Hakaret Yerine Diyalog

22-01-2023
Etiketler Herêm Hadî Derin Anlaşmazlık Hakaret Yerine Diyalog
A+ A-

Herêm Hadî

Medya ve sosyal medyaya yakından bakan hiç kimsenin, her gün yapılan paylaşımlar, yorumlar, hatta bazı televizyon programları ve konuşmalarda insan onuru ve kişiliğine yönelik hakaret ve saldırıları görmemesi mümkün değil. Temel soru şu: Derin anlaşmazlıklarımızı, hakaret etmek yerine medeni bir şekilde nasıl tartışabiliriz? Bu soruyu cevaplayabilmek için analiz edilmesi gereken üç temel nokta var: Derin anlaşmazlıklar, tartışma ve medeniyet.

İlk olarak “tartışma”dan başlayalım. Tartışma basitçe, argüman alışverişi yani görüşlerimizi, iddialarımızı ve yargılarımızı kanıt ve destekle sunduğumuz bir diyalog anlamına gelir. Peki, kanıt ne? Kanıt, basitçe bir hükmü, bir iddiayı kabul etmenin veya reddetmenin aracı anlamına gelir. İnançlı biri için bir ayet, bir hadis veya din öğretmenlerinin tefsiri, kanıt niteliği taşıyabilir. Bir hekim için hastalıkların nedenleri ve tedavisine ilişkin istatistikler, bir sosyolog için anket ve görüşme verileri, çocuklarına ne yapıp ne yapmamaları gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunan ebeveynler için ise kendi hayatları ve başkalarının hayatlarının başarıları ve başarısızlıklarını deneyimlemek vb. kanıt niteliği taşıyabilir. Şimdiye kadarki tablo oldukça net: Neredeyse hepimiz kanıtlarla konuşuyoruz. Mademki öyle, fikir ayrılıklarımız kanıtlara rağmen birbirimizi aşağılama noktasına neden geliyor?

Bu sorunun cevabı bizi tartışma literatüründe “derin anlaşmazlık” olarak bilinen duruma götürüyor. Anlaşmazlık, derin anlaşmazlıktan ayrılıyor. Anlaşmazlığın, argüman alışverişinden sonra sonuca erişme, yani uzlaşma olasılığı varken derin anlaşmazlıkta sonuca ulaşma olasılığı imkansız değilse bile imkansıza yakındır. Öncelikle, derin anlaşmazlığın iki tarafın birbirlerinin argümanlarına saygı duymadığı, kendilerini dayatmak istedikleri, aynı zamanda karşıdakinin kişiliğine hakaret ederek konuşmaya başlanan bir durum olmadığını bilmemiz gerekiyor. Bunu yapanlar, hâlen tartışa kültürünün uzağında. Derin anlaşmazlıktan maksat, kişilerin kanılarını kanıtlarla savunduğu fakat yine de bir sonuca, yani ortak bir kanıya ulaşamadığı tartışma şeklidir.

Peki, neden böyle? Nasıl olur da birbirlerinin argümanlarına karşı, kanıtlara dayanarak ve saygı çerçevesinde tartışan iki insan sonuca ulaşmaz? Bu sorunun basit cevabı, A için kanıt olan şeyin B için kanıt olmaması veya en azından kesin kanıt olmamasında yatıyor. Örneğin, A ve B bir köşe yazısını eleştirirken yazarın dini veya siyasi sert eleştirilerde bulunduğunu ele alıyor. A, yazarın her insanın temel iki hakkı olan vicdan özgürlüğü ve kişi özgürlüklerini kullandığını söyleyerek makaleyi savunurken B ise siyasi veya dini kutsallarına eleştiri getirdiği gerekçesiyle köşe yazısının yayımlanmasına karşı çıkıyor. Köşe yazısına karşı çıkmaları ve onu savunmaları belgelerle kanıtlandığından hem A hem de B argüman sahibi fakat yine de anlaşmazlık yaşıyorlar çünkü belgeleri, sadece kendileri gibi düşünenler için kanıtlayabilme gücüne sahip. A ve B başlangıçta her ne kadar saygı çerçevesinde tartışsa da anlaşmazlıklarının hakaret ve birbirlerinin kişiliğini karalama noktasına gelmesi olasıdır. A için düşünce ve ifade özgürlüğü her şeyden önce gelirken ve buna karşı çıkanlar, “geri kalmış, muhafazakar, köle veya parti şakşakçısı”yken B için ise dinin kutsallarına veya öncülerine saygı duymayanlar, “ahlaksız, iş birlikçi veya vatan haini” anlamına gelir. Bu durum, kullanılan üslupla derin anlaşmazlığı da aşarak hakarete dönüşür çünkü derin anlaşmazlık, hâlen tartışmacı bir eylemdir. Yani, taraflar hiç olmazsa birbirlerine saygı duyar ve birbirlerinin kişiliğine saldırmak yerine kanıt sunup bunları değerlendirir.

Peki, tartışma bağlamındaki medeniyetten kasıt ne? En sade hâliyle: Anlaşmazlık ne kadar derin olursa olsun, tartışmanın tarafları birbirlerinin karakterine saygı duyar. Biz, medeni bir tartışma durumundayız fakat medeni bir tartışmacı olmayı nasıl başaracağız? Yalın bir biçimde, özellikle siyasi ve kamusal tartışmalar alanında medeni tartışmacıyı anlamak için dört önemli kavram var.

Birinci kavram, anlaşmazlığın meşruiyetinden oluşuyor. Anlaşmazlığın meşruiyeti, siyasette, bilim gibi diğer alanlardan farklı olarak, bir sorunun bilimsel ve mutlak cevabının ne olduğu değil; tartışmaların genellikle siyaset hakkında, yani şu veya bu proje veya sorun hakkında ne yapılacağı ile ne yapılmaması gerektiği hakkında olduğu anlamına gelir. Dolayısıyla siyasi tartışmanın ana konusu mutlak gerçek değil, çıkardır. Mademki toplumda çoğu zaman çıkarları birbiriyle çatışan farklı parti, grup ve sınıflar var, bunlardan hiçbirinin mutlak gerçeklik adına konuşmaması gerekiyor çünkü her biri kendi çıkarlarının savunuculuğunu yapıyor ve hiçbiri mutlak gerçekliğin aktarıcısı veya toplumsal çıkarların temsilcisi olamaz.

Bu nedenle, kaçınılmaz olarak siyasi ve kamusal tartışma alanında bir meşruiyet anlaşmazlığı vardır. Çünkü herkes ve her grup kendi çıkarlarını savunuyor ve bunlar, ister kamusal çıkarlar ister kamusal ahlak olsun tüm toplumun çıkarları adına konuşamaz. Bu nedenle hiçbir kişi, grup veya parti, siyasi veya dini herhangi bir bahaneye başvurarak aynı fikirde olmayanları, fikir ayrılığı hakkından alıkoyamaz. Peki, bu ilke neye dayanıyor? Bu sorunun cevabı bize ikinci kavrama götürüyor: Siyasi eşitlik.

Siyasi eşitlik nedir? En sade hâliyle: İnsanlar, değerleri bakımından eşittir. Bu ilkenin ana tezahürü, “bir kişi bir oy” doktrinidir. Bu, partiniz en çok oyu aldığında ona saygı duymamı sağlayan siyasi eşitlik ilkesidir. Aynı şekilde benim partim de en çok oyu aldığında senin ona saygı duyman gerekir çünkü hepimiz aynıyız, yani bir oyla katılım sağladık. Tartışmada bu ilkeye saygı duymak bizi, üçüncü ilkenin tezahür etmesine götürüyor: Siyasi eşitlik yani ortak haysiyet uğruna tartışmacıya saygı duymak değil, argümanlardan söz edilen tartışmaya saygı duymak.

Tartışmacıdan değil tartışmadan konuşmanın anlamı ne? Basitçe söylemek gerekirse, diğer kişiyle hararetli bir sohbette kullandığımız kelimeler, diğer kişinin kişiliğine ve karakterine yönelik değil, onun  argümanlarını, değerlendirmek ve yargılamak adına olmalıdır. Örneğin sen kötü birisin, zorbasın, yolsuzluk yapan birisin, yalancısın vb. demek yerine, öne sürdüğün argümanların veya düşüncelerin şu veya bu şekilde karışık, zayıf, mantıksal olarak kusurlu olduğunu söyleyebilirim.

Bu neden önemli? Çünkü iki yurttaş olarak farklılıklarımız ne kadar derin olursa olsun, medeniliğimize saygı duymak için kendimize şunları hatırlatmamız gerekiyor: Bir, Anlaşmazlığın meşruiyeti var; iki, hepimiz aynı değer ve haysiyete sahibiz; üç, bir tartışma ne kadar kötü olursa olsun, tartışanı değer ve itibardan mahrum edemez. Bunu için de tartışmacıya saldırmak yerine argümanını eleştiririm, onun kişiliğine ve karakterine hakaret etmem çünkü bunu yapmadığım takdirde karşı tarafı da kişiliğime ve karakterime saldırması için teşvik etmiş olurum.

Biri, "Bu ilkelere neden saygı duymam gerekiyor? Bunun bana ne faydası var?" diyebilir. Kısa cevabı: Sen, çevren ve tüm toplum bunlara uymamaktan zarar görecektir. Neden mi?

Bir: Karşı tarafın karakterine saldırırsan er ya da geç karakterine saldırılacaktır.

İki: Bu ilkelere saygı duymadıkça, sizden farklı düşünen biri sizi dinlemeyecektir (Biri karakterinize saldırırsa, siz onu dinler misiniz?) Madem öyle, kendini neden yoruyorsun, sadece senin gibi düşünen insanları dinlemenin anlamı ne?

Üç: Hayatı anlamak ve sorunlarını çözmek için sadece kendimizi ve bizim gibi düşünenleri dinleyerek asla ve asla kapsamlı bir anlayış ve çözümlere ulaşamayız. O hâlde aramıza kalın duvarlar örmek ve hakaretler yağdırmak yerine karşınızdakinin bilgi ve deneyimlerinden faydalanmak daha yerinde olmaz mı? Başkalarının bilgi ve tecrübesine ihtiyacı olmadığına inanan bir kişi, mantıksal iki hata yapmaktadır: Bir, gerçek basittir; iki, benimkiyle çelişen hiçbir kanı makul değildir.

Dört: Bu ilkeler olmadan, küçük kabile, parti ve bölgesel kimlikleri geride bırakıp daha geniş bir yurttaşlık ve vatandaşlık kimliğine doğru adım atamayız.

Beş: Bu ilkelerden uzaklaştıkça, yara izleri şimdiye dek de ülkenin bedeni üzerinde belirgin olan iç savaşta olduğu gibi, birbirini yok etme noktasına varan şiddete daha da yaklaşıyoruz.

Altı: Bunu kendin düşün!

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

 

 

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli