Türkiye’nin alternatifi Rojava
Batı ve Türkiye, Moskova’ya bağımlılıktan kurtulmak umuduyla her zaman doğalgaz için alternatif arayışına girmiştir. Bunun karşılık Rusya, çıtayı savaş düzeyine yükselterek bu gayretin önüne geçti. Gürcistan ve Ukrayna’da gördüğümüz manzaraya şimdi de Suriye’de tanıklık ediyoruz.
Avrupalıların son umudu sayılabilecek projelerden biri, Suudi Arabistan’dan gelen ve Irak veya Suriye üzerinden geçirilmesi planlanan Katar – Türkiye doğalgaz boru hattıydı. Şam, Moskova’nın vefalı bir müttefiki olarak sözkonusu projeyi reddetti. Şii İran’ın hakimiyeti altındaki 2003 sorası Irak da sözkonusu boru hattının geçmesi için artık güvenilir değil.
Ayrıca İran doğalgazının Akdeniz’e ulaşması için Tahran, Bağdat, Şam ve Beyrut dörtlüsü bir anlaşma yaptı. Ancak Suriye’deki iç savaştan dolayı bu proje rafa kalktı. Türkiye ve Körfez ülkeleri bu anlaşmayı “Şii Hilali’nin” güçlenmesi gibi görüyordu, bu yüzden şiddetle karşı çıktı.
Buna bakarak Suriye’deki iç savaşın yanısıra alelacele yapılan müdahaleler, Katar, Suudi ve Türkiye’nin etkisiyle yapılan gösterilerin nasıl kanlı bir çatışmaya dönüştüğünün sebebini bulabiliriz.
Bu devletlere göre, Esad rejimi hızlı bir şekilde gidecekti. Adı geçen ülkeler, gelecekteki Suriye devletinin, namaz kılmak için Riyad’a, ticaret yapmak için Ankara’ya, bilgi içinde Al Jazeera televizyonuna yöneleceğini hayal ediyordu! Ancak Rusya, bu siyasi hayalin gerçekleşmesine engel oldu, çünkü projenin öncelikli hedefi özellikle petrol fiyatlarının düşmesi ve üzerindeki ekonomik yaptırımlarla büyük darbe alan Moskova’yı vurmaktı.
Suriye’de yaşanan süreç, ümitsizlik sonrası dönemidir. Katar’ın parası ve medyası, Suudi’nin cihatçıları ve Selefiliği ile Türkiye’nin parası ve savaşçıları, durumu kendi lehlerine çevirmeye yetmiyor artık. Rusya’nın bu denli ciddiyetle Suriye savaşına girmesi, diğer devletleri kanlı meydandan çıkarttı. Suriye’deki savaş meydanından çıkartılan devletler, şimdi yeni bir meydana girmeye çalışıyorlar: O meydanın da adı Irak.
Belki Kürt – Sünni devlet projesi (veya Kürt ve Sünni devletleri), Katar – Suudi – Türkiye doğalgaz hattına hizmet edebilir. Çünkü Suriye’den sonra bu önemli kaynağı Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırmak için tek yol Enbar vilayetinin Sünni bölgeleri ve Güney Kürdistan’dır. Ancak Irak, İran ve Rusya’nın itirazları dışında bu projede Kürtler’i bekleyen iki tehlike var:
Birinci tehlike ideolojiktir. İran – Irak – Suriye hattı Şii olarak adlandırıldığı gibi, mezhep gerginliği sonucu ortay çıkan diğer hat da Sünni’dir.
Sözkonusu doğalgaz hattı, aynı zamanda Suudi’den dışarıya Selefiliğin ihraç edileceği bir güzergah olacak! Bugün Selefilik düşüncesinin yayılması için uygun bir zemine sahip olan Kürdistan, Sünni hat kurulduktan sonra ne hale düşecek acaba?
Bunun sonucunda milli kimlik unutturulacak ve Arap İslam düşüncesi de katılaştırılacak. Bu vahim durum da Kürtler’i Sünni – Şii gerginliğinin bir parçası haline getirecek.
İkinci tehlike, muhtemel bir Sünni bölgesinin kurulmasıdır. Türkiye ve Suudi başta olmak üzere Arap ülkelerinin desteğiyle bu Sünni bölge Kürdistan üzerinde hakimiyet kuracak. Kürdistan devleti kurulsa da Türk ve Arap iradeleri arasında kalacak. Bu iki iradeyi de bir arada tutan şey ise Sünni olmalarıdır. Suudi, Selefilik hattı aracılığıyla Kürdistan’ı Sünnileştirerek mezhep çatışmasına bulaşmasını garanti edecek.
Bölgedeki “uzun vadeli” savaşın önemli bir parçası olan Kürtler’in devam edipi ayakta kalabilmesi, Şii – Sünni gerginliğine ne ölçüde bulaştklarına bağlıdır.
Kürt liderliği, hiçbir konuda başarılı olmasa da bu gerginliğe bulaşmama konusunda ender bir başarıyı yakalamıştır. Sünni – Şii çekişmesi, ekonomik ve küresel bir boyut kazanmış. Bu açıdan Kürdistan Bölgesi’nde enerji ile ilgili bütün stratejik kararlar, doğalgaz hattındaki çekişmesi esas alınarak verilmeli. Kürdistan Bölgesi ekonomik olarak doğalgaz hattından yararlanabilir ancak eğer bu hat beraberinde Selefiliğin yanısıra Sünni – Türkiye blokuna daha fazla bağlılık getiriyorsa, sonunda Kürdistan Bölgesi’ne büyük zarar verebilir. Üstelik Kürt iç savaşının acı deneyimini tekrar yaşatabilir.
Kürdistan Böglesi bu dönemde menfaat sahibi taraflara şart koşarak Türkiye ve İran’ın etkisinden kurtulmak için bir çıkış yolu aramalı. Bu dengeyi sağlamak zor olsa da Kürdistan Bölgesi için faydaları uzun vadede görülecek.
Adı geçen devletlerin etkisinden kurtulmak, onların menfaatlerine karşı çıkmak anlamına gelmez. Aksine bu, menfaatler arasında denge sağlayarak saygıya dayalı çalışmanın gereğidir.
Kürdistan Bölgesi’nin dünya ülkeleriyle mevcut dış ilişkilerinde, ortak saygı prensibi henüz inşa edilememiş. Çünkü biz kendi aramızda bu prensibi uygulamıyoruz.
Belli ölçüde ulusal birlik sağlanabilirse, Türkiye’ye ihtiyacımız kalmayacak. Güney ile Rojava arasında birlik Kürdistanı inşa etmenin yolu da açılabilir. Bu Kürdistan da Amerika ve Batı için başka bir Türkiye olabilir.
Bütün dünya bu gerçeğin farkında ve bunu destekliyor. Artık kendi politikacılarımız da bu gerçeği kavrayarak destek vermeli ve bu uğurda ortak şekilde çalışmalı.