Ortadoğu’da yeni düzen
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir tarafta ABD, diğer tarafta Sovyetler Birliği’nin olduğu iki kutuplu bir dünya kuruldu. ABD ekonomik ve askeri ittifaklarla, Sovyetler Birliği ise komünist rejim ihracıyla etki alanını genişletti. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla iki kutuplu dünya sona erdi, ABD dünyanın bir numaralı rakipsiz gücü oldu.
Ancak her şey siyah-beyaz değildi. İki kutuplu dünya düzeninde Bağlantısızlar gibi Çin’in yer aldığı üçüncü bloklar oluşurken, rakip ve düşman olan ABD ve Sovyetler, Hitler Almanya’sına karşı birleşebiliyordu.
Günümüzde ABD üstünlüğünü korusa da çok kutuplu bir dünyaya doğru gidildiği görülüyor. Çin ve Rusya denklemdeki yerini sağlamlaştırıyor. Özellikle Çin’in güçlenmesi, dünyanın tekrar iki kutuplu bir denkleme evrilebileceği yorumlarına yol açıyor.
Hâlihazırda dünyada iki blok oluşmuş durumda. Batı blokunun başını ABD, Avrupa Birliği ve İngiltere çekiyor. Doğu bloku ise Rusya ve Çin öncülüğünde şekilleniyor. Ortadoğu’da Araplar, İsrail, Türkiye ve Azerbaycan gibi ülkeler Batı blokunun bölgesel müttefikleri. İran ve İran etkisindeki Suriye, Irak, Lübnan ve Ermenistan ise Doğu blokunun müttefiki durumunda.
Piramidin bir alt basamağında Batı blokunda KRG (KDP), PYD ve Türkiye kontrolündeki bazı cihadist örgütler bulunuyor. PKK, Hamas, Hizbullah, Haşdi Şabi ve bazı cihadistler ise İran üzerinden Doğu blokuyla ilişkili görünüyor.
Kimsenin çıkarları yekpare ve her bakımdan örtüşmediğinden blokların kendi içinde çıkar çatışmaları yaşanıyor. Bu durum blokların zayıflamasına ya da bir blokta yer alan kimi küçük aktörlerin zaman zaman saf değiştirmesine yol açabiliyor.
İki blok Suriye, Filistin, Ermenistan, Libya, Irak, Yemen, Ukrayna, Lübnan gibi ülkelerin tamamında daha çok vekâletler düzeyinde yıllardır savaş halinde.
Bu denklemde örgütler de inanç ve ideolojilerinden bağımsız olarak büyük güçlerin savaş enstrümanları. Hamas, Hizbullah, Haşdi Şabi İran-Rusya bloğunun saha örgütleri.
PKK de uzun süredir bu blokta yer almaktaydı. Ancak Rojava’da yeni bir denklemin kurulması, PKK'nin blok değiştirme olasılığını doğurdu. PYD'nin başını çektiği yönetim, batı blokunun desteğiyle ortaya çıktı.
Buna rağmen PKK liderinin Türkiye’nin elinde olması, PKK’yi özellikle Türkiye’de siyaset ve söylem olarak kilitlemiş ve Kürtlerin aleyhine çevirmiş durumda.
Türkiye bloklar arasında ikilem ve çıkar krizi yaşıyor. Bir yandan İran'la tarihi düşmanlık, öbür taraftan batı blokuyla Kürt paranoyasında ters düşmesi, Türkiye'yi çıkmaza sürüklüyor.
Karşıt bloklarda yer almalarına rağmen Türkiye ve İran Kürt paranoyasında buluşuyor. İkisi de PKK'yi ellerinde tutabilmek için tüm imkânlarını seferber ediyor. Her iki devlet PKK kozunu, Rojava'daki durum nedeniyle kaybetme ihtimaline karşın son on yıldır yatırımlarını zayıf durumdaki Türk Hizbullahı'na yoğunlaştırdı. PKK'nin tamamen kontrolden çıkması durumunda Hizbullah ve cihadist gruplarla oluşan boşluğu doldurup Kürdistan'ı elde tutmaya çalışacaklar.
Ülkeler işgal dışında nüfuz alanını iki türlü genişletir: Birincisi ekonomik güç, üretim ve kültürel üstünlük. İkincisi din, ideoloji ve rejim ihracı. İki kutuplu dönemde ABD ilk yolla, Rusya ise ikinci yolla nüfuz alanını genişletmişti.
Rus ortağı İran’ın da yaptığı budur. Din ve rejim ihracıyla etki alanını genişletmek. Türkiye AKP hükümetleriyle birlikte İran’ı taklit eden bir siyaset izliyor. Bir yandan PKK’yi Kürt devleti karşıtı bir söyleme çekerken, diğer taraftan din fanatizmini Kürt sokağına taşıyarak uluslararası camiayı ve küresel devletleri Kürtlerin ulusal bir davasının olmadığına ikna etme ve Kürtlerin varlık davasıyla ilgilenmekten alıkoyma politikası yürütüyor. Ne kadar sonuç alacağını zaman gösterecek.
Ancak sorun iç dinamiklere hükmetmekle çözülmüyor. Kürdistan Federal Yönetimi ve Rojava yönetimi ile aynı blokta yer alan Türkiye, Kürtleri kabullenmeyerek ya varlığını borçlu olduğu batı blokunu karşısına alacak veya Kürtlerle adalet ve eşitlik temelinde anlaşmanın yolunu bulacak.
Yeni bir Kürt-Türk anlaşması olacaksa, Kürtler göstermelik adımlar ve geçmişteki gibi aldatıcı vaatlerle yetinmeyecek, siyasi statü ve özerklikten aşağısını kabul etmeyeceklerdir.
Süregelen statüko çatırdıyor. Tıkanan Ortadoğu'da dengeler değişecek, yeni düzen kurulacak. Yeni düzen düzensizlik değilse, Kürtlere kara bahtını değiştirme fırsatı doğacak.
Ancak Kürtler yaklaşan kasırgaya hazır değil. Oradan oraya savrulan, güçlü söylem ve siyaseti olmayan bir Kürt realitesiyle karşı karşıyayız. Sadece Bakur için değil, KRG için de aynı durum sözkonusu.
Herkes doğası gereği varlığını korur, önceler ve kendi penceresinden olaylara bakar. Din ve ideolojiler bu varlıkla bütünleştiği ölçüde yararlı, başka bir varlığa karşılık geldikleri oranda zararlı ve tehlikelidir. Kürtler için Müslümanlık, Êzidilik, sosyalistlik vs Kürtlükle bütünleşebildikleri oranda faydalı ve doğru bir ilişki biçimine sahiptir.
Din ve ideolojiler insan içindir, insan din ve ideolojiler için değil. Kürt hareketleri inanç ve ideolojilerle kurdukları çarpık ilişkiyi rasyonalize etmezse Kürtlere büyük kaybettirecek.
Kürtler tüm dikkat ve enerjilerini varlık mücadelesine, ulusal davaya yoğunlaştırmaları gereken tarihi bir süreçten geçiyor. Kürtlerin dikkatini dağıtan ve enerjilerini heba eden her söylem ve siyaset, Kürt vicdanında mahkûmdur.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)