CHP

26-08-2023
Faik Öcal
Etiketler Faik Öcal CHP Kemal Kılıçdaroğlu İttihat ve Teraki Fırkası
A+ A-

 

Türkiye’de büyük bir siyasi tıkanıklık yaşanmaktadır ve bunun asıl müsebbibi CHP’dir. Cumhuriyeti kuran kadrolar ile CHP’nin kurucuları aynı kişilerdir. Bu yüzden CHP’yi devletin kuruluş kodlarından ayrı düşünemeyiz. CHP’nin kuruluş sebebi ise açık ve nettir: İktidarda olsun muhalefette olsun ‘bir kolluk kuvveti gibi’ devleti koruyup kollamak. Bu da beraberinde yönetimle ilgili siyasi krizleri getirmektedir.

Türkiye’de CHP’den kaynaklı “ulusal monarşik” bir yönetim tarzı meydana gelmiştir, dolaylı ve dolaysız bu yönetim tarzı varlığını hala devam ettirmektir. Ulusal monarşik yönetim tarzı devletin, toplumun ve halkın her hücresine sirayet etmiştir.

Ulusal monarşiyi ulusal oligarşiden ayrı düşünmemek gerekir. Burada devletçi-seçkinci (CHP), gelenekçi-liberaller (AKP) sınıflamasının sayın Emre Kongar’ın ayrımıyla hiç alakası olmadığını belirtmek gerekir. Bu ayırımında sayın Kongar CHP’ye, bilhassa çok partili sisteme geçişten sonra, ayrı bir güç ve önem vermektedir; fakat biz diyoruz ki daha kurulduğunu andan itibaren devletin gücünü elinde bulunduran CHP 1950’lerden sonra hızla ulusal monarşi ve ulusal oligarşi partisine dönüşmüştür. Bu haliyle CHP iktidarda olsun muhalefette olsun siyaseti ele geçirmiştir, ulus-devletçi bir parti olmuştur. CHP Türkiye siyasetinde sivil ve liberal siyasetin sonunu getirdiği gibi, sivil ve liberal siyasetin önündeki en büyük engeldir. CHP 1950’lerden önce tek partili yönetim anlayışıyla siyaseti kısırlaştırdı, 1950’lerden sonra ise siyaseti çölleştirdi, 2000’lerden sonra siyaseti ortadan kaldırdı.

Biz şimdi bu çölleşmenin yeni bir boyutunu yaşıyoruz. Türkiye’ye ve dünyaya muhalefet yapıyormuş gibi davranan CHP’nin ulusal siyaset tarzı iflas etmiştir. Siyasal İslamcılıktan önce CHP’nin ulusal monarşik yönetim tarzı iflas etmiştir.

21. yüzyılda CHP gibi dar ve sığ siyaset yapan partilerin ne iktidarda ne de muhalefette yeri vardır; fakat şimdi CHP muhalefette en büyük yeri kaplıyor, kanımca Türkiye siyasetinin önündeki en büyük engel budur. Bu tıkanıklığı aşmak için gerçekten özgürlükçü ve demokrat siyasetçilere, aydınlara, gazetecilere, akademisyenlere ihtiyaç var.

14-28 mayıs 2023 seçimlerinde sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürtler ve Aleviler hakkında söyledikleri gündem oldu. Sayın Kılıçdaroğlu suya sabuna dokunmadan iki konuyu köpürttü. Sırf bu iki kesimden oy almak için şişirdiği baloncuklar sonradan Zafer Partisi Genel Başkanı sayın Ümit Özdağ ile yaptığı “Yedi Maddelik Gizli Protokol” açıklamasıyla patladı ve Dersimli Kürt ve Alevi olan sayın Kılıçdaroğlu’nun asla CHP kurumsal konseptinin dışına çıkamayacağı bir daha ortaya çıktı.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye rağmen Kürtler ve Aleviler için bir şey yapamaz. Kendisi de bunu biliyordu ama siyasi hırsına yenildi, seçimi kazanmak ve kamuoyunu oyalamak için iki hassas baloncuğu şişirdi ve alakasız şekilde baloncukların patlamasına sebep oldu, sonra da “iki kişi arasında imzalanan metin o iki kişinin namusuna teslim edilmiştir” deyip işin içinden çıktı ya da çıktığını sandı.

Sayın Kemal Kılıçdaraoğlu belki CHP genel başkanlık koltuğunu bırakmak istiyordur ama bırakamıyordur; çünkü CHP’deki ulusal monarşi ve ulusal siyaset hala içeride olması gereken değişimden çok uzaktır. Partinin temel yönetim taşları yerinden oynadı ama içeride bu taşların kimin tarafından yeniden yerine oturtulacağının kavgası yapılmaktadır. CHP’nin yeni ulusal taşlarını devletin derinliklerine, iktidarın uygun mahfillerine ve muhalefetin köşe başlarına yerleştirecek uygun yönetici aranıyor.

Dikkat edilirse lider demedik. Normalde lider aranılmaz zaten. Lider toplumsal kriz anlarında ortaya çıkar ve topluma öncülük yapar ama CHP’de işler böyle olmuyor. Devlet ile toplumu, üst sınıf ile alt sınıfı, İktidar ile muhalefeti birlikte idare edecek yönetici aranıyor. Sayın Ekrem İmamoğlu liderlik vasıflarını taşıyan bir siyasetçi ama CHP’nin yöneticilik anlayışına uygun olmadığı için tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan “siyasi davalar”la kenarda tutuluyor. Bu yüzden sayın İmamoğlu bir daha İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı için ‘yola çıktı’.

CHP’nin seçkinci-devletçi konsepti CHP’ye kimin yeni yönetici olacağı konusunda hala kararını vermiş değil. CHP özgürlükçü ve demokratik bir parti değil; tam tersine jakoben yapısıyla seçkinci-devletçi bir parti. Haliyle sayın Kemal Kılıçdaroğlu’dan sonra CHP’nin başına gelecek yöneticiden çok şey beklememek gerekir. Bu yeni yönetici ‘değişim adayı’ sayın Özgür Özel ya da başka biri olabilir. Kişiler değişir ama zihniyet değişmez. Değişim de Herakleitos ustanın ruhuna rahmet okuturcasına havada kalır. Zihniyet: Her şeyin en doğrusunu ben bilirim. Çağdaşlaşmanın, demokrasinin, özgürlüğün en iyisini ben yaparım.

CHP zihniyeti temellerini ve gerçekliğini İttihat ve Terakki Fırkası’ndan almaktadır. İttihat Terakki Fırkası ile CHP’nin siyasi kodları aynıdır ve aralarındaki organik bağlar hala varlığını devam ettirmektedir. Hatırlatmak gerekir ki Osmanlı İmparatorluğunun son dönemine İttihat Terakki Fırkasının yanlış politikaları damgasını vurmuştur.

Muhaliflerin en büyük yanılgısı CHP’yi olduğundan başka görmek istemeleridir. Burada muhalifler ile özgürlükçü ve demokratları birbirinden ayırt etmek gerekir. Her özgürlükçü ve demokrat muhaliftir ama her muhalif özgürlükçü ve demokrat değildir. Türkiye’de hiç özgürlükçü ve demokratik bir parti yoktur ama özgürlükçü ve demokrat kişiler vardır. Ne zaman ki bu özgürlükçü ve demokrat kişiler siyasal, sosyal ve reel bir güce dönüşür o zaman Türkiye’de gerçek değişimin ve dönüşümün önü açılır.

Son olarak özgürlükçü ve demokratik kişilerin vasıflarını on madde ile açıklayalım:

-Kendilerini sınırladıkları bir mahalleleri yoktur.

-İdeolojik düşünmezler, ideolojik yaklaşmazlar.

-Hiçbir kesimin sözcülüğünü yapmazlar.

-Kişilerin diline, dinine, cinsiyetine, ırkına, partisine vs. değil, dürüstlüğüne, insanlığına, güvenirliğine ve ahlakına bakarlar.

-Adaletten asla taviz vermezler. Adalete inanırlar, adalet için yaşarlar, gerektiğinde adalet için ölmesini de bilirler.

-Her kesin fikrine, görüşüne ve tercihine saygı duyarlar. Farklılıkları zenginlik ve güzellik olarak görürler. İnsanlık gökkuşağında her rengin olması gerektiğine ve her rengin ayrı bir değeri ve anlamı olduğuna inanırlar. Bunun için maddi ve manevi bedel ödemeye de hazırdırlar.

-Şahsiyet sahibi olduğu için kimlik siyasetine tenezzül etmezler ve her kesin kimliğini özgürce bulmasına da taraftırlar.

-Savaşın her türlüsüne karşıdırlar, Cicero’nun yolundan giderler, her zaman için “en kötü barışın en haklı savaştan iyi olduğuna inanırlar.

-Kişilere, partilere, kurumlara değil evrensel değerlere inanırlar, buna göre yaşarlar.

-Amacı dışına çıkan her yeri ve kesimi terk etme haklarını her daim saklı tutarlar.

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

 

 

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli