Siyaset Bilimci Koçal: DEM Parti Türkiye bürokrasisi ile bir stratejik ortaklık içerisinde

19 saat önce
Rûdaw
Etiketler DEM Parti Vedat Koçal Siyaset Bilimci ve Üniversite Öğretim görevlisi Vedat Koçal Öcalan PKK AK Parti
A+ A-

Siyaset Bilimci ve Üniversite Öğretim görevlisi Vedat Koçal Kürt sorunu ve Türkiye’de son dönemde yaşanan siyasi gelişmelere ilişkin Rûdaw’a verdiği röportajda dikkat çekici açıklamalarda bulundu.

Koçal’a göre, mevcut süreç Kürt sorununa yönelik bir çözüm arayışından ziyade, devletin seçim odaklı bir stratejisidir.

DEM Parti’nin, Türkiye bürokrasisi ile stratejik bir ortaklık içinde hareket ettiğini ileri süren Koçal, özellikle büyükşehirlerde yaşayan seküler eğilimli genç Kürt seçmenin oylarının tekrar DEM Parti’ye yönlendirilmek istendiğini, böylece muhalefetin seçimlerdeki olası başarısının engellenmesinin amaçlandığını vurguladı.

Koçal, süreci yürüten asıl aktörlerin Türkiye’deki siyasi liderler değil, istihbarat ve askeri bürokrasi olduğunu savundu. PKK ya da DEM Parti’nin sürece yön vermediğini belirten Koçal, sürecin temel amacının “PKK sorununun çözülmesi prestijiyle donatılmış yeni ve genç bir cumhurbaşkanı adayı” üretmek olduğunu iddia etti. Bu bağlamda, çözüm sürecinin görünürde siyasi bir süreç gibi lanse edilmesine rağmen, gerçekte bürokratik bir proje olduğuna işaret etti.

Koçal’a göre, süreci bir müzakere süreci olarak değerlendirmek doğru değil çünkü müzakere çift taraflı olur ve burada yalnızca PKK’nin silah bırakması hedefleniyor. Bu bir güvenlik uygulamasıdır, bir çözüm süreci değil diyen Koçal, 2023 seçimlerinde oy kaybeden AK Parti ve DEM Parti’nin, bu süreç aracılığıyla itibarlarını yeniden kazanma çabasında olduklarını ifade etti.

Suriye’deki gelişmelere dair değerlendirmelerde de bulunan Koçal, Rojava meselesinin esasen ABD ile Rusya arasındaki müzakerelerin konusu olduğunu belirtti. Bu sürecin üçüncü aktörünün ise İsrail olduğunu dile getirdi.

Türkiye’nin, Suriye’de Kürtlerin herhangi bir özellik kazanmadan Şam yönetimine terk edilmesini umduğunu ancak bu beklentilerin karşılanmadığını vurgulayan Koçal, Türkiye’nin Suriye’deki anlaşmaları yönlendirdiği iddiasının gerçekçi olmadığını ifade etti.

Siyaset Bilimci ve Üniversite Öğretim görevlisi Vedat Koçal Rûdaw TV’de Dildar Herki’nin sunduğu 15:00 bültenine katıldı:

Rûdaw: Son günlerde konuşulan çözüm sürecinin başarıya ulaşacağını düşünüyor musunuz?

Vedat Koçal: Sürece gelince en başından bu yana yani Devlet Bahçeli'nin Dem partili temsilcilerle parlamentoda tokalaşmasıyla başlayan başlangıçtan bu yana Kürt sorununun tanımlanmaması, bu soruna yönelik bir çözüm önerisinin dile getirilmemiş olması bakımından sürecin ben Kürt sorunuyla ilgili bir çözüm süreci olduğuna ikna olanlardan değilim. Benim açımdan bu süreç önümüzdeki Türkiye parlamento seçimlerine yönelik bir devlet stratejisi, bir bürokrasi stratejisinden öteye Kürt sorunu bakımından bir anlam taşımıyor. Bu bağlamda DEM Parti'nin özellikle genel ve yerel seçimlerde kaybettiği prestijinin geri kazanmak istiyor.

Rûdaw: Sayın Vedat, Cemil Bayık’ın yaptığı açıklama kısaca şu anlama geliyor; Öcalan’ın serbest bırakılması gerekiyor ki bu süreç başarıya ulaşsın. Ancak Sırrı Süreyya Önder yaptığı açıklamada, Öcalan’ın İmralı’dan çıkmak istemediğini söylemişti. Bu yorumlardan hangisi gerçekçi?

Vedat Koçal: Doğru olan tanımlama esasen DEM Parti'nin ifade ettiği biçimi değil. Burada DEM Parti Türkiye bürokrasisi ile bir stratejik ortaklık içerisinde, yitirdiği oylarını prestijini geri alma çabasında. Bu kapsamda Türkiye bürokrasisi DEM Parti'ye Kürt sorununda devletin tek muhatabıymış gibi bir anlam ve prestij yükleyerek Türkiye'deki özellikle metropollerde yaşayan seküler eğilimli genç Kürtlerin oylarını DEM partiye yönlendirme amacında ve böylece de önümüzdeki parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürt oylarının, metropollerdeki Kürt oylarının muhalefete giderek yeni bir cumhurbaşkanı ve yeni bir hükümet seçilmesi imkanının önünü alma bunu engelleme stratejisi içerisinde. DEM parti ile ilgili söyleyebileceğim şu Türkiye'de milletvekili olmanın hukuki ve ekonomik ayrıcalıklarını göz ardı etmemek gerekiyor. DEM Partili siyasetçiler uzun zamandır bu ayrıcalıklardan yararlanıyorlar.

Rûdaw: Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çözüm sürecinden bahsetti, konuşmasında acele edilmeli diye bir ifade kullandı, burada neyi kast ediyor? Devleti mi kast ediyor yoksa PKK’nin mi silah bırakması konusunda mı acele etmesi gerekiyor? Hangisi?

Vedat Koçal: Süreç içerisinde gerçek aktörler, süreci götüren gerçek taraflar Türkiye siyasetçileri ve hükümeti PKK ve DEM Parti yönetimi değil, bu tamamıyla bir Türkiye bürokrasisinin ürettiği bir stratejik akıl sürecidir. Dolayısıyla Türkiye hükümetinde herhangi bir ismi ben sürecin aktörlerinden biri olarak anlamak eğiliminde görüyorum. Dolayısıyla siyasetçilerin bu süreç hakkındaki politik söylemleri gerçekliği ifade anlamında sorunlu oluyor. Çünkü süreci yürüten esasen tamamen bürokrasi biliyorsunuz Öcalan'la ilk günden bu yana adadaki görüşmeleri yürüten istihbarat ve askeri bürokrasi. Dolayısıyla siyaset kurumu bürokrasinin ürettiği bir projeyi kucağında bulmuş oldu. Bu tamamen Türkiye'de bürokrasinin özellikle askeri bürokrasinin ürettiği bir projeden ibaret. Bu projenin amacı da esasen önümüzdeki değil ama bir sonraki seçimde bir yüksek bürokratı, cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkarmakla ilgili bir propaganda, Kürt sorununu çözmüş olma ya da en azından PKK sorununu çözmüş olma prestijiyle donatılmış yeni genç bir cumhurbaşkanı adayı üretmenin stratejisinden ibaret bu süreç.

Rûdaw: Size göre Devlet, PKK’nin silah bırakma karşılığında hangi adımları atacak, malumunuz PKK Öcalan’ın çağrısına yanıt verdi.

Vedat Koçal: Öncelikle bu konuda Kürt sorunun ne olduğuna dair tanımlamanın netleşmesi gerekiyor. Türk devletinin Kürt sorunundan ne anladığını tam olarak tarif etmesi gerekiyor. Çözüm önerileri ancak böyle değerlendirilebilir. Bu konuda Kürtlerin bir yol ayrımına gidecekleri şimdiden öngörülebilir. Kürt sorununu bir ulusal sorun olarak değerlendirip ancak federatif bir çözüm ya da ulus yeni bir Kürt devleti üretimini bir çözüm olarak görenlerle Türkiye'ye entegrasyonu bir çözüm olarak görenler arasında bir yol ayrımına gidileceği şimdiden belli. DEM Parti ve PKK çok uzun yıllardan beri bu ayrımda konumunu almış durumda esasen. Öcalan ta 1993'den bu yana Türkiye'ye entegrasyonu Kürt sorununun çözümü olarak anladığını ortaya koymuştu. Bu bakımdan bu süreçte yeni bir şey yok. Bu süreçte yeni olan tek şey PKK'nin silah bırakacak olması. Devletin bu konuda ayrıca reform sayılabilecek Kürt sorununun çözümüne yönelik yeni adımlar atacağı kanaatinde değilim.

