4. Şeyh Abudarrahim, Xoybûn’un desteği ve onayıyla bir gurup arkadaşlarıyla birlikte Dersim’in feryadına gidiyor
Önceki bölümlerde de kısaca bahsettiğim gibi Xoybûn (Hoybun) Partisi, 5 Ekim 1927’de kurulmuştu ve Agirî Hareket’ini yöneten de bu partiydi. Ahmedî Abdurrahman Ağa’nın aktarımına göre, Kuruluştan 1932 yılına kadar partinin başkanlığını Celadet Bedirhan yürütmüş. Ondan sonra da Memduh Selim Bey partinin siyasi temsilciliğini üstlenmiştir.
Şeyh Ali Rıza ve onunla beraber hareket eden Liceli Fehmi Bilal de örgütün kurucuları arasındaydı. Fakat Şeyh Ali Rıza bazı sorunlardan dolayı fiilen kuruluş kongresine katılamamıştır. 1929’da Diyarbekirli Cemil Paşa ailesinden Kadri ve Ekrem Beyler ile diğer bir kısım akrabaları Hat’tın öte tarafına geçtikten sonra, Xoybûn Partisine katıldılar ve aktif bir şekilde örgütte çalışmaya başladılar. 1934’ten itibaren 1939 yılına Kadri Cemil Paşa örgütün siyasi temsilciliğine getiriliyor ve ondan sonra da 1939’dan 1946 yılına kadar da Ekrem Cemil Paşa örgütün siyasi temsilciliğini yapıyor.[1]
Cumhuriyet döneminin arşiv ve istihbarat raporlarına bakıldığında, öyle anlaşılıyor ki görevli devlet memurları hassasiyetle Xoybûn Parisi’nin çalışmalarını izlemişler, yöneticileri ve kadroları hakkında yüzlerce rapor hazırlanmış. Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarının olayı gerçekleştiği zaman, Xoybûn’un teşkilatının siyasi lideri Kadri Cemil Paşa’dır. O günün gazetelerinde yazılana göre, “Bu hadiseyi hazırlayanlar, hudut dışında bulunan Cemil Paşa ailesinden Kadri ve Ekrem’dir.”[2]
Şüphesiz Xoybûn Partisi, Dersim hareketini takip ediyordu ve bir şekilde Seyyid Rıza’ya ulaşmak, ilişki kurmak ve desteklemek istiyorlardı. Elazığ vilayetten verilen rapora göre, “Xoybûn bu amaçla ta 1934’te Mehmed ve Bogos isminde iki temsilci Dersim’e Seyyid Rıza’nın yanına göndermiş. Bu iki şahıs Dersime ulaşmış, Seyyid Rıza’yı ziyaret etmiş, ona bir mektup ve bir miktar da para teslim etmişler, bölgedeki aşiretler içerisinde dolaştıktan sonra Seyyid Rıza’dan bir mektup alıp geri dönmüşler.”[3]
Xoybûn diğer parçalardaki Kürd örgütleriyle ilişkide olmakla beraber, kuruluşundan beri çalışma alanı oalrak kuzey Kürdistan’ı seçmiştir. Tüzükte “maksat” başlığı altındaki bölümde örgütün amacı şöyle açıklanmış: “Cemiyetin maksadı, Türkiye boyunduruğu altında bulunan Kürdistan ve Kürdlerin tahlisi (kurtuluşu), hududu tabiiye ve milliyesi dahilinde bir bağımsız Kürdistan teşkilidir.”[4]
Bu amaç doğrultusunda Agirî’de olduğu gibi, Dersim’de de Seyyîd Rıza’nın liderliğinde başlayan Kürd ulusal hareketini desteklemeyi temel bir sorumluluk ve görev olarak belirlemişti. Dersim Hareketi başlamadan önce, Şeyh Abdurrahim bir gurup arkadaşıyla beraber Hat’tın öte tarafına geçmişti. Burada Xoybûn yöneticileriyle yeniden buluşmuş, genel durum değerlendirmesi yapılmış ve yeniden yapılanma çalışmaları yörütülürken Dersim’de hareketin başlamasıyla bütün dikkatler oraya fokuslanmış. Dersim’de başlayan harekete destek verilmesi gerekliliği üzerinde hemfikr olunduğu için, yapılan birkaç toplantıyla bunun nasıl ve kimlerle olabileceği üzerinde tartışılmış. Sonuçta Şeyh Abdurrahim liderliğinde 34 ya da diğer bazı kaynaklara göre 36 kişlik bir gurubun Dersim’de başlayan Kürd ulusal hareketine destek vermek üzere hazırlık yapmaları kararlaştırılır. Ancak bu gurupta yer alanların bir kısmı, gurupta yer alan bazı şahısların şüpheli olduğunu ve onlarla beraber hareket edilemeyeceğini ileri sürerek ayrılır ve 18 kişiden oluşan farklı bir gurup oluştururlar. Sonradan da doğrulanacağı gibi bu şüpheli şahıs kısaca “Ziya” adıyla tanınan Yüzbaşı Yıldırım Ziya idi. Şeyh Abdurrahim ise bütün iyi niyetiyle bu iddialara karşı çıkar, bölgeyi iyi tanıdığı için ondan yayrlanmayı düşünür ve geri kalan yaklaşık 14 arkadaşlarıyla beraber 8 Temmuz 1937’de Nusaybin bölgesinden sınıra giriş yaparlar. Beyrut Konsololuğu’nun 05/09/1037 tarihli ve 173 numaralı raporuna göre, Hoybun Dersime gitmek üzere ikinci bir gurup daha Türkiye’ye gündermiş. 30 Ağustos’ta Şeyh Said’in adamlarından Muhammed ve Mardinli Abdülkerim, Osman, Kerîm ve diğer bazı Kürdlerden oluşan toplam 18 kişilik bir gurup Şam’dan hareket ederek Halep’e gitmiş, oradan Azaz’a gidecekler ve oradan da Türkiye’ye geçecekler.”[5]
Bu dizi yazının asıl konusu birinci gurupta yer alan ve Nusaybin’de sınıra giriş yapan Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarının serüvenidir. O zaman Türkiye’de yayın yapan gazetelerden bir olan Son Posta gazetesi, bu gurubun sınırı geçmesinin amacını şöyle açıklanmıştır: “Bunların sınırı geçmesinin amacı Dersimli Seyyid Rızaya yardıma gitmek, aynı zamanda Piran ve Palo taraflarında teşkilat yapmaktır.”[6] Diğer bir gazetede de hadisenin gelişimine dair şöyle denilmektedir:
“Bunlar sınırımızdan içeri girmeden önce, iki üç kez toplanmışlar. Bir seferinde Sısincar’da Mustafa’nın evinde ve ondan sonra da Şeyh Abdurrahim’in başkanlığında Helva’daki Şeyh İbrahim’in evinde toplantı yapmışlar. Alınan ortak kararla Himar köyünden sınıra giriş yapmışlar.”[7]
Ve Şeyh Misbeh de Himar köyünde onlara katılmıştır.[8]
Bu gurupta yer alanların hepsi de Hat’tın öte tarafından geliyordular. Sınırın beri tarafına geçmeden önce, “Cemil Paşa oğullarından Kadri, Ekrem, Mehmet, Savurlu Hüseyin, Abdurrahim ve adamı, Sofu Sait, Muşlu Hilmi ve Hasan Ağa, evvelce Seyithan çetesinden kalıp kaçan Selahaddin, Abdülaziz ve Şeyh İbrahim’le bazı tevabii Şam’da bir toplantı yapmışlardır. Şeyh Abdurrahim Ziya’yı orada görmüştür.”[9]
Şam toplantısından sonra Halep’e geçmişler ve oradan da Kamışlo’ya gelmişler. Tan gazetesinin yazdığına göre, “Yeni bir teşkilatlanmanın oluşturulması ve ülkemizin güney bölgesinin asayişini bozmak için, bir gurup insan kaçak yollardan Nusaybin’den topraklarımıza girmişler.”[10] Mevzubahis gurubun sınırı geçişine dair o zamanın gazeteleri şöyle yazmışlar: “8 Temmuz gecesi Şeyh Said’in kardeşi Şeyh Abdurrahim, Şeyh Fahri’nin kardeşi Şeyh Misbah, Şeyh Said isyanının liderlerinden Cemil Seyda, Savurlu Hüseyin ve kaçak Ziya’yla birlikte sınırımız içerisine geçmişler.”[11]
Tarihte olayların çakışması veya üst üste gelmesi bir tesadüf müdür? Ayrıca düşünülmesi gerekir fakat Kürdler açısında iki çok önemli olayın aynı güne denk gelmesi çok dikkat çekicidir. Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları sınırı geçip Dersim’in feryadına giderken, aynı gün yani 9 Temmuz 1937’de Ali Şêr Efendi, hain Rayber’in yönlendirmesiyle Top Zeynel tarafından şehit edilmiştir.
Burada önemli bir tarihsel notu daha hatırlatmak istiyorum, adı geçen gurup üyeleri sınırın geçiş noktasında buluştukları esnada teyit edilmesi gerekliliğiyle birlikte Tan gazetesinde ilginç bir haber daha yayımlanmış. Gazetenin yazdığına göre, “Gurup sınırın beri tarafına geçmeden önce, kendisi de bu gurup içerisinde yer alan Siverekli Hilmi, Şeyh Said aleyhinde yazdığı yazılar nedeniyle Cemil Seyda tarafından öldürülmüştür.”[12]
Şeyh Abdurrahim ve beraberindekiler sınırın beri tarafına geçtikleri 9 Temmuz gecesinden itibaren yaklaşık bir hafta boyunca sadece gece yürüyüşüyle dağlık bölgeden geçip Bismil ovasına yetişiyorlar. Bir günlük yolu daha alabilseydiler, Farqîn (Silvan) bölgesinden tekrar dağlık bölgeye ulaşacaklardı. 17 Temmuz gece saat 4-5 civarında Bismil’e bağlı ve eski tarihi bir yerleşim alanı olan Aşağı Salat köyüne ulaşıyorlar. Buraya ulaştıkları zaman artık hava aydınlanmış olduğundan dolayı gurubun yola devam etmesi durumunda, sıkı tedbirlerin alındığı, askerin yoğun olduğu bu bölgede görünebilir ve olası bir çatışmayla karşılaşabilirdiler.
Bu vesileyle hem yorgunluklarını gidermek hem de karnını duyurmak için, köyün yakınında geçen nehrin önünde bulunan çalılık içerisinde gizlenerek gece karanlığını bekliyorlar. Yerel kaynaklara göre, onlar gece saat dört beş civarında köyün hemen yandaki yoldan geçerken, tarlaya gitmek üzere evden çıkan Aşağı Salat köy muhtarı Wusifê Rehîma tarafından farkediliyorlar. Geçenlerin hepsinin silahlı olduğunu gören Wusif, gizlice onları arkadan takip ederek Yukarı Salat köyüne yakın bir yerde nehrin çalılık bölgesine yerleştiklerin öğreniyor ve oradan direk Yukarı Salat köyüne giderek durumu Emerê Koperi’ye anlatıyor ve beraber Aşağı Salat’a dönüp birkaç kişiyi daha yanlarına alarak yakınlarında bulunan Karakola haber vermeyi kararlaştırıyorlar.
(Devam edecek.)
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
[1] Rohat Alakom, Xoybûn Örgütü ve Ağrı Ayaklanması, Avesta Yayınları, 1998, İstanbul, r. 36
[2] Tan, 18 Temmuz 1937, s. 11
[3] Tan, 18 Temmuz 1937, s. 11
[4] Rohat Alakom, Xoybûn Örgütü ve Ağrı Ayaklanması, Avesta Yayınları, 1998, İstanbul, r. 32
[5] BCA, T.C. Dahiliye Vekaleti Eminiyet İşleri Umum Müdürlüğü, 9/9/1937
“Başvekalet Yüksek Makamına
9/9/1937
1- Beyrut Konsolosluğundan alınan 5/9/937 günlü ve 173 sayılı yazıda: 30 Ağustos günü Mardinli Abdülkerim, Osman, Kerim, Şeyh Said’in akrabalarından Mehmed ve bazı diğer Kürtlerden mürekkep on sekiz kişilik yeni bir çetenin Hoybuncular tarafından Türkiye’ye gitmek üzere Şamdan Halep’e sevkedildiği ve 2 Eylülde Ermeni Misis’in sürdüğü otokarla Halep’ten Azaza gittikleri muhtelif menbalardan haber alındığı bildirilmiştir…”
[6] Son Posta, 18 Temmuz 1937, s. 3
[7] Son Telgraf, 18 Temmuz 1937, s. 1
[8] Tan, 18 Temmuz 1937, s. 11
[9] Tan, 18 Temmuz 1937, s. 11
[10] Son Posta, 18 Temmuz 1937, s. 3
[11] Son Telgraf, 18 Temmuz 1937, s. 1
[12] Tan, 18 Temmuz 1937, s. 11, Haber, 18 Temmuz 1937, s. 4
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın