HDP veya YSP
Dönem dönem isim değiştirmek durumunda kalsa da HDP Kürtlerin çoğunlukla oy verdiği yasal bir partidir. Bağlı olarak Kürt halkı çoğunluk olarak da ne istediğini bilmektedir; Doğuştan gelen dilini ve kadim kültürel değerlerini barış ortamında huzurla yaşamak. Buna karşın HDP ise çoğunluk olarak ne istediğini bilmemektedir. Bu paradoksal durumun nedeni ise Kürt halkı ve parti yönetimi arasında sorunların konuşulabileceği ortak bir zeminin oluşturulamamasıdır.
HDP’nin amacı; omurgasını oluşturan, Kürt halkının haklarını muhafaza ederek, Türkiyelileşmek midir, yoksa solun tüm bileşenlerini içerisinde barındıran bir çatı parti olmak mıdır? Bu açıdan Kürtler ile parti yönetimi arasında organik bir kopukluk olduğu aşikardır. Bu durum, muhalif olarak HDP’nin nerede durduğu problemini de ortaya çıkarmaktadır.
HDP’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinde aldığı yüzde 13,12 oy oranı bir dönüm noktasıydı. HDP yönetimi ya da HDP yönetiminin ‘üst aklı’ bundan sonraki süreci iyi yönetemediği için kendini derin ve acımasız bir meşrutiyet krizinin ortasında buldu. HDP yasal bir parti iken neden bir türlü meşruiyet kazanamıyordu? Bir parti üzerinden yasallık ile meşruiyeti birbirinden ayıran sınırlar / sebepler nelerdir?
Öte yandan, anayasal sistem içinde kendini tam olarak konumlandıramayan ve meşruiyet kazanamayan HDP, var olan toplumsal gücünü de bir türlü kurumsallaştıramadı. Oysa kendisini yıllardır demokratik ve insani yollardan ifade etmek isteyen bir halk kitlesine sahipti. Böyle olunca HDP, anayasal sistem içerisinde, kendi kimliğine meşruiyet kazandıramadığı gibi varlık sebebini de gerçekleştirememiştir .
Çünkü siyaset gölgede yapılamaz; tam tersine demokrasi sahasında olmak, sorunlara demokrasinin habitatında çözümler aramak gerekir. Gölgede oynanan taht oyunlarında kurban hep hakkını aramayan iyilik olur. Dolayısıyla HDP’nin demokratik hak arayışı konusunda bütün siyasal ve toplumsal argümanlardan yararlanması gerekir. Ayrıca hem siyasal bir aktör hem de güçlü bir muhalefet seçeneği olabilmesi için yasallık ve meşruluk problemini de halletmesi elzemdir.
Zamanımızın siyaset penceresinden baktığımızda HDP, Kürtlerin ve diğer sol bileşenlerin oylarını almasına rağmen, demokratik bir seçenek sunamadığı gibi, ne iktidarın bir parçası olabiliyor, ne de muhalefette yer alabiliyor. Karşımızda tüm gücüyle iktidara yürümek isteyen etkili bir muhalif güç yok. Oysa HDP güçlü bir muhalefet veya iktidar potansiyeline sahip olduğunu keşfetmelidir.
HDP’nin asıl problemi tabanı ve parti yönetimi arasındaki kopukluktur. Kanımca HDP siyasetteki amacını tam olarak ortaya koymuş değil. HDP 5-6 milyonluk seçmeni olan bir partidir; fakat partinin kendini ifade gücü bu oranın çok altındadır. Bunun da sebebi HDP’nin bir parti olarak kimlik sorununu çözememiş olmasıdır. Kimlik sorunu milletvekili aday seçiminde de karşımıza çıkmaktadır.
Şöyle ki; Türkiyelileşme çerçevesinde Hasan Cemal (İstanbul’da milletvekili adayı gösterildi; seçilemedi), Cengiz Çandar (Diyarbakır’da milletvekili adayı gösterildi; seçildi) gibi gazetecileri milletvekili adayı olarak gösteriyor ama Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi (CHP tarafından İstanbul’da gösterildi; seçildi) milletvekili adayı olarak gösterilmedi. Ayrıca Kürtçe dil çalışmalarıyla bilinen Zana Farqini milletvekili aday adayı oldu ama parti tarafından milletvekili adayı olarak gösterilmedi.
HDP Kürt realitesini ortak bir zemine oturtmadan Kürt sorununun çözümüne nasıl katkıda bulunacak? HDP Kürtlerle sağlıklı ve doğrudan bir iletişim dili geliştiremediği gibi Kürtçe ile de barışmış değildir. Kürtler adına siyaset yapan bir partinin Kürtçe ile barışık olmaması en basit haliyle sosyolojik bir savrulmadır.
HDP, sahip olduğu kimlik sorunsalı nedeniyle; seçmenlerinin çok büyük bir çoğunluğunu oluşturan muhafazakar Kürtlerle doğrudan ve organik bir ilişki kurabilmiş değildir. Böyle olunca potansiyel ve doğal seçmen olan halkla sağlıklı bir iletişim dili mümkün değildir.
Bir partiyi parti yapan şey parti tüzüğü değil halk aynasıdır. Halk aynasında kendini göremeyen parti siyaset sahnesinde tutunamaz, etkili bir güç olamaz. Parti, içindeki farklı unsurları tam ortaya çıkaramadığı için etkili bir güç olup halk aynasında kendine bakamıyor. Halk aynasıyla kendine bakamayan bir parti ‘üst akıl’la sadece ve sadece kendini görür, o, ya hep kendine hizmet eder ya da başkalarına.
HDP için bir başka sorunsal da din ve aidiyet problemidir. Bu problem etnik ve dini kimliğe sahip kişilerin milletvekili yapılması yoluyla ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Oysa bu nafile bir çabadır. Bu noktada HDP parti yönetimi şuna karar vermelidir; amaç, Türkiyelileşme politikası doğrultusunda Kürtlere, Süryanilere, Alevilere vs. temsiliyet hakkı vermek midir, yoksa öz kimlikleriyle ötekileştirilmiş her kes(im)in bağımsız siyaset yapmasının önünü açmak mıdır?
Parti siyaseti bir amaç olarak görmektedir; oysa siyaset yerinde ve sağlıklı bir demokrasi için bir araçtır. Asıl sorulması gereken soru şudur: “Öteki”nin sesi olarak ortaya çıkan bir parti neden siyaseti amaç haline getirmiştir? Siyaseti amaç edinen parti(ler) temsil ettikleri kesim(ler)in haklarını savunamazlar.
Temsiliyet hakkının parti üst yönetimi tarafından veriliyor olması birtakım sorunları da ortaya çıkartmaktadır. Burada önemli olan ötekileştirilmiş her kes(im)in ayrı / bağımsız bir siyaset yapma hakkına / tarzına kavuşmasıdır. HDP’nin bunu yapması gerekir ama görülüyor ki şimdilik parti bunu yapmaktan uzaktır. HDP’nin parti yapısı, sosyolojik temsiliyetinin sorunlu olması nedeniyle, içerisinde yer alan bileşenlerin veya diğer kimliklerin ortaya çıkıp siyaset yapmasına olanak sağlamamaktadır. Dolayısıyla izlenimim “temsiliyetin sadece görünüşte gerçekleşmesi”dir. Üst akıl ile alt akıl arasında birtakım görüşmeler olur, göz boyayan pozlar verilir, imaj düzeltilir. İşte bu kadar! Gerçekte olan şey ise üst akıl ve alt akıl arasındaki halk aynasının darmadağın olmasıdır.
HDP bütün dilleri bir arada yaşatan yeni bir siyaset dili / tarzı yaratmalıdır. Silahın gölgesinde yeni bir siyaset dili yaratılamaz, yeni bir muktedir güç olunamaz, etkili bir muhalif unsur olunamaz. HDP öncelikle siyasetin gücüne inanmalıdır, sonra yeni bir siyaset dili yaratmak için halka inmelidir, halka karışmalıdır, halk ile sağlıklı ve organik bir iletişim dili kurmalıdır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)