Kürtlerde Felsefe Geleneği -7: Zerdüştlüğün Ahlak ve Özgürlük Felsefesi

Ahlak, Arapça bir kavram olarak “yaradılışa uygun davranış” anlamına gelmektedir. Ahlak felsefesi, ahlakın ne olup olmadığını açıklamaya ve değerlendirmeye çalışan felsefi soruşturma dalıdır. Ahlak felsefesi “iyi”, “kötü”, “özgürlük”, “erdem”, “sorumluluk”, “vicdan”, “ahlak yasası”, “ahlaki karar”, “ahlaki eylem” vb. temel kavramları ele alır. 

Felsefe, doğası gereği bir soruşturma olduğu için ahlak felsefesi de en temelde şu soruları sorar: Ahlak nedir? Ahlaki gerçekler var mıdır? Bir eylemin ahlaki olma ölçütü nedir? İyilik ve kötülük hangi ölçütlere göre belirlenir? Ahlaki davranışın amacı var mıdır? Varsa nedir? Toplumca belirlenen, insana zorla kabul ettirilen eylem biçimleri gerçekten “iyi” midir? İnsan ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür? İnsanın doğası ahlaklı olmaya elverişli midir?

Tüm insanların ortaklaşa benimseyebilecekleri evrensel ahlak yasaları var mıdır? Ahlak felsefesinin tüm bu soruları en temelde iyilik-kötülük kavramları etrafında döner.

Zerdüşt peygamberin ahlak felsefesi, Avesta’nın Gatalar bölümünde yoğun bir şekilde kendisini göstermektedir. Zerdüşlük’te ahlakın kaynağı Tanrı Ahuramazda olup teolojik bir zeminden hareketle ele alınırken buradaki ahlak, teorik değil antropolojiyi de merkeze alan pratik ahlaktır. “Gece aydınlığını gündüzden aldığı gibi ben de doğruluğu, aydınlığı Ahura Mazda’dan aldım.”

Ahuramazda iyiliğin, doğruluğun, dürüstlüğün, her türlü ahlaki yetkinliğin kaynağı olan iyilik ve bilgelik Tanrı’sıdır. Bu sadece metafizik bir söylem değil, sosyal, ekonomik, bireysel vb. tüm insani boyutları içinde barındıran bir söylemdir.

Zerdüşt peygamberin ahlaki prensiplerinin üç temel ilkesi vardır. Bu üç temel prensip Avesta’nın değişik yerlerinde sürekli vurgulanır. Bu üç temel ilke şunlardır:

1- İyi düşünce (humata)

2- İyi söz (hukhta)

3- İyi eylem (huvarşta)

Genel olarak Zerdüşt peygamberin ahlak felsefesi, kötülüğün karşısında iyiliğin, karanlığın karşısında aydınlığın, yalanın karşısında doğruluğun, cimriliğin karşısında cömertliğin, paylaşmanın vb. safında yer almayı gerektirir. İnsan, bunları tercih ederken özgür bir seçime bağlıdır. Zaten kötülüğü işleyen Angra Mainyu (Ehrimen) da kötülüğü kendi özgür iradesi ile seçmiştir.

Zerdüşt peygamber, ahlak felsefesini bireysel zeminden hareketle toplumsal bir zemine, kolektif bir alana taşır. Paylaşma, iyilik ve yardım, toplumsal refahı için olmazsa olmazdır. “İyi düşünce, iyi söz ve iyi eylem” merkezli bu felsefi anlayışta, toprağı işleyerek tarımsal üretime katkı sunmak; namuslu, misafirperver ve cömert, her zaman iyiliksever ve paylaşımcı, vefa ve sadakat sahibi olmak çok önemlidir. Yalan söylemek, hırsızlık yapmak, insan ve hayvan öldürmek en büyük günahlardandır ve kesinlikle yasaktır. Bu anlamda Zerdüştlüğün ahlak felsefesinin temel hedefi barış ve huzur dolu yaşayan bir toplumu inşa etmektir.

Zerdüştlüğün ahlak felsefi sadece insan merkezli hareket etmez. O, bu özelliği diğer tüm ahlak felsefelerinden radikal bir şekilde ayrılır. Ahlak tanrısal, insani, bireysel, toplumsal, doğa, canlı ve cansız tüm varlıklar üzerinden hareketle inşa edilir. Örneğin Zerdüşt takviminde mevsim adları dahi ahlaksal bir zemine dayanır. Bu mevsimler;

a) Behmen (İyi Düşünce)

b) Erdibihişt (İyi Erdem)

c) Şehriver (İyi İmparatorluk)

d) Sipendarmidh (İyi Bakış)

e) Hurdad (İyi Sağlık)

f) Murdad (lyi Ölümsüzlük)

Ahlaki alanda Zerdüşt dinine/öğretisine inanan biri, dört temel görevi yerine getirmek mecburiyetindedir. Bu görevler şunlardır:

1) Değerli insana karşı mert olmak.

2) Davranışta gerçek dindar ve bilgece olmak.

3) Herkese karşı açık yürekli olmak.

4) Sahtelikten uzak durmak.

Özgürlük Felsefesi

“Ey Mazda! Sen, başlangıçta Ruhun aracılığıyla Bireyi ve Bireyselliği, kavrayış gücünü yarattığında, canı bedenle ördüğünde, eylemleri ve öğretileri yaptığında, bununla insan kendi özgür iradesiyle inançlarını yerine getirebilir; o zaman sahte konuşmacı ya da doğru konuşmacı kendi yüreğine ve aklına göre, bilen ya da bilmeyen biri olarak sesini yükseltir…” (1).

Zerdüşt peygambere göre insan, seçimlerinde özgürdür. İyilik-kötülük karşısında kendi özgür iradesiyle karar verme hakkına sahiptir. Doğru ve yanlış yolun olması da kaçınılmaz olarak gereklidir çünkü insanın, iradesini gerçekleştirmesi de bu iyi ve kötünün diyalektiğinde işler. İyi ve kötünün olmaması durumunda insan nötr bir alana düşeceğinden, iradenin kullanımı da anlamsızlaşacaktır. Bu nedenle iyiliğin karşısında kötülüğün varlığı elzemdir fakat bu kötülük asli değildir.

Zerdüştlüğe göre ilk insan Gayomart’tır. İnsan açısından Gayomart, bilge yaşam kaynağıdır. Gayomart, var olmadan önce diğer canlılar (bitkiler ve hayvanlar) onun için yaratılmıştır. Ehrimen, onu yok etmek için her şeyi yaptı. Konunun daha iyi anlaşılması için araştırma kaynağımızdaki anlatımı aynen buraya aktarıyoruz:

“Ehrimen, Gayomart ile 30 yıl savaştı: En sonunda, bir ırmağın, Gayomart'la onu koruyan sığırları ayırdığı sırada saldırıya geçti. Gayomart ölmeden önce, insanların kendisinden doğacaklarını söyledi. Tohumlan ile yeri dölledi; döllediği yerden bir bitki çıktı ve bu bitkiden iki insan oldu (Mashya ve Mashyana). Mashya ve Mashyana adlarındaki bu insan çiftinin kanı, 40 yıl Güneş ışınlarıyla temizlendi.  Sonra her biri bitki olarak büyüdü ve her birinin 15 yaprağı oldu. Meyvelerinden 10 insan çifti meydana geldi. İşte o zaman Ahuramazda, "insanların çoğalmasını sağlayın " diye Mashya ve Mashyana'yı göreve çağırdı. Ne var ki onlar Ehrimen'e aldandılar ve heveslerine kapıldılar. 50 yıl sonra doğurdukları çocuklarını yediler. Ahuramazda bunu görünce, yeni doğan çocukları tatsız-lezzetsiz yaptı; anne-babaları, onları yiyemedi. Ve insan türü yaratılmış oldu. Bundahişn'in ilgili bölümlerinde, insanın yaradılış tasarımıyla ilgili bilgiler verilir: Bu söylencelerde; Ahuramazda'nın Gayomart'ı yarattığı, şifalı bitkilerin Gayomart'ın gövdesinden oluş¬tuğu, yere bıraktığı tohumlarının Ay'a götürüldüğü, bu tohumlardan da hayvanların meydana geldiği anlatılır. Yine buradaki söylencelerde, Ahuramazda tarafından yaratılan ilk insan, "Her Şeyi Ehrimen yarattı." der ve böylece ilk yalanını söylemiş olur. Ehrimen, insanları hizmetine aldığına sevinirken Ahuramazda yalan söylediği için bu insanı Cennet'ten kovar.” (2)

Bu anlatımın analiz edilmesi gereken birçok yönü olmakla beraber biz burada birkaç noktaya değinmekte fayda görüyoruz. İlk olarak bitkiler, hayvanlar ve diğer canlılar insandan önce yaratıldıkları için doğal olarak dünya ve içindekiler, insan yaratılmadan önce hazır hale getirilmiştir. Gayomart, kötülüğün kaynağı olan Ehrimen tarafından öldürülünce Gayomart kendi neslini korumak için tohumlarını toprağa bırakır ve bu şekilde insan açısından bilgece yaşamın ve var oluşun kaynağı olarak insandaki kendi neslini korumanın ve devam ettirmenin en radikal dürtüsünü imler.

Tohumların toprağa bırakılması çok anlamlıdır. Yani insan topraktan yeşermiş olup tabiatın bir parçasıdır ve bu nedenle doğa, Zerdüştlükte kutsaldır. Suları, toprağı ve havayı kirletmek büyük günahtır. Bitki olarak yeşerip var olan iki insan Mashya ve Mashyana’ın güneş ışınları ile temizlenmesi de Zerdüştlükte, güneşin neden kutsal olduğunu ve Zerdüştilerin neden güneşe dönerek ibadet ettiklerini açıklar. Ahuramazda’nın bu ilk iki insanı, insan soyunun çoğalması için göreve çağırması karşılığında, ikisinin de Ahuramazda’yı dinlemeyip Ehrimen’e kanmaları kelimenin gerçek anlamında, gerek dinler tarihi gerek din felsefesi açısından bakıldığından İslam’daki Âdem-Havva kıssası bu anlatımın bir versiyonudur.

İnsanlık tarihinde Kürdistan coğrafyası kadar ışığın (nur) üzerinde bu kadar duran bir başka coğrafyanın olmadığını söylemek abartı olmayacaktır. Bu konuyu bir Kürt Felsefesi olan İşrakilik Felsefesini ele alırken geniş bir şekilde işleyeceğiz. Burada Kürt coğrafyasında İşrak Felsefesi açısından sadece şunu belirtmekle yetinelim: “Mashya ve Mashyana adlarındaki insan çiftinin kanı, 40 yıl Güneş ışınlarıyla temizlendiği” ve “Güneş’in Zerdüşt inanç ve felsefesinde neden önemli bir yer tuttuğu” meselesi daha iyi anlaşılacaktır kanaatimizce. İşrak felsefesine göre “varlıkta her türlü açıklama ve tanımdan müstağni bir şey varsa, o, zatıyla/kendi kendine apaçık (zahir) olandır; varlıkta da ışıktan daha apaçık bir şey yoktur."  İşrakiliğin kurucusu Şeyhü’l İşrak Sühreverdi’ye göre ışık, her şeyden daha apa¬çıktır. Bu nedenle hiçbir açıklamaya ve tanıma muhtaç değildir. Işık, sadece kendisi için apaçık olmayıp başka her şeyi de kendi aydınlığında apaçık kılar. Nur’un/ışığın tanımı yapılamaz. Çünkü apaçık olan aydınlıktır ve apaçık olanın tanımı olmaz.

Bilge yaşam varlığı (gaya),

İnsan Favasyi'ye (Maretan) taparız.

Çünkü Tanrı, O Her Şeyi Bilen'in

Düşünceleri ve parlak eğitimi ile

Ari ülkelerinin soylarını

Ve Ari ülkelerinin halklarını

İlk defa oluşturup

Meydana getiren O'dur.

(Avesta/Vendidad)

Zerdüşt öğretisine göre insan, üç elementten oluşur. Ölüm durