20. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Kürd Dili Üzerine Çalışmalar-4

Yusuf Ziyaüddin Paşa’nın “El-Hediyyetü'l-Muhammediyye fi'l-lugati'l-Kürdiyye”sinin Eleştirisi

20. yüzyılın başlarına kadar Kürdçe lûgat alanında yapılmış çalışmalar; “Batılılar” tarafında yapılmış olanlar ve Kürdlerin içinde olduğu “Şarklılar” tarafında yapılan çalışmalar olmak üzere iki kısma ayrılabilir. Yabancılar tarafından yapılmış Kürdçe lûgat, kelime derlemeleri veya diğer dillerle karşılaştırmalı Kürdçe lûgat çalışmaları 1800’lerin başlarına kadar uzamaktadır. Bu tür çalışmaların önemli bir kısmı genellikle Batılı seyyahlar, misyonerler veya oryantalistler tarafından yapılmıştır. Kendisi aslen Arnavut kökenli olup Şarklı alimler kategorisinde sayılabilecek ve aynı zamanda dil çalışmalarıyla da bilinen, 1882’de “Kamûs-ı Feransevî” adıyla Fıransızca-Türkçe iki ciltlik sözlük hazırlayan Şemseddin Sami, “Avrupalılar, Kürdçenin dilbilgisi kurallarını ve sözcüklerini dahi olabildiğince toplayıp elde etmiş ve kendi dillerine çevrilmiş dilbilgisi kuralları ve sözlük kitapları yayınlamışlar, İslami dillerimizde, bu dilin kurallarına, sözlük ve edebiyatına ilişkin henüz bir şey yazılmamış.”[1] olduğunu belirtiyor.

Yusuf Ziyaüddin Paşa[2]’nın Bitlis’te kaymakam iken hazırladığı El-Hediyyetü'l-Muhammediyye fi'l-lûgati'l-Kürdiyye adılı lügat, aslen Kürd olmayan Şarklı alimlerin Kürdçeye dair vermiş olduğu ilk eserlerden olup, dönemin Maarif Nezaret-i Celilesi’nin ruhsatıyla 1310’da (1892-1893) İstanbul’da basılmıştır. Eser otuz sayfalık dibace kısmıyla birlikte toplam 319 sahifeden ibarettir olup Şirket-i Hayriye Matbaası tarafında basılmıştır. Dönemin basınında çıkan ilanlara göre, eserinin basımından bir yıl sonra Yuzuf Ziyadedin Paşa, El Hediyetül Hamidiye Fi Lûgatü’l Kürdiye adıyla telif ettiği eserini kütüphane ve okullara dağıtılmak üzere Maarif Müdürlüğü’ne bağışlamış.[3] Osmanlı son döneminde siyasi ve idari görevlerde bulunmuş Yusuf Ziyaüddin Paşa, yaklaşık bir yıl (1877-1878) da mebusluk yapmış, bilime ve edebiyata ilgi duyan dönemin bilinen az sayıdaki aydın kişilerden biridir. 1890 yılında kaymakam olarak tayin edildiği Bitlis’in Mutki ilçesinde üç yıl süreyle görev yapmış, burada Kürdçe öğrenmiş ve sözkonusu lûgatını da bu üç yıllık süre içerisinde yöredeki alim ve ulemanın desteğiyle hazırlamıştır. Mehmed Mihri Hilav, Kürdçe lûgat çalışmalarına dair Kurdistan dergisinde yayımlanan seri yazılarında, bu eserin eleştirisine önemli bir yer ayırmıştır.

 

Mehmed Mihri, mevcut Batılı araştırmacıların eserlerine de temkinli ve eleştirel yaklaşılması gerekliliğini dile getirdikten sonra, Şark alimleri ve eserleri bölümünden saydığı Yusuf Ziyaüddin Paşa’nın El-Hediyyetü'l-Muhammediyye fi'l-lûgati'l-Kürdiyye[4] adlı eserini esas alıp, genel olarak Şarklı alimlerin (özellikle tarihçilerin) Kürdlere ve Kürd diline şovence yaklaşımını, sözkonusu eserin yöntem ve yanlışlarını ayrıntılı bir şekilde ortaya koyan eleştirisiyle başlamış. Yazarın konuyla ilgili eleştirel yaklaşımı, bugün de geçerliliğini koruması itibarıyla özetleyerek olduğu gibi vereceğiz. 

“Kürd dili hakkında çeşitli, pek çok eserler mevcuttur. Bu eserlerin bir kısmı Avrupa alimleri ve bilhassa Rus, Alman, İngiltere ve Fransız oryantalistleri tarafından yazılmış ve basılmıştır. (Beyazıt kütüphanesinde birkaç kitap vardır.)

Adı geçen alimlerin insanlıkla ilgili teşebbüsleri herkesçe övülen ve takdire şayandır. Fakat bu eserlerin bir kısmının mesafenin uzaklığı, dillerin farklılığı, ulaşım sorunu, seferdeki zorluklar, nakliye vasıtalarının bulunmaması -dışarıdaki içerdekinden farklıdır- akli önermesinin doğru ve doğruluğu kabul olunandan dolayı eksik ve tam olmaması Kürd edebiyatçılarının istifade edebileceği kaynaklardan değillerdir. Bu hususta, bu eserlerin az bir kısmı dahi bozuk bir siyasi gayeyi güder veyahut kulaktan duyma bir takım saptırmalar ve iftiralara dayanarak yazılmıştır. (Yeri geldiğinde detaylarıyla arz edilecektir).

Diğer bir kısmı, Şark alimleri tarafından yazılan eserlerdir. Bu eserler arasında ancak birisi basılmıştır. Basılan eser, Kudüs eşrafından Beni Mahzun ailesinin büyüklerine mensup, merhum Ziya Paşa’nın eseridir. Merhum Paşa, Bitlis vilayetinde kaymakam iken Siirt alimlerinden ve Kürdistan’ın büyük bir ilim hanedanı “Molla Halil Hanedanı”na mensup olan Molla Hamid’in ve Molla Hamid’den ders halkasında bulunan öğrencilerin yardımıyla yazılmış ve istibdat zamanında basılmış, maalesef şu zavallı kitap basılışından sonra istibdadın sert pençesinin tokadına maruz kalarak senelerce karanlık bir hücrede alıkonulmuş, hapis ve zindana atılmıştır.

Bu kitabın özellikleri:

1- Bu kitabın yazarı Arap’tır. Kürd dili hakkında yeterli bilgiye sahip değildir. Bununla birlikte bu kitap, Kürd dilinin lehine olarak bir delil olabilir, fakat aleyhine hiçbir delil teşkil etmez.

2- Yazarın yardımcıları Siirt ahalisinden ve bilhassa ulema takımıdır. Siirtlilerin dili ise fesih bir Kürdçe değil, bilakis karışık bir Arapçadır. Kürdistan’daki alimler ve edipler dahi meramı ifade ettiklerinde faziletli izhar (beyan) için yalnız kelimeler değil belki Arapça pek çok cümleler ve zincirleme terkipler kullanırlar. Bu adet ve alışkanlık sayesindendir ki adı geçen kitapta Arap dili yaklaşık Kürd dilinin üçte birini teşkil etmektedir…”[5]

“3- Muhterem yazar kendisi Arap, Kürdleri Arap ve Kürdçeyi de Araplaştırmak sevdasındadır. Zaten bu fikir bütün Arap edebiyatçı ve tarihçilerinin beyninde yerleşmiştir. Bu fikri teyit ve takviye edecek bir takım tarihi vesikalar dahi ortaya koyuyorlar.

Arap dili herkesçe malum ve her görüşte bilinen maddi ve manevi nüfusuna binaen yalnız Kürd dili değil belki bütün Şark dillerine ve bilhassa Müslüman toplulukların dillerinde büyük bir rol oynamıştır. Kürd dilinde kullanılan pek çok Arapça kelimeler vardır, bu meselenin inkarı kibirdir. Bu inkar bize yakışmadığı gibi pek faydalı bir sonuçta vermez.

Fars diline gelince, eski fars dili bilinmediği için onu Kürdçeyle mukayese edip hüküm vermem. Kürd dilini Farsçadan ayıramayacağım, zira kelimelerin kökeni etimolojik olarak ortadadır ve fiillerin kökeniyle ilgili ilimler ortadadır. Herkesçe malumdur ki bu yeni fars dili hususi bir milletin dili değildir. Hatta Tahran şehrinde bile memurlar ve yazarlardan gayrı bu yeni dil ile tek bir fert dahi konuşmaz. Bu yeni dil eskiden beri İran’da ve hatta Hindistan’da mevcut olan çeşitli dillerden alınmış ve oluşturulmuş bir dil olup çoğunluğu Pehlevi, Deri ve Kürdçe’dir. Bununla birlikte Kürdçe bu yeni dillin bir kolu değil, bilakis asıl ve esaslarından biridir.

4- Merhum Paşanın kitabı, yalnız Kurmanc kabilesinin lûgatına dair olduğu halde adı geçen kabilenin bütün lûgatını kapsamamış, dilbilgisi kuralları vasıtasıyla kolaylıkla anlaşılacak, lûgat kitabında faydasız pek çok örnekleri zikreder. Bununla birlikte bunlar bir noksanlığı teşkil etmezler zira Arapça bir atasözünde söylendiği gibi: “Bir dile ancak gönderilmiş bir peygamber tümüyle vakıf olur.” Bu hususta merhum Paşa dil bilgini değildir, belki kendisi Arap’tır.

5- Dibacede Paşa doğru bir muhakeme yapmayıp ve bu muhakemede taraftarlıktan soyutlanmadığı gibi hakikat ve kıyas ölçüsünü de kaybetmiştir. Zira merhum der ki: Kürd dili bütün dünyada mevcut olan diller arasında ihtilaf, farklılık, uygunsuzluk ve karışık olmak itibariyle başka dillerin karışımıdır.

Gerçekten biz dahi Kürd dilinde -diğer dillerde olduğu gibi- ihtilafın varlığını ikrar ve itiraf ediyoruz. Fakat ihtilafta en başta bulunduğuna inanmam ve zannederim ki eğer merhum Paşa Arap olduğu halde bir parça Arap dilinin durumuna bir göz atmış olsaydı, bu başka dillerin karışımından oluşmuş olma lakabını acilen dönüp reddederek hemen Arap diline ithaf ederdi.

6- Kitabın mukaddimesinde (giriş kısmında) Paşa der ki Kürd dilinde Türk lûgatı dahi vardır. Bu iddia son derece hastalıklı hakkaniyet ve hak noktayı nazarında büsbütün doğru değildir. Zira Kürd dilinde her şey varolabilir, fakat Türkçe katiyen mevcut değildir.

Paşanın başlangıç hatası ise şudur ki Bitlis gibi bir vilayette merkezde bulunan Kürdler, çoğunlukla memur veya memurla karışık insanlar, Türkçeyi bilirler. Bazen veya unutkanlık yoluyla Kürdçe kelimeler yerine Arapça ve Türkçe kelimeleri kullanıyor olabilirler. Paşa ise her yaş ve kuruyu topladığı için, hemen yabancı lafızları kitabına yazarak ve yorumlayarak sonlarına (A- Arapça), (T- Türkçe) ve (F- Farsça) harfleri yazmıştır.

Mesela bir Bitlislinin ağzında “çıplak” lafzı çıkmış ve buna binaen Paşa “Ç” bölümünde çıplak kelimesini yazarak sonuna (T) yazmıştır. Halbuki Kürd dilinde “çıplak” kelimesinin karşılığında bir lafız değil sayısız lafızlar vardır. Ez cümle “Tazî[6].

“… Rûs, qût, rût, rût û qût, qûtal, zeleqût.

Hulasa: Geçmiş tenkitlerde (eleştirilerde) kalemi uzatmanın sebebi, kalemin uzun olmasındandır. Zaten yazılış esnasında dilsiz kalem, iki lisana sahip olduğu için her ikisinin kullanılması gereklidir. Dolayısıyla tenkit akabinde Kürd milletinin bütün geçmiş ve geleceği namına ihtiram (hürmet) makamı ve şükür arzetme dairesinde merhum paşanın yüce ruhuna dua ve fatihaları hediye ederek; yüce aile, akraba ve necip yakınlarına kamil hürmetler ve sonsuz teşekkürlerimi arz ve takdim ediyorum. Bu zatı muhterem bütün Şark ve bilcümle alemi İslam’ın memleket ve muhitinde herkesten önce büyük İslam unsurunun hayat ve istikbaline hizmetkar ve adeta yücelmesine sebep ve hüsnü niyet ile aşırı muhabbetle donanmış bir zattır.”[7]

Şarklı alimlerden Yusuf Ziyaüddin Paşa’nın 1892-1893’te İstanbul’da yayımlanan El-Hediyyetü'l-Muhammediyye fi'l-lûgati'l-Kürdiyye adılı eserinden sonra, 1890’ların sonlarında Harput Askeri Rüşdiyesi’nde Osmanlıca ve Arapça kavaid dersleri öğretmeni olan Ömer Avni tarafından hazırlanmış olan Kavaid-i Lisanı Kürdî adlı eserdir.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)



[1] Şemseddin Sami, Tarihte İlk Türkçe Ansiklopedide Kürdistan ve Kürdler (Kamûs’ul A’lam), Osmanlıcadan çeviren:  M. Emin Bozarslan, Deng Yayınları, İstanbul, 2001, s. 49

[2] Yûsuf Ziyadedin Paşa: 1848’de Kudüste doğmuştur. Tam ismi, Yûsuf Ziyaeddin Paşa b. Haci Muhammed Efendi b. Seyyid Ali Efendi el- Hâlidî el-Makdisî’dir. 

[3] BOA, Yer: 182-76, H-19-03-1311

[4] Yusuf Ziyaüddin Paşa el-Halidî el-Mukaddesî;  El-Hediyyetü'l-Muhammediyye fi'l-lugati'l-Kürdiyye, (Maarfi Nezaret-i Celilesi’nin ruhsatıyla tabh olmuştur) Dersaadet (İstanbul), 1310

[5] M. M. İrfan: Kürdçe lügat, Kurdistan, Sayı: 1, Necm-i İstikbal Matbaası, Perşembe, 30 Kanun-i Sani 1335 (30 Ocak 1919), s. 2, 4

[6] M. M. İrfan: Kürdçe lügat, Kurdistan, Sayı: 4, Necm-i İstikbal Matbaası, 10 Mart 1335, s. 43-44

[7] M. M. İrfan: Kürdçe lügat, Kurdistan, Sayı: 10, Necm-i İstikbal Matbaası, 30 Haziran 1335, s. 125