Irak’ta yeni aşama: Cumhurbaşkanlığı seçimi ve hükümet süreci
Irak, 10 Ekim 2021’de yapılan seçimlerin ardından karşı karşıya kaldığı hükümet krizini aşmak için önemli bir aşamayı geride bıraktı.
Bir yıldan fazla süredir kurulamayan hükümetin yanı sıra, siyasi çekişmelerin silahlı çatışma boyutunu da içerecek şekilde ciddi bir krize dönüşmesiyle büyük bir kaos yaşayan Irak’ta 13 Ekim 2022’de Irak Parlamentosunda gerçekleştirilen oturumla “bağımsız” aday Abdullatif Reşid cumhurbaşkanı seçilirken, Reşid hükümeti kurma görevini de Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin başbakan adayı olan Muhammed Şiya Sudani’ye verdi. Önceki Cumhurbaşkanı ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) adayı Berham Salih’e karşı oyların çoğunluğunu alan Reşid, seçimlerin ikinci tura kalmasıyla 162 oy alarak Irak’ın yeni cumhurbaşkanı oldu. Seçimlerden önce adayı Reber Ahmed’i geri çeken Kürdistan Demokratik Partisi (KDP), seçimde KYB’nin resmi adayı Berham Salih’e karşı KYB üyesi olan ancak bağımsız adaylığını koyan Reşid’i destekledi.
2003-2022 yılları arasında seçilen cumhurbaşkanlarının Kürt ve KYB’li olmasına rağmen KDP’nin cumhurbaşkanlığı makamı konusunda ısrarcı olması ve kendi adayı Reber Ahmed’i son ana kadar geri çekmemesi KDP-KYB rekabetinin boyutunu göstermesi açısından önemli oldu. Nitekim KDP, kendi adayını geri çekerek başka bir adayı desteklemiş olsa da KYB “resmi” adayının da seçilmemesini sağlayacak alternatif bir formül geliştirmiş oldu. Bu doğrultuda KDP’nin aşamalı olarak cumhurbaşkanlığı makamı üzerindeki etkisini arttıracağı ve ileriki süreçte gerçekleştirilecek seçimlerde kendi adayı konusunda daha fazla ısrarcı olabileceğini söylemek mümkün.
Diğer taraftan KYB’nin desteklemediği adaya kendi adayı kadar sahip çıkmaya çalışması ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir zafer olarak göstermesi dikkat çekici oldu. Reşid, cumhurbaşkanı olarak seçildikten sonra KYB Başkanı Bafel Talabani ile bir araya geldi. Talabani görüşmede, “Sayın Latif Bey KYB’liydi ve KYB’li kalacak, ben babam Celal Talabani’den ziyade Latif Reşid’e daha yakın olduğumu söyleyebilirim” ifadesini kullanması, KYB’nin adayı Berham Salih’in seçimi kaybetmesine rağmen Reşid’in KYB üyeliğini gündeme getirerek seçim sonucunu bir başarı gibi yansıttığı göstermesi açısından önemli.
Zira Latif’in KYB’nin lider isimleri Kubat ve Bafel Talabani’nin teyzesi olan Şanaz İbrahim Ahmed ile evli olması nedeniyle de akrabalık ilişkileri bulunması, Reşid’i KYB ve KDP arasındaki dengede zorlayacak nitelikte olabilir. Zira Şanaz İbrahim Ahmed’in KYB içerisindeki etkin ve baskın karakterlerden biri olarak ön planda olması ve siyasetin içerisinden gelen bir kişiliğe sahip olması da Reşid’in KYB baskın kimliğini ortaya çıkarmasına sebebiyet verebilir.
Öte yandan Reşid’in Erbil-Bağdat ilişkileri açısından sağlayacağı denge de önemli. Bu noktada Reşid’in Bağdat içi siyasi dengeye de dikkat etmesi gerekecek. Nitekim Reşid siyasi anlaşmaya uyarak 13 Ekim'de Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin adayı olan Muhammed Şiya es-Sudani'yi Başbakan adayı olarak hükümeti kurmakla görevlendirdi.
Ancak bu görevlendirme Sadr Hareketi’nin tepkisini çekti. Daha önce de Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin başbakan adayı olarak Sudani’yi öne sürmesi Sadr Hareketi tarafından tepkiyle karşılanmış ve Sadr taraftarları Yeşil Bölge’de gösteriler düzenlemişti. Bu nedenle Sadr Hareketi’nin Sudani’ye temkinli yaklaştığı görülüyor. Sadr Hareketi tarafından yapılan açıklamalarda Sudani tarafından kurulacak yeni hükümete katılmanın reddedildiği vurgulanırken, “Sadr’ın Bakanı” sıfatıyla açıklama yapan Sadr Hareketi yetkilisi Muhammed Salih Iraki, yeni hükümetin, “daha önce denenmiş bir milis hükümet” olacağı uyarısında bulundu.
Bu anlamıyla Sudani’nin, Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin desteğine sahip olmakla beraber Sadr Hareketi’ne karşı mücadele vermek zorunda kalacağını söylemek mümkün. Ayrıca Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin bileşenlerden biri olan Ulusal Hikmet Akımı lideri Ammar el-Hekim’in ofisinden yapılan açıklamada da Hekim’in, hükümeti kurmakla görevlendirilen Sudani’yle yaptığı görüşmede, hükümette yer almayacaklarını ifade etmesi de Irak’taki Şii evinin güçlü ve tarihsel öneme sahip iki ailesinin (Sadr ve Hekim) siyasi temsilcisi olarak ortaya çıkan liderlerin desteğini alamayacak olması Sudani açısından bir handikap. Ancak Sadr Hareketi’nin hükümete katılmaması Sudani’ye yönelik doğrudan bir tepki olmakla birlikte, Ulusal Hikmet Hareketi’nin hükümete katılmaması ise sürecin parçası olmayı reddederek muhalefette pozisyonlanmayı tercih etmesinden kaynaklandığını söylemek mümkün. Nitekim Ammar el-Hekim’in, Sudani ile görüşmesinde hükümetin kurulmasına dair olumlu fikirler beyan ettiği göz ardı edilmemeli.
Öte yandan Sadr Hareketi’nden yapılan açıklamalarda sıkça kullanılan yolsuzluk vurgusu, yeni hükümete ilişkin söylemlerde de ön plana çıkarılmakta ve “Sadr Hareketi’nin Irak’ın gelirlerinin yolsuzluk yapanların bankalarına akmasına izin vermeyeceği”nin ifade edilmesi, önemli bir mesaj. Nitekim hem Cumhurbaşkanı seçilen Reşid’in hem de hükümeti kurmakla görevlendirilen Sudani’nin yolsuzlukla mücadeleyi ön plana alacağını açıklamaları da Sadr Hareketi’nin kendilerine karşı kullanacağı argümanı bertaraf etmek amacıyla bir ön alıcı hamle olarak okunabilir. Diğer taraftan Sadr Hareketi’nden gelen açıklamalarda “milis hükümeti” vurgusunun yapılması önem taşımaktadır. Nitekim Mukteda es-Sadr’ın kendisine bağlı milis grup olan Saraya es-Selam’ın, Selahattin vilayeti dışındaki faaliyetlerini askıya alması, diğer milis gruplara ve hükümete karşı “silahsızlanmayı” desteklediğini göstermesi bağlamında önem taşımaktaydı. Ancak Reşid’in görevlendirilmesinden sadece iki gün sonra Sadr Hareketi’nden bu açıklamanın gelmesi, Sadr’ın ileriki süreçte gösteri düzenlemesi ya da Saraya es-Selam’ı tekrar aktif hale getirmesine dayanak oluşturabilir.
Bu doğrultuda Sadr, “milis hükümeti” vurgusu yaparak hükümete olan tepkisi meşrulaştırmaya çalışmakla birlikte, hükümeti siyasi olmaktan çok askeri bir yapı olarak sunmak istediğini söylenebilir. Bu ve benzeri söylemler Sadr’ın hükümete karşı ileriki süreçte takınacağı tavrı desteklemek için kullanabilir.
Nitekim Irak Parlamentosu’nun cumhurbaşkanı seçmek üzere toplandığı 13 Ekim’de, hükümet binaları ve yabancı misyonlara ev sahipliği yapan Yeşil Bölge çevresine roketlerle dokuz saldırı düzenlendi.
Saldırılara ilişkin açıklamada ayrıntı verilmezken, saldırıların Sadr Hareketi ile ilişkilendirilmeye çalışılması dikkat çekici oldu. Buradan hareketle daha önce Sadr Hareketi tarafından tetiklenen ve can kayıplarına sebep olan gösterilerin ve şiddet eylemlerinin yeniden ortaya çıkabileceğine yönelik de endişeler ortaya çıktı. Zira siyaset içerisinde kalamayan Sadr’ın siyaseti en güçlü olduğu alan olan “sokak hareketleri” ile yönlendirmeye çalışma ihtimali göz ardı edilmemeli.
Buna rağmen Sudani’nin uluslararası alanda da olumlu karşılanması, Sudani’nin elini rahatlatacak bir gelişme. Başta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Irak Özel Temsilcisi Jeanine Hennis Plasschaert’ın Sudani’yi tebrik ederek Irak halkının ihtiyaçlarını karşılayan bir hükümet programının önünü açacağını umduğunu belirtmesinin yanı sıra olmak üzere yapılan yorumlar Sudani’nin geçiş dönemi için uygun aday olarak görüldüğüne işaret ediyor.
Nitekim birçok ülkenin büyükelçisinin başbakan seçilmeden Sudani ile görüşmesi Sudani’ye verilen desteği gösterdiği gibi Sudani’yi yönlendirme çabası olarak da görülebilir. Ancak Sudani’nin geçmiş dönemlerdeki yaptığı bakanlık görevlerindeki “temiz ve şeffaf” performansı, Sudani açısından önemli bir referans. Sudani’ye gerekli iç siyasal ve uluslararası desteğin sağlanması durumunda, Irak’ın istikrarı için önemli adımlar atması mümkün olabilir.
Bilgay Duman, ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)