi kurum veya kimlerdir?
Ben parayı belediye ve yerel idareye veririm, onlar kullanır. Kerkük kent merkezindeki semtin yöneticisi de bir Kürttür, Sayın Pehşan hanım, o da bana bu bütçeden 7 milyar dinarını geri gönderdi. Bizim semtte asfaltlanmamış hiç yol yok dedi. Bütçe kararnamesinde İl Meclisi üyelerinin imzası var, Babekir, Ahmed Askeri ve Azad’ın imzaları var. İmzalamaları için ben kendim de göndermedim. Yani razı olmayıp imzalamazlarsa diye göndermedim. Rahimawa ve Azadi için belediye yöneticilerinin raporlarına göre 10 milyar dinar yeter dedim. Fakat Kürtler şikayet etmesin, rahatsızlık olmasın diye 7 milyar daha arttıralım dediler ben de bunu kabul ettim. Daha sonra fizibilite yapılınca kendileri bu parayı geri gönderdiler. Neyi asfaltlayacağız, asfaltsız yer kalmadı dediler. Evet, tecavüz dediğimiz gecekondu tarzında izinsiz yapıların bulunduğu sokak ve mahalleler öyle kaldı. Bu mahallelerde yaşayanların çoğu Kürt. Ben bir gecekondu Kürt mahallesinden kesip bir başka Türkmen, Arap gecekondu mahallesine ödenek vermedim. Bütün gecekondu mahallelere ödeme yapmadım. Çünkü Maliye Denetim Kurulu butür mahallelere hizmet götürmeyi yasaklamıştır. Bağdat’a yazılı dilekçe sundum. Parlamenter Cemal Şukur’a da bize hükümetten bu gecekondu mahallelerine hizmet götürme konusunda yetki verilmesi için talepte bulunduk. Çünkü yarın bunlar yüzünden mahkemenin karşısına çıkmak istemiyorum.
Kerkük’teki Arap partiler arasında da çelişki ve parçalanma var. Bazıları size yolsuzlukla, Cuburi aşiretini kayırmakla ve kendi aşiretinizin çıkarlarına çalışmakla ve hatta kendi aşiretinizden kişileri işe almakla suçluyor. Buna ne diyeceksiniz?
Kerkük Valiliği Divan Kurulu’nda 37 vazifemiz var ve ben bu vazifeleri Kürt, Arap ve Türkmenler üzerine eşit şekilde paylaştık. Kürt partiler geçmişte hiçbir zaman üçte bir şekilde eşit oranda bu vazifeleri paylaşmadılar. Cuburi aşiretinden sadece bir kişiyi bile bu vazifelerden birine atadığımı ortaya çıkarsınlar bakalım.
Peki o zaman neden sizi suçluyorlar?
2005’ten 2018’e kadar gerçekleşen seçimlere bakın; her zaman seçilen 4 Araptan 3’ü Cuburi olmuştur. Mesela üniversite yönetimine bakın ki üniversiteler valiliğin yetkisi dışındadır. Burada Araplar 6 koltuğa sahip, Üniversite Başkan Yardımcısı Ubeydi aşiretinden, Hukuk Bölümü Başkanı Mefrecilerden, Eğitim Bölümü Hadisilerden geri kalan diğer 3 kişi de Cuburilerden. Fakat bu benim işim değil ki. Bu bizim yetki alanımız dışında ve müdahale etmemize de izin vermiyorlar. Kerkük’te eğitim alanında Cuburilerin sayısı diğer Araplara oranla daha fazladır. Okullarda öğrenci ve öğretmenlerin çoğu Cuburilerdendir. Kültürümüz bu şekildedir. Ubeydilerin bölgelerine okul gelmeden 40 yıl önce Cuburilerin bölgesinde okullar vardı. Kerkük’teki üniversite hocalarının büyük çoğu Cuburidir. Çünkü Cuburilerin nüfusu çoktur. Mesela son seçimlerde Araplara ayrılan 3 kürsüden 2’sini Cuburiler aldı. Ben şimdi tutup KYB neden burada çoğunlukta diyebilir miyim? Belli ki KYB’nin Kerkük’te çok sayıda taraftarı var. 2015’te Sağlık Müdürlüğü’ndeki atamalardan 100 vazifeden 90’ı Kürtlere, 8’i Türkmenlere, 2’si de Araplara verilmişti. Ben Sağlık Müdürlüğü’ndeki son atamalarda 85 vazifeyi eşit bir şekilde Kürt, Türk ve Araplar üzerine dağıttım. Kimse kimseye adaletsizlik etmesin dedim. Yani bir taşeron verip bir mütahit alalım şeklinde de değil. Üç mütahitlik kontenjanı varsa her bir bileşene bir tane verelim dedik.
Peki bu şekilde paylaşım da haksızlık değil mi. Adalet adına çoğunluktan alınıp azınlığa verilmesi de haksızlık sayılmıyor mu?
Başka hiçbir çözümüm yok. Bu durumda haksızlığa uğrayan Kürt ve Araplar olur, faydalı çıkansa Türkmenler olur. Çünkü onlar üçte biri teşkil etmiyorlar. Fakat başka da çözümüm yok ve bel bağlayacağım başka bir oran da yok. Kürtlerin Kerkük’te çoğunluk olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Fakat biz ilköğretim 6’ıncı sınıfları bu toplumsal araştırmaya baz alırsak, - ki ilkokulu bitirmek zorunluluktur – geçen yıl 6’ıncı sınıf sınavlarına katılan ve Türkmence okullarda okuyan öğrenci sayısı 400’dür. Aynı şekilde Kürtçe 6 bin ve Arapça okuyan 33 bin öğrencidir. Elbette Arapça okuyan Kürt ve Türkmen öğrenciler de var. Demem şu ki kentteki Kürt, Türk ve Arap nüfusuna ilişkin net bir data ve araştırma yok ki ona göre eşitçe bir paylaşım yapalım.
Kürdistan Bayrağı da Irak bayrağı gibi anayasal resmiyete sahip. Fakat Kerkük’te 16 Ekim olaylarının ardından Kürdistan Bayrağı yasaklandı. Kerkük’te dini ve mezhebi bayrak ve flamalar serbestken neden Kürdistan Bayrağı yasak?
Bu Federal Mahkeme’nin kararı, benim değil. Bayrak krizi başgösterdiğinde konu mahkemeye intikal etti ve mahkeme yasal olmadığına karar verdi.
Bu resmi daireler için alınmış bir karardı. Peki bu yasak neden şahıslar için de uygulanıyor?
Ben bu konuya dahil olamam. Bu mesele ne zaman çözülür biliyor musunuz? Ne zaman ki Kerkük’teki tüm bileşenler bir araya gelir, kentin güvenlik ve idari ortak yönetimi için bir karar alırlarsa o zaman çözülür.
Kerkük’te kaçak yapıların arttığı yönünde bir iddia var. Bu konuda ne tür tedbirler alıyorusnuz?
Elimizden geldiğince biz tür paılanmalara karşı duruyoruz. Fakat kaçak yapılanmayı Kürt partiler başlattı. Feyleki Şorav ve Penca Ali gibi yerlerde Kürtler kaçak yapılar inşa etmiş ve diğer etnik yapılara da yol açmış bulunuyorlar. Şimdi yıkmak istediğimizde bize “Kerkük’te kaçak yapıların yüzde 60’ı Kürtler tarafından inşa edilmiş” diyorlar. Kürt partilerin bu konuda bize destek vermesini ümid ediyorum ki kaçak yapıların önünü alabilelim. Kendileri iktidar olduğunda buna müsaade etti, bununla da sınırlı kalmayıp gidip hat çizdiler. Biz gidip hat çizmiyoruz. Fakat Kürtler taraftar kazanmak adına arazileri böyle bölüşmek için birbirleri ile yarışıyordu. Rahmetli Talabani bana, bu tür tacavüz yapıların hiziplerin kendi arasındaki rekabeti olduğunu söyledi.
Fakat sizin en yakınlarınız arazilere el koyma konusunda suçlanıyorlar?
