Rehine

İnsan birini kaçırır, özgürlüğünden yoksun kılarsa, hangi ülkede olursa olsun cezası ağırdır. Bu anlaşılır, peki ama ya kaçıran devlet ise? Otokrat, çete devlet denir. Uluslararası alanda yaptırım gündeme gelir. Ama biliyoruz ki dünya siyasetindeki karmaşa nedeniyle çoğu kez suçlu devlet cezasız kalıyor.

 

Rehine hukuku

 

1990’larda hakim ve savcıları da içeren asker, polis, istihbaratçı karması JİTEM, MİT, Özel Örgüt ve daha birçokları insan kaçırıyorlardı. Çeteler simsarlarıyla kurban yakınlarından fidye alıyorlardı. Sistem en ala şirket ve bankadan daha fazla kar getiriyordu. Muhalif susturuluyor, aileler çökertiyordu.

 

Paşa lakaplı asalak generallerin servetini kazın, Kürt kanı ve birikimini göreceksiniz. Günümüzde devlet o işi aleni yapıyor. Tutuklu ile rehine bir olmuş. Kurbanın tüm gelir kaynaklarına el konuyor. İşte dört dörtlük eşkiya hukuku.

 

Tarihi eski

 

Ortaçağ Avrupasında özellikle İngiliz-Fransız savaşlarında rehine alma yaygındı. İngilizler Fransız derebeylerini kaçırır, zavallı köylüler senyörlerini kurtarmak için neleri var yok verirlerdi, ama rehineliğin sonu gelmezdi.

 

Ajan filmlerinden biliriz, Soğuk Savaş döneminde (1947-1989) Amerikalı ve Sovyet rehineler genellikle köprülerin üzerinde değiş tokuş edilirlerdi. Mantığı vardı, adamlar ajandı. Ama ya günahsızların, sivil muhaliflerin rehin alınması?

 

Konu üçkağıtçılık olunca, Tahran’ı es geçmek olmaz. İran’ın tetikçileri, 17 Eylül 1992’de Berlin’de Doğu Kürdistanlı dört siyasetçiyi katlettiler. Tahran’ın adamı Kasem Darabi tutuklandı, ceza aldı.

 

Mollalar boş durur mu? Tahran’da Helmut Hofer isimli bir Alman tüccarın koynuna bir “hatunlarını” iteklediler, Almanı “zina” suçlamasıyla zulmü ile namlı Evin Cezaevi’ne kapattılar. Tahran adamını istiyordu.

 

SPD-Grüne koalisyonu dönemiydi. Başbakan Gerhard Schöder, Dışişleri Bakanı Joscka Fischer idi. Gizlide iş pişirildi. Hofer 840 günlük rehinelikten sonra 22 Aralık 1999’da bırakıldı, bir ay sonra da Darabi. Fischer adamını Almanya’ya getirdi. Darabi debdebe ile Tahran’a ayak bastı, sıkı durun, Kürt katili “insan hakları sorumlusu” yapıldı.

 

Dayın olursa Alman olsun

 

Avrupa’da ne zaman siyasal nedenlerle bir Kürt tutuklansa ya da bir Kürt kurumu yasaklansa bilinki kapalı kapılar ardında kirli bir ticaret olmaktadır.

 

18.09.2005 tarihinde Almanya’da genel seçimler vardı. Schröder kaybetmekten korkuyordu, oy peşindeydi, Türk oyunun da. Frankfurt’ta Doğan Medya’nın şimdi masumları oynayan patronu Aydın Doğan’la biraraya geldi. Hemen arkasından bazı Kürt kurum ve gazeteleri kapatıldı.

 

Ama yetmedi. Schröder kaybetti, siyasetten ayrıldı. Moskova yolunu tuttu, Putin’e ekonomik danışman oldu (olabilirki siyasi de). Alman İdari Mahkemesi, Kürt kurumlarına yönelik yasağı kaldırdı.

 

Türkiye’de Alman rehinelerin sayısı artınca, iş yine Schröder’e düştü. Türkiye’ye uçtu, Erdoğan’la biraraya geldi (Ekim 2017), Alman rehineler tek tek satın alındılar, Deniz Yücel hariç, pazarlık kıran kıranaydı.

 

Schröder işi yoluna koymuştu ama mesajı vardı: “Moskova ve Ankara ile anlaşın”. Demokrasi? İnsan hakları? Kürt ve Türk rehineler? Bayımızın ilgi alanı değişikti.

 

Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, üstadının nasihatını tuttu, öyle ki her sözü felaket olan Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na memleketi Goslar’da eliyle çay servisi bile yaptı (5.01.2018). Yağcılık demeyin, misafirperverlik o(?) Malum ticari çıkarlar demeyin, rehineleri kurtarma hassasiyeti o(?)

 

Gabriel de ustadı gibi Niedersachsen Eyaletinin başbakanlığından geliyordu. Hükümeti, VW’den sorumluydu. 2005’te VW otomobilleri yöneticisi Peter Hartz olayı patladı. Hannover’de villa tipi özel evlerde yabancı müşterilerine fahişe sunuyordu. Harz’ın başka ünü de vardı, yoksullara karşı kendi ismiyle bilinen sosyal yasanın mimarıydı. Onu işten aldılar ama olan olmuştu, olay mahkemedeydi.

 

Merak ettiğim, Çavuşoğlu’nu Goslar’dan nereye yönlendirdiler? Zaten Hannover, Goslar’den sadece 90 km ötede.

 

Son günlerde Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, Bağdat ve Erbil’e gitti. Mesajları olumluydu. Ama SPD’liler tepki gösterdiler, “Koalisyon belgesinde peşmergeye yapılan askeri yardımlarla ilgili uygulama değiştirilmişti”.

 

İş başa düşmüş

 

Olayı Almanya özelinde açıklamaya çalıştım. Alman toplumu azçok izleyebiliyor, etkileyebiliyor, ama Fransa ve İngiltere için onu unutun. Demokrasi ve insan hakları üzerine o demeçler? İkiyüzlüler. Gerektiğinde o değerleri ustaca hasıraltı ediyorlar.

Türkiye artık bu işten vazgeçmez diyorsanız haklısınız. Alışmışlık kudurmuşluktan beterdir. Belaya çatar mı?

 

Halbuki Türk devletinin yaptığı ağır bir insanlık suçudur, uluslararası tepkiyi, yaptırımı çoktan hak ediyor. Ama izlediğimiz olaylar zinciri gözönündedir, herkes adamını kurtarma peşinde.

 

İsmi tutuklu, onbinlerce Kürt Türk rehine var. Onların durumunu Türk hukuku ile değerlendiremeyiz, çünkü o hukukun kendisi rehinecidir. Uluslararası dayanışmanın zaaflarına dikkat çekmeye çalıştım. Sırtımızı biz kendimiz kaşımak zorundayız, hem de birlikte, yoksa rehine sistemine güç getiremeyiz.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)