Yanlış hesap Bağdat’tan döner

Irak Başbakanı Haydar Abadi eski oyunu yeniliyor.

 

Çoğu kez milleti siyasi ortamdan uzak tutmak işgalci ülkelerin taktiği olmuştur. Millet başka birşey istiyor, ancak siyasi ortam başka türlü ilerliyor. Bu taktik milet arasında çatlaklar yaratmak için genellikle işe yarıyor.

 

Hatırlarsanız Baas Partisi döneminde hep şu söylenirdi: “Kürtler Irak’ı seviyor ve kendilerini Irak vatandaşı olarak görüyor ama başka ülkeler tarafından kiralanmış liderleri Irak düşmanlarının amacını yerine getirmek için farklı yansıtmaya çalışıyor.”

 

Aynı şeyler etrafımızdaki birçok ülkede hala aynı şekilde kullanılıyor.

 

Örneğin; Türkiye’de “PKK’nin Kürt sorununu temsil etmediği” söyleniyor.

 

İran’da ise Kürt partilerine “münafık” denilerek, Kürtler’le hiçbir ilgileri olmadığı savunuluyor.

 

Son günlerde Irak Başbakanı Haydar Abadi de bu oyunu başlattı ama tek farkı o elindeki kapsülleri uzaktan atmayı tercih ediyor.

 

Bu yüzden Münih Güvenlik Konferansı’nda, “Kürtler’in büyük bir bölümü referandum istemiyor” dedi.

 

Hemen ardından halkı kışkırtma hamlesi geldi ve “Kürdistan petrolünü verin, maaş borçlarınızı ödeyelim” teklifinde bulundu.

 

 

20 Şubat’ta parlamentoda daha ileri giderek, bu kez petrol ve sınır kapıları karşılığında %17’lik bütçe payını vereceklerini söyledi.

 

Aynı gün Kürdistan Bölgesi’ndeki petrol satışlarının şeffaf olmadığını vurgulayarak, “Ne biz ne Kürdistan Parlamentosu petrolün nasıl çıkarılıp, nasıl satıldığını bilmiyor” dedi.

 

Evet Abadi açık bir şekilde Kürt liderleri için “birileri tarafından kiralanmış” diyemiyor ama şu 2 ayrı mesajı kullanıyor:

 

Birincisi; halkın referandum istemediği ve liderlerin “yerli olmayan” bir düşünceyi hayata geçirmenin peşinde olduğu...

 

İkincisi; Kürt liderlerinin halka doğruları söylemediği ve bu nedenle petrol satışlarını şeffaf bir şekilde duyurmadığı...

 

Her iki mesajla da Kürtler’i ikiye ayırmaya çalışıyor.

 

Abadi’nin kendinden önceki yetkililerden farkı: İran’ı düşman olarak görmüyor, bu nedenle Kürt liderlerini “hain” veya “satılmış” diye nitelendirmiyor.

 

İkinci farkı, eskiden Baas Partisi Kürt liderlerini suçladığında, halk daha da çok kenetlenirdi. Bugün ise halkın büyük bir kısmı liderlerinden bıkmış ve bu sözlere inanmaya hazır. Nitekim öyle de oluyor.

 

Kürtler’in Irak’tan ayrılması petrol vanalarını bağımsız olarak açmasıyla başladı.

 

Eski Başbakan Nuri Maliki’nin döneminde Kürtler’in Bağdat’a bağlayan çok sayıda sebep vardı. Bütçe, IŞİD, silah desteği, emniyet, petrol... Kısacası bunların hepsi Irak içerisinde kalmak için önemli sebeplerdi.

 

Kürdistan Bölgesi açık bir şekilde söylemese de, ekonomik bağımsızlığı ilan etmeden önce siyasi bağımsızlığı ilan etmişti. Aksi halde Bağdat’a hiç danışmadan petrolü ihraç edemezdi.

 

Ne yazık ki ilk tecrübemizde, IŞİD’le mücadele, bölgedeki göçzede durumu, hükümetteki kriz bize göstedi ki Kürdistan Bölgesi sınıfta kaldı.

 

Asıl önemli olan ise siyasi bağımsızlık. Malumu ilan etmek için referandumdan sözediliyor ve bu konu gündeme gelir gelmez İran ve Irak anında karşı olduklarını açıkladı.

 

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) “Irak’ın toprak bütünlüğün”den sözederken, Almanya “endişeliyiz” dedi ama bu açıklamalar ileride yapılan referandumu tanımayacakları anlamına gelmez.

 

Kısacası ilan edildiğinde kimin tanıyıp kimin tanımayacağı henüz belli değil.

 

Bunların hepsini bir yana bırakıp Kürtler’in oturup iyice hesaplamaları ve düşünmeleri gerekiyor.

 

Öncelikle birlik, ekonomik durum ve gelecek çok hassas bir tartıda tartılmalı.

 

Kurulacak devletin yaşaması ve devam etmesi için bunlar temel şeylerdir.

 

Kürdistan en son kurulan devletleri inceleyip, o deneyimlerden faydalanabilir.

 

Siyasi ve ekonomik kriz nedeniyle tekrar Bağdat’a dönmek gibi sözler dönüyor, hatta Başbakan Neçrivan Barzani’nin Bağdat’a yaptığı son ziyaretin de bu yönde bir nabız ölçme olduğu söyleniyor.

 

Bana göre, Kürtler’in bunca olanlardan sonra Bağdat’a dönmesi sadece başarısızlığın sonucu olabilir ve o gözle bakılacaktır.

 

Bu nedenle son zamanlarda ısrarla “Bağdat’a dönelim” diyenler şunu iyi düşünmelidir ki, eskisi gibi dönülmeyecektir.

 

Böyle bir geri adım istenmeyen sonuçlar da doğurabilir.