Kim ki bizi suçluyorsa gelip filan kes buradaki araziye el koymuş desin. Ben Valiyim ve Kerkük’te evim yok. IŞİD Hawice’deki evimi yıktı. Bu içinde bulunduğumuz ev de devlete ait, bana ait biro dam bile yok. Kerkük’te devletin bana verdiği bir parça arazi var ve şimdi o arazide ev inşa ediyorum. Kardeşlerimin evleri benimkinin yanında ve onlarda kirada kalıyor. Evi kendi mülkü olan hiçbir yakınım yok. Kardeşim Ferhan’ın kaldığı ev Aso Mamend’in (KYB Kerkük Teşkilat Sorumlusu) sekreterine ait ki o ev de kaçak bir yapıdır. Kaçak yapısı olmayan tek bir Kürt yetkili de yoktur. Muhammed Kemal’in böyle bir evde kaldığı ortaya çıktı. Ev inşa ettiği arazi devlete ait. Ahmed Askeri’nin evi de öyle ve kira parası da vermiyorlar. Valinin resmi evi Elmas mahallesinde, Valilik Divanı ismine tapuludur ama şimdi KYB içinde oturuyor. Şimdi ben bu evi istesem hemen ayrımcılık yaptığını ve onları zorla çıkardığımı iddia ederler.
Daha önceki açıklamalarınızda bazı Arapların Kürt güçler tarafından gözaltına alındığını söylemiştiniz. Bir kısmı Süleymaniye’de serbest bırakıldı. Nasıl oldu bu olay?
Bu Kerkük Arap Meclisi ile anlaşma temelinde oldu. Bir defasında 10, sonra 20, sonra 30 ve sonra da 90 kişi serbest bırakıldı. Gözaltına alınanların bırakılması için gösteri düzenlendi, bu nedenle bırakıldılar.
Şimdi de Kerkük İl Meclisi üyelerine tahsis edilen otomobil ve diğer zimmetli eşyaları topluyorsunuz. Bunun nedeni nedir?
Kerkük İl Meclisi Parlamento’nun kararı ile feshedildiği için üyelere verilen otomobil, ofis eşyası, telefon ve benzeri zimmetli eşyaları topluyoruz. Genel Sekreterlikten bana resmi bir yazı gelmiş ve Vali’nin İl Meclis üyelerine verilen tüm zimmetli eşyaları toplaması gerektiği belirtiliyor.
Kürdistan Bölgesi hapishanelerinde kaç tutuklu Kerküklü var?
Kayıtlara göre 2 bin 850 kişi. Fakat ailelerinin dilekçe gönderdiği ve benim de takdim ettiğim tutukluların sayısı bin 600 kişi. Bunlar 2003’ten beri tutuklu olanlar.
Bu konu hakkında Kürdistan Bölgesi ile herhangi bir görüşme veya talebiniz oldu mu?
Birçok defa görüştük fakat herhangi bir sonuç çıkmadı. KDP ile hiçbir sonuca ulaşamadık. KYB hariç hiçbir taraf buna yanaşmadı hatta KDP tutuklu olduklarını bile itiraf etmedi.
Bu KDP’nin kimseyi tutuklamadığını göstermez mi? KDP’nin tutukladığına dair bir belgeniz var mı?
Hapishanelerde bulunanların bazılarının aileleri onları ziyaret ediyor. Vakti zamanında sayın Mesud Barzani ile görüştük ve tutukluların durumunun araştırılması için bir komiyon kurulmasına karar verdik. Muhammed Halil gidip Erbil Asayiş Müdürü ile görüştü, tutukluların isim listesini verdi. Fakat Erbil Asayiş Müdürü bu isimlerin tutuklu bulunmadığını belirtmişti. Muhammed Halil tutukluların ailelerini de yanında götürmüştü. Aileler iki gün önce gelip tutuklularla görüştüklerini, onlara yemek ve para getirdiklerini söylemişlerdi.
Necmeddin Kerim Kerkük Valisi iken Kerkük’ün ayrı bir bölge olarak tanınması için bir proje hazırlamıştı. Sizin bu proje hakkındaki görüşünüz nedir?
Benim Kerkük’teki tüm bileşenlerin bir araya gelerek açık ve ciddi bir şekilde müzakere ederek bir anlaşmaya varmaları dışında bir görüşüm yok. Proje sunamam. Kendileri otursunlar.
Protesto gösterilerinden önce Bağdat’ta Parlamento düzeyinde bir diyalog vardı. Bu diyaloğun bir sonuç alıncaya kadar sürdürülmesinde yarar var.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın