October (Ekim) ayı Kürdistan’ın tarihinde kara bir ay olarak akıllara kazınacaktır. Çünkü iki büyük olay bu ay içerisinde gerçekleşmiş ve felaketle sonuçlanmıştır. Birincisi 16 Ekim (October) 2017’de ikincisi de 9 Ekim 2019’da Türkiye’nin Rojava’ya yönelik zalimce saldırması. Kürdistan’ın 100 yıllık tarihine göz atığımızda Kürt halkının onlarca felaketle ve göçe maruz kaldığını acılar içinde yaşamını sürdürmeye çalıştığını göreceksiniz. Kürt Tarihinde 9 ve 16 Ekim gibi bir sürü acı verici olay bulunmaktadır. Kürtler, geçtiğimiz yüz yılda mazlum olduğunu uluslararası ülkelere gösterme çabasına girerek amaçlarına ulaşmaya çalıştı. Bu gibi söylemlerin siyasi ve diplomasi alanlarda gerekli ancak geçtiğimiz yüz yılda bunun Kürt sorununu çözemediğini ve yaralarımızı saramadığını gördük.
Peki, bu durumun içinden nasıl çıkacağız ve çözüm yolu nedir? Biz yalvarıp yakararak mı politika yapacağız, ya da hem kendi geçmişimizden hem de farklı milletlerin tecrübelerinden ders alarak farklı bir yol haritası mı izleyeceğiz?
Geçtiğimiz yüz yılda Kürtlerin başından geçen felaketlere baktığımızda Kürtlerin savunma ve güvenlik stratejisinde büyük zaaf ve hataların olduğu açık bir şekilde görebiliriz. Stratejik yanlışlarımızdan biri de her zaman başka ülkelerin askeri gücü ve imkânlarıyla güvenliğimizi sağlamaya çalışmış kendimizi savunmaya gayret göstermişizdir. Haklarımıza ulaşmak için geçmişte de aynı yol haritasını izleyerek aynı hataya düştük. Her devletin kendi menfaatleri doğrultusunda bize yardım edeceği gerçeğini her zaman göz ardı ettik. Menfaatlerinin bittiği yerde bizimle olan iletişim yollarını kesip bizi gözden çıkardıklarını ve bize sırtlarını çevirdiklerini çabuk unutuyoruz. Elimizde tek şey ihanet ve kalleşlik dizleriyle onları suçlamak kalıyor.
Ancak günümüz dünyasında Real politikaya baktığımızda, bütün devletler kendi çıkar ve menfaatleri için mücadele eder ve kendi yüksek menfaatlerini her şeyin önünde tutuğunu görüyoruz. Bu nedenle tersi bir durumun düşünmemiz dünya politikasıyla bağdaşmayacaktır. Normal olmayan nedir biliyor musunuz, her hangi bir devletin kendi askerlerini başka amaçlar uğruna öldürtüp devletinin menfaatleriyle örtüşen birilerine sırt çevirmesidir.
Bir ülkenin güvenlik ve asayişi hiçbir zaman tartışma ve pazarlık konusu olamaz. Her devlet kendi imkânlarıyla kendi gücüne bel bağlayarak güvenliğini sağlamak ve kendini korumak mecburiyetindedir. Ancak kendi güvenliğini başka ülkelerin yardımıyla sağlamak isteyen devletler tıpkı Kürtler gibi felaketlerle karşılaşacaktır. Bu nedenle tehditlere karşı mücadele etmek için Kürtlerin kendi maddi ve insanı imkânlarıyla askeri ve savunma kapasitelerini arttırması gerekiyor. Bu konuda hiçbir devlet ve güce bel bağlanmamalıdır.
Kürtlerin bir diğer stratejik hatası da, güvenlik ve asayiş meselesinin sadece kendi sınırları içerisinde tanımlıyor olmasıdır. Doğru metodun askeri kapasitemizi Kürdistan sınırları içerisinde sıkıştırmak olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenlerden dolayı Kürdistan toprakları uzun ve ölümcül savaşlara sahne olan bir bölge haline geldi. Buradaki sonuçlar da her zaman bizim aleyhimize sonuçlanmıştır. Çünkü savaşlar bizim sırtımızda ve bizim topraklarımızda yapılıyor. Dolaysıyla Kürdistan toprakları istikrarsızlaşıyor, şehirlerimiz ve köylerimizi harabeye dönüyor, Kürdistan halkının evi başına yıkılıyor ve yerinden yurdundan ediliyor. Düşmanlarımızın da köyleri ve insani kaynakları olduğu gibi kalarak ekonomileri koruma altında kalıyor. Onlara zarar gelmez ve istikrarları hiçbir zaman bozulmaz. Onlara göre her şey güllük gülistanlık.
Burada yapılması gereken ve doğru metot şu güvenlik çemberimizi genişleteceğiz, Kürdistan’ın dışında düşmanın yönetim yeri, ekonomik ve insani kaynakların olduğu bir nevi içinde rahat ettiği yerleri kendi güvenlik çemberi olarak tanımlayıp orayı bir savaş meydanı haline getirmeliyiz. Tıpkı İsrail’in, kendi güvenlik çemberini yüzlerce km sınırları dışında olduğunu ileri sürdüğü gibi. Çizdiği ve belirlediği bu çembere yönelik bir tehdit söz konusu olduğunda güvenlik koruma gerekçesiyle hemen bertaraf etmek için kollarını sıvıyor.
Biz Kürtler olarak en büyük sorunlarımızdan bir tanesi de Kürdistan’ın dört bir yanında bütün siyasi partileri tek çatı altında toplayacak, ulusal çıkar ve yüksek menfaatleri hatırlatacak, karar verebilecek, bütün partilerin katılımıyla oluşturulacak bir milli platforma sahip olmayışımızdır. Maalesef yüksek milli menfaatlerimiz partiler arası çekişmelerin arasında kayboluveriyor. Kürtlerin milli birliğe ve milli ortak işbirliğine en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde bir iki yazılı açıklama ve birkaç sivil hareket dışında hiçbir somut adım atılmıyor.
Kürtlerin, savuma stratejisini gözden geçirmeden, milli ve kader belirleyici karalar alacak birleşik bir platform oluşturmadan statükomuz bu şekilde devam edecek ve tarihte karşı karşıya kaldığımız acılar yüzlerce kez tekrarlanacaktır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın