Avrupa Birliği ve Kürt sorunu (3)
Avrupa Birliği işleri uzmanı Dr. Zana Kurde
Bu yazı, Kürdistan’ın dört parçasında Avrupa Birliği’nin Kürt sorunu bağlamında izlediği politikalar ve çıkarları hakkında yazı dizisinin üçüncü bölümüdür.
3. Bölüm: Avrupa Birliği ve Rojava Kürdistanı’nda Kürt sorunu
Avrupa Birliği’nin Suriye stratejisi
Diğer bölümlerde de işaret ettiğimiz gibi, Avrupa Birliği’nin topyekün Kürt sorunu hakkında özel bir strateji ve politikası yoktur. Çünkü dört ülke ile ilişkileri çerçevesinde Kürt meselesine yaklaşmaktadır.
Bu bağlamda ilk başta AB’nin Suriye’ye bakış açısını bilmek önemlidir. Coğrafik konumunu göz önünde bulundurmak koşulu ile AB, bir ülke olarak Suriye’ye yönelik (European Neighborhood Policiy) komşuluk ilişkileri çerçevesinde politika izliyor.
Buna rağmen AB ile Suriye arasındaki ikili ilişkilerin kaos dolu bir geçmiş bulunuyor. AB işin insani yönünü öne alıp Suriye’yi sık sık insan hakları ihlalleri nedeniyle eleştiriyor olsa da, Kürt meselesi hiç bir zaman bu ilişki ve eleştirilerin bir konusu haline gelmiştir.
Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından sonra AB’nin Suriye devletine yaklaşımı ve aynı zamanda Kürt sorunu hakkındaki söyleminde de bir değişim yaşandı. O süreçten bu yana Birliğin Suriye’ye karşı stratejisi iki stun üzerinden inşa ediliyor. Birincisi Esad rejiminin devrilmesi ve Suriye’de iktidarın barışçıl yollarla el değiştirmesi. İkincisi ise, savaştan mağdur olan mültecilere insani yardım sağlanması.
Bu durumda Kürtler bu stratejinin neresinde yer alıyor?
AB gözüyle Kürtler ve Rojava’nın konumu
Kürtler Suriye’de Baas rejiminin sultası altındaki yıllar boyunca en sade hakları olan vatandaşlık hakkından dahi mahrum edilmişlerdir. 2011’de Suriye rejimine karşı ayaklanmalar başladığında Rojava Kürdistanı'nın büyük bir bölümü Kürt tarafların kontrolü altına geçti. Ardından yıllarca Rojavalı Kürtler El Nusra ve IŞİD gibi terörist örgütlere karşı savaştı.
Bu şekilde Rojava topraklarının belirli bir bölümünü kurtararak uluslararası toplumun ve aynı zamanda, bölge devletleri ile dünyanın büyük güçlerinin dikkatini de çekmeyi başardılar. Rojava’da hakim olan PYD, “kanton sistemi ve seçimler” yolu ile Rojava’nın Kürdistan Bölgesi gibi uluslararası alanda meşruluk kazanması için çabucak adımlar attı. Fakat bu beklenti gerçekleşmedi.
Avrupa’nın görüşü ile Kürtler Suriye’nin bir bileşeni olarak ülkenin geleceğinde rol sahibi olmalı. Bunun yanı sıra Avrupalılar Kürtlerin sahada aktif bir aktör olduğunu ve kendi kendilerini yönetebilecek kabiliyete sahip olduklarını biliyor ve kabul ediyor. AB Rojava’ya insani yardımlarda bulundu. Ancak siyasi açıdan doğrudan ilişki içerisine girmiyor.
Neden Rojava’yı resmen tanımıyor ve ilişki kurmuyor?
Bunun iki sebebi bulunuyor. Birincisi AB’nin prensip olarak kabul ettiği dış politikası ile ilgili olan sebep, ikincisi ise jeopolitik bir sebep ve bu da Türkiye’nin tavrı ile bağlantılı.
Birinci sebep ile ilgili olan kısmı, AB’nin dış politikadaki prensibi olarak, “anayasal meşruluğu” veya parlamentosu bulunmayan statülerle resmi ilişkiler geliştirmiyor olmasıdır. Rojava Kürdistanı’nı kapsayan bölgede seçimler yapılmış, yasalar belirlenmiş ve özerk bir yönetim oluşturulmuş olsa da bunlardan hiç biri Suriye’de geniş ulusal bir yapı tarafından kararlaştırılmış olgular değil, ancak tek taraflı Kürt ve Rojava’daki diğer bileşenlerin onayı ile alınan kararlardır.
Anayasal kabulü olmadığı için genel olarak devletler Rojava ile ilişkilere hassas yaklaşıyor. Buna rağmen Fransa, Suriye ile olan tarihi iktidar ilişkileri ve çıkarları kapsamında Rojava ile yarı resmi bir ilişki kurmuştur.
İkinci sebep ise Türkiye’nin tavrı ile bağlantılıdır ki PYD’yi PKK’nin bir parçası olarak tanımlıyor ve bu yüzden Suriye’de özellikle de PYD’nin hakimiyeti altında emrivaki bir Kürt bölgesi kurulmaması için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Tüm bunlar AB’nin Türkiye karşısında zayıf bir konumda olduğu bir süreçte cereyan ediyor ki Türkiye barındırdığı 3 milyon Suriyeli mülteciyi AB’ye karşı siyasi bir baskı kartı olarak kullanıyor.
Bunlar, AB’nin Rojava Kürdistanı ile resmi ilişki kurmasını ve resmen tanımasını önleyen iki başlıca sebeptir.
Bugün ve gelecekte AB ve Rojava Kürtleri
AB’nin Birleşmiş Milletler üzerinden Suriye ve oradan da Rojava’ya gönderdiği insani yardımlar bundan sonra da devam edecektir.
Fakat siyasi ve diplomatik ilişkiler için, Kürdistan Bölgesi tecrübesini örnek alırsak, Rojava, Suriye’de Esad rejimi veya yeni bir iktidar üzerinden anayasal meşrutiyet kazanmasını beklemek durumundalar. O zamana kadar da Rojava’daki yönetim Avrupa ülkeleri ile resmi ilişkiler geliştirebilmenin yollarını aramalıdır. Bu süreçte yine en büyük engel Türkiye’dir.
Rojava Kürdistanı için gerçekçi çıkış yolu, birlik ve beraberliğini sağlayıp güçlü bir konuma sahip olmak ve Türkiye’nin endişelerini kısmen de olsa minimize etmek olmalıdır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)