Rûdaw: Bu süreçte konuşulanlar hemen hemen aynı, ancak PKK’nin istedikleri bir talep olmaz mı? Örneğin Öcalan’ın serbest bırakılması bir sonraki adımla ilişkilendirilebilir mi?

Vedat Koçal: Elbette öyle. Kaldı ki bir adada hapiste tutulan bir kişinin halen dağlarda olan binlerce militan üzerinde doğrudan bir yönlendirmesinin olmasını beklemek de zaten mantığa uygun değildir. Dolayısıyla bu süreçte az önce arz ettiğim üzere PKK ile devlet arasında bir uzlaşı, bir anlaşma süreci olarak değerlendirilmesini ben zaten bu yüzden de doğru bulmuyorum. Bu karşılıklı bir müzakere süreci değildir. Bu tek başına PKK'nin silah bırakmasıyla ilgili bir güvenlik uygulamasıdır ve tamamen Türkiye'deki politik süreçlerle ilgilidir. Ama 2023 seçimlerinde hem genel hem yerel seçimlerde ciddi anlamda oy kaybına uğrayan iki taraf olan AK Parti ve DEM Parti, bu yollarla prestijlerini tekrar onarmak amacındadırlar. Bunun dışında Kürt sorununun çözümü konusunda bir iradeden, bir uğraşmadan söz etmek teknik olarak mümkün değil. Çünkü müzakere iki taraf gerektirir. İki tarafın karşılıklı görüşmesini gerektirir. Burada tek yanlı bir irade beyanı var. PKK'nin silah bırakması. Dolayısıyla bu bir müzakere değil. Müzakere olmayan bir şeyden de somut bir çözüm beklemek akla uygun değildir.

Rûdaw: Geçtiğimiz günlerde Rojava’da Mazlum Abdi ile Ahmed Şara arasında bir anlaşma imzalandı, bu anlaşma Türkiye tarafında Rojava meselesinin çözümüne nasıl bir katkı sunabilir?

Vedat Koçal: Bu düşüncede değilim. Suriye'deki mesele, Rojava'daki mesele esasen Amerika ile Rusya arasındaki bir müzakere sürecinin konusu. Amerika ve Rusya bir yanda Ukrayna, bir yanda da Suriye ve Orta Doğu'yu masaya oturttukları bir müzakere süreci içerisindeler. Rusya'nın Orta Doğu'da Amerika ve İsrail lehine tavizler vermesine karşılık, Amerika'nın da Ukrayna'da Rusya lehine tavizler vermekte olduğunu görüyoruz. Bu bakımdan konuşulması gereken iki ana aktör Amerika ve Rusya'dır ve üçüncü bir aktör İsrail'dir. Bu bakımdan Suriye'deki süreci Türkiye'nin yönlendirmekte olduğu, koordine etmekte olduğu iddiası gerçeği ifade etmemektedir. Türkiye'nin bu konuda bir fayda sağlayacağını bekleyenlerden değilim. Çünkü Türkiye'nin umduğu gibi federal olmayan Kürtlerin bir özelliğe sahip olmadığı tamamen Şam yönetimine terk edildikleri bir anlaşma olmadı. Bu konuda Türkiye'nin beklentileri henüz tam olarak yerine gelmiş değil. O yüzden Suriye'ye üst düzey bir ziyaret yapıldığını görüyoruz. Ben bu konuda Türkiye'nin bu anlaşma PYD, YPG ve yeni Şam yönetimi arasındaki anlaşmaya hâkim olduğu ve onu yönlendirdiği kanaatinde değilim.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli