Et Brezilya’dan, tavuk Türkiye’den, karpuz İran’dan

21-11-2015
Ahmet Aslan
A+ A-

Bir ülke hayal edin. Tarımsal üretim için yeterli toprağa sahip değil. Biyoçeşitliliği birçok ülkeye göre çok az. Yüzölçümü sadece 41.863 kilometrekare. En yüksek yeri 350 metreyi geçmiyor ve topraklarının %40’ı denizin altında.

 

Bu kadar yoksunluğa rağmen bu ülkenin tarımsal ihracatta 90 milyar dolara ulaştığını, et ve süt ürünlerinde, tohum ve çiçeklikçilikte dünyanın ilk üç ülkesi arasında olduğunu, modern tarım çiftçilikleri, sera üretim merkezleri ile tarımsal üretimde dünyada fark yarattığını hayal edin.

 

Hollanda’dan söz ediyorum. Bizim hayal ettiğimizi gerçekleştiren yetersiz doğal kaynaklardan deyim yerindeyse mucize yaratmış olan o ülkeden. Hollanda’nın bu mucizesi birçok ülkeye ilham kaynağı oluyor ve tarım politikaları için örnek oluşturuyor.

 

Hollanda tarımından Kürdistan Bölgesi tarımına gelmek, bu açıdan ikisini karşılaştırmak doğru olmayabilir ama geniş ve verimli arazilere, hayvancılık için uygun arazi yapısına sahip Kürdistan’da etin Brezilya’dan, tavuğun Türkiye’den, karpuzun İran’dan geldiği, köylülerin yoğurt ve yumurtayı artık marketten almaya başladığı düşünüldüğünde, tarım için yeniden yapılanmanın gerekliliği ortaya çıkmıyor mu?

 

Bir zamanlar Zaho ve Kerkük ovalarında Irak’ın tüm sebze ve tahıl ihtiyacını karşılayan Güney Kürdistan tarımına ne oldu da ülkenin temel gıda ürünlerini karşılayamayacak kadar üretimden koptu?

 

Tarihte buğdayın ilk ekildiği, sulamanın ilk yapıldığı, “bereket hilali” olarak adlandırılan coğrafyada tarım için uygun hava koşullarına, bakir topraklara rağmen neden birçok tarımsal ürün dışarıdan ithal ediliyor?

 

Benzer sorular çoğaltılabilir ama her sorunun cevabı aslında kendi içinde saklı. Marketten yoğurt alan köylü, tarım alanına bina diken müteahhit, üretim yerine aracılıktan para kazanmayı tercih eden işadamı makul görülebilir ama bu bireysel tutum topyekun bir alışkanlığa dönüşüp toplumsal hastalığa dönüştüğünde devlet müdahale etmek zorundadır.

 

Toplumun hiçbir şey üretmeden sadece tüketiciye dönüşmesi, doğal kaynakların getirdiği zenginlikle varlığın sürdürülmesi, gelişmişliğin ölçütü olmadığı gibi kriz ve savaş zamanlarında büyük felaketlerin habercisi olabilir.

 

Bir ülke doğal kaynaklara sahip olmadan da yaşayabilir ama hiçbir ülke temel gıda ürünlerini üretemeden varlığını sürdüremez. Hele hele savaş riskinin her zaman yüksek olduğu Kürdistan gibi bir coğrafyada dışarıya bağımlı bir tüketimin yol açacağı tehlikenin boyutları iyi hesaplanmalı.

 

Nitekim dünya tarihinde ürün ve yiyeceklerin yok edilmesinin yanısıra kuşatma ve abluka gibi taktiklerle yiyecek dağıtımı,  temel gıda ürünlerine tüketimin engellenmesi görülmemiş şey değil.

 

1812’de Ruslar’ın uyguladığı “ürün yakma”  taktiği, Napolyon’u çok zor durumda bırakmış ve savaşın kaderini değiştirmişti. Kürdistan Bölgesi’nin olası bir bağımsızlık ilanında gümrük kapılarının kapatılmayacağı garantisini kim verebilir? Kapıların kapatılmasıyla oluşacak bir temel gıda krizinin boyutlarını kim düşünmek ister?

 

Peki, ne yapmalı?

 

Cevap çok basit aslında: Tarımsal üretimde kendi kendine yeterliliğin mutlaka sağlanması.

 

Peki, nasıl yapmalı?

 

Cevap yine çok basit: Üretim, üretim, üretim! Bu da ilk önce hükümetin bir tarım ve toprak haritası çıkararak tarımsal üretimi teşvik edecek bir strateji geliştirmesine bağlı.

 

Tarım ve yerleşim alanlarını birbirinden ayıracak tarım ve toprak haritası yatay yerleşim planlarıyla çokça heba edilen tarım alanlarının artık kurtarılmasını sağlayacak.

 

Dünyada tarım yapılabilecek ender bir toprağa sahip Kürdistan’ın bilinçli tarım uygulamalarıyla petrolden çok daha fazlasını kazanacağını söylemek hayal değil. Bunu hayal görenler toprağı, suyu olmayan İsrail’in bilinçli tarım politikası ile gelmiş olduğu nokta ile sekiz ay soğuk koşullarda özel lambalarla, arıtılmış suyla tarımsal üretimde rekor kıran Hollanda’nın ulaşmış olduğu yere bakabilir.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli