Kolonyalistlerin arşiv polisliği ve kullanımı

Arşiv, milletlerin özellikle ezilen, işgal edilen milletlerin yok edilmek istenen hafızasıdır. Yok edilen, kendi öz kimliklerinin saklandığı yerdir. Çok özgün durumlar ve alan araştırmaları dışında genelde bu arşivler istatistik veya akademik  çalışmalar için kullanılıyor.

 

Uzun birer geçmişten çıkan bilgiler farklı yaklaşımlarla karşılanıyor. Bu alanda bilinen en yetkin ve bıkmaz usanmaz bölge arşiv çalışmaları uzmanı Anita Burdett, epeyce Ortadoğu ve yakın bölgeleri üzerine oldukça detaylı arşiv çalışmaları yapmış bir isim. Ona göre, arşivler ortaya çıkarıldığında birkaç tür tepki ile karşılanıyor.Bunlardan bazıları farklılıklar gösteriyor. Kimisi bu arşivden hareketle geçmişin peşine düşerek bir gelecek ve tarihi birlik oluşturma çabasına giriyorlar. Bunlara en iyi örnek: Kürtler, tarihlerini yeniden milli birlik oluşturma anlayışı ile ele almak istiyorlar. Bunun en temel referansı ise arşiv ve çıkan yeni veya ayrıntılı birinci elden bilgiler.

 

Bir başka tepki ise ayrıntıya neden girilmediği veya bazı spesifik konuların işlenmediği sorgulaması oluşturuyor. En ilginç sayılabilecek tepki ise, işgalci veya sömürge-egemen ulusların temsilcilerinin, bu arşiv bilgilerini kabul etmemeleri ve kendi kolonyalist düşüncelerine göre ferdi bir bakış ile verilere karşı çıkarak tepki göstermeleri. Bu yaklaşım bilimsel veya eleştirel olmaktan çok gerici ve tekçi anlayışlardan oluşuyor.

 

Arşivlerin büyük bir kısmı ve önemli belgeleri daha çok bölge arşivlerinde tutuluyor ve genelde de kamuya açık olmuyor. Bunların başında tabiki Osmanlı İstanbul’u ve Fars arşivleri geliyor. Genelde tutuyorlar veya bazıları imha düzeyinde tutuluyor. Ulaşılamıyor, ulaşılsa bile kullanılamayacak durumda. Bu aktörler daha çok da tarihi çarpıtmak ve egemen bir tarih oluşturmak amacı ile kullanıyorlar ve kullanımı da bu tarz sonuç çıkaracak şahıslar ve istihbari çevrelere açılıyor.

 

Tarih, işgal edilen topraklarla birlikte işgal edilmiş oluyor. Hem de işgal her arşiv çalışmasında yüzyıllar sonra yeniden yeniden gerçekleştiriliyor. Manipülasyon ve gerçek olmayan bilgiler vermek en önemli yanlış tarih yazım taktiğidir. İşgalci ülkelerin temsilcileri ve resmi ideologların temel unsurları bunlardır. Batılıların ise ana argümanları meseleye oryantalist yaklaşmaktır. İkisi de tarih oluşturmada halkların değil de egemenlerin çıkarlarına ve tarih oluşturmalarına hizmet eder. Bunlar en az klasik işgal kadar tehlikeli ve dikkat edilmesi gereken hususlardır.

 

Bunlarla bağlantılı olarak bölgeye en erken 16. Yüzyıl’da Britanya misyonerleri ve diplamatları ile istihbarat ve araştırmacıların gittikleri biliniyor.

 

İstanbul arşivleri derinlemesine çok az tarafsız araştırmacıya açılmış. Tahran araştırmaları ise özellikle Kürd tarih araştırmaları için ulaşılmaz durumda. Anlaşılacağı üzere en temel olanları güvenlik vb. gerekçe gösterilerek kullanım dışı tutuldu. Ulaşılabilecek kısımları ise bir çok zorlu aşamadan sonra görülebiliyor. Görüp bilebildiğimiz açıklamalar ise ya el altından ya da yorumlarla dışarı çıkıyor. Bilgiler bile kaçak.

 

Bölgede bulunamayan, ulaşılamayan arşiv bilgileri için araştırmacılar zorunlu olarak başta Britanya olmak üzere batıya bakmak zorunda kalıyorlar, bu durumda kendisine göre pratik sorunlarla karşılaşılıyor. Anita Burdett; bunun için ‘araştırmalarımda nasıl oluyor da herkese devlet çıkmış da Kürd milletine çıkmamış düşüncesi ile hareket edildiğini’ söylüyor. ‘Bir Millet düşüncesi ise buradan çıktı’ diyor. Milliyetçi olma düşüncesi isim olarak Kürdlerin bütün bölge belirleyenlerine karşı direnmesinden kaynaklanıyor. Kürd milleti; Farslara, Osmanlı’ya ve Sovyetlere karşı direniş göstermişlerdir. Batılı akademik çevre buradan hareketle konuyu “Milliyetçi Düşüncenin Oluşumu”, “Kürd Milliyetçi Düşüncenin Oluşumu” tarzında yorumlamıştır.

 

Genel faydalılık açısından bütünlük şart, bütünlük için ise konu temelli ve bölge hakkında ayrıntı gerektiği gibi bölge bileşenlerinin ortak bilgisine de bakmak gerekir ki bu işte bahsedilen saklama  ve sistemlerin kendileri için oluşturmak istedikleri tarih düşüncesi ile bağlantılıdır.

 

Araştırmacı, ‘Bu kadar savaş ve yenilgiye rağmen ileri gitmek istemelerindeki ısrar beni çok etkiledi ve Kürd tarihi üzerinde daha derin durma düşüncesi oluşturdu’ diyor. İyi ve derinlikli araştırma duygusu da ancak böyle başlar.

 

Kürd tarih araştırmaları tabiki milli düşünce ve oluşun peşinde giderek yapılabilir. Gerisi çok akademik kalır. Böylesi tarih önce oluşturulmalıdır. Kürd tarih araştırmaları zorlu bir süreçtir. Diğer ulus araştırmaları gibi değil. Araştırmacı bu aşamada, ‘bir tek bölgeye değil çok değişik alanlara bakmak gerektiğini’ vurguluyor. Yani Irak, İran, Suriye, Türkiye, Ermenistan ve tabiki Sovyet-Rusya arşivleri koordineli bir tarzda araştırılmalı. Değilse, araştırma ve oluşturulmak isten hat eksik ve kırık kalır. Dikkat edilmesi gereken budur. Bahsedilen de oldukça zorlu, neredeyse imkansıza yakın bir süreçtir.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)