Türkmenlerle 100 yıllık anlaşma
Kürtlerin meşhur bir deyim vardır, atasözü gibi kalıplaşmış bir söz, “Her hata bir ders.” Bu nedenle tecrübeli kişiler, tecrübesiz kişilerden farklı ve bir o kadar da akıllı davranır ve muamele eder. Bu insanların geçmişte yaptıkları hatalardan ders çıkarmaları gerektiği anlamına geliyor. Çoğu zaman Kürtler serzenişte bulunarak geçmişte yaptıkları hatalardan ders almadıklarını, bu nedenle tarihin tekerrür ettiğini söylereler.
Kürtler yaklaşık 100 yılı aşkındır Irak’ta devam eden bir süreçte yürüyor ve bu sürecin kilit noktası ise Kerkük’tür. Irak’ta Kürt sorunu bağlamında başlangıçtan bu yana çekişmelerin kilit noktası Musul olmalıydı. Kerkük’ü kilit nokta veya merkez almak daha çok Arapların işine yaradı ve Musul çekişmelerin dışında kaldı.
Hâlbuki Kürtler için o dönem Musul meselesi bugünkü Kerkük meselesi gibiydi. Geçtiğimiz son 100 yılda Irak bir devlet olarak Araplar ise millet olarak Araplaştırma projelerini sürdürdü. Kürtler ise tepki olarak savunmaya geçtikleri için sorunlara karşı hangi mekanizmalarla mücadele edeceklerine dair bir proje sahibi olamadı.
Parlamento’dan tutun, siyasete, devrimden ayaklanmaya kadar her alanda mücadele ettik. Karşı taraf ile diyalog masalarına oturduk, müzakerelerimiz oldu ve anlaşmaya gitme yollarını da denedik. Bütün girişimlerimiz de Kerkük’ü kapsayacak şekilde oldu. Ancak bu meşru talebimizin gerçekleşmesi için bir proje sahibi değildik.
Kerkük meselesi kapsamında geçtiğimiz yüz yılın her everesinde Kürtlere kalan tek şey Kerkük’ü kutsallaştırmak oldu. Bu adım ise kimsenin Kerkük’ten el çekme cüretinde bulunmamasına neden oldu.
Kısaca Kerkük milletin “kırmızıçizgisi” haline gelmişti. Ancak 16 Ekim olaylarında bu kutsallık zedelendi. Kırılan bu kutsallık ile birlikte artık Kerkük’te Musul’un geçmiş dönemde karşılaştığı bir takım tehdit ve planlarla karşılaşacak ve bununla birlikte artık farklı bir coğrafya ya da başka bir şey Irak’ta Kürt sorununun kilit noktası olacaktır.
Şu an hem Bağdat hem de Kürdistan’da sınır, toprak ve kimlik sorununu gibi meseleler Kürt bireylerin zihninde silinmeye çalışılıyor. Sorunun özü daha çok bütçe, maaş, petrol, Bağdat’ın Kürt çiftçilerinin hasadını alma, vatandaşların ilaç ve gıda payı gibi ehemmiyetsiz meselelerle sınırlandırılmak isteniyor.
Eğer bu konuda dikkatli bir şekilde davranmazsak sorunlarımızın özellikleri dünya ülkeleri zihninde bu suni meseleler olarak kalacaktır. Bağdat, planlı ve titizlikle bizi bu sorunun içine çekmeye çalışıyor, esasen asıl sorunlar bunlar değil.
Kürtler farklı bir çıkış yolu bularak sorunun asıl meselesine yani Kerkük’ün sınır, toprak ve kimlik meselesine dönmesi gerekiyor. Kerkük’te yeniden kalkınmamız için geçmişte yaptığımız hatalardan ders almak iyi bir fırsat. Bir kere hepimizin şu realiteyi kabul etmesi lazım; tarihi ve coğrafi belgelerle Kerkük’ün bir Kürdistan kenti olduğunu ortaya koyan kanıtlar olsa da, yüz yıldır devam eden Araplaştırma etkilerinden dolayı Kürtler şu an tek başına Kerkük’ü sahiplenemiyor.
Saddam yönetiminin çökmesiyle birlikte bu realiteyi göz önünde bulundurarak, kendilerine bir ortak bulmaları gerekiyordu. Bunu yapamayınca tek başımıza haklarımızı alamadık. Irak sorununda taraf olan bölgesel ve uluslararası destekçilerin arasında bu meşru meselemizde kendimize destekçi bulamadık. Bu nedenle karmaşık sorunlar arasında yalnız kaldık.
Başımıza gelen bu kadar (yenilgi) başarısızlıktan sonra, Bağdat’ın yeni “Araplaştırma” ve “Şiileştirme” stratejisinin ne olduğunu öğrendik. Başarısızlığımızdan yeterince ders aldığımızı umuyorum. Kerkük’ü bu sömürüden kurtarmak için yeni bir strateji bulmalıyız. Bunun için de ilk önce hatalarımızı düzeltmekle başlamalıyız. Bu da Kerkük’ü geri almak için tek başımıza kalmamaktan geçiyor.
Türkmen bileşeni tarihsel olarak yüz yıllardır Kürtlerle birlikte yaşıyor. Ayrıca kültürel ve sosyal yönleriyle de ortak birçok noktamız var. Toplumsal olarak ara ara çekişmeler olsa da, içlerinde katı düşünen bazı insanların olmasına rağmen, her iki tarafın akıl önderleri şunun bilincinde; sadece ortak yaşam ve Kerküklü olma anlayışı ile kentte devam eden “Araplaştırma” ve “Şiilerştirmenin” önüne geçilebilir.
Bazı yenilgiler bize yeni kapılar aralar. Bu söz bugün Kerkük’te yaşayan Kürtler ve Türkmenler için doğrudur. Kürtler uzun zamandır bu tehlikenin farkındalar ancak yüzleşmek için plan ve programa sahip değildiler. Türkmenler yeni yeni demografik değişikliğin getirdiği tehlikeleri seziyorlar. Daha yeni, millet olmaktan çıkarılıp Şii ve Suni çekişmelerinde bir tarafmış gibi gösterilerek oyuna getirildiklerinin farkına varıyorlar.
Onlar da Kürtlerle birlikte olmanın önemini anladı, en azından Kürtlerle birlikte olurlarsa kimliklerini koruyarak denklemde kalmayı garantileyeceklerini anladı.
Kürtler, geçmişte yaşanan hataları telafi ederek güven oluşturması, hayati önem taşıyor. Diğer tarafta ( yüz yılın anlaşması) adında uzun vadeli bir anlaşmayı Türkmenlerin onayına sunması gerekiyor.
Bu durum sadece Kerkük’le sınırlandırılmamalı, Tuzhurmatu, Musul ve Diyale bölgeleri, Kürdistan Bölgesi ve Kürtlerle Türkmenlerin bir arada yaşadığı her yerde. Bizler yüz yıldır acılar içinde yaşıyoruz, etnik temizleme politika ve baskıları altındayız. Son yüz yılın etkisinden dolayı Kerkük’te oluşan durumu düzeltmek onlarca yıl huzura ihtiyacı var. Bu nedenle şimdiden itibaren başlayarak bu yüz yılın sonuna kadar Türkmenlerle gerçek bir ortaklığa ihtiyacımız var.
Kürtler (Sayı ve hacim) ile mukayese etmemesi gerekiyor, her ne kadar Türkmenlerin sayısı gitgide azalıyorsa ama biz ortaklık ilkesiyle onlarla anlaşmamız gerekiyor. Şöyle ki Kerkük yerel seçimleriyle Irak’ta yapılan seçimlere birlikte katılalım.
Bir tür güvence gibi görevleri eşit bir şekilde aramızda bölüşmemiz lazım, ayrıca her iki tarafın çoğunluğu ele alma girişimlerini önlemek amaçlı Valilik, İl Meclis Başkanı ve birçok ortak müdürlüklerde iki yıllık veya dört yıllık aralarla değişime gidilmesi önem arz ediyor. Böylelikle Kerkük’ün yönetiminde ve Irak ve bölgedeki denklemde iki ortak ev sahibi gibi işgalci girişimlere karşı daha fazla etkimiz olur. Kürtler, Türkmenlere bu güvenceyi verebiliyorsa zemin anlaşmak için en uygun bir dönem olduğunu söyleyebiliriz.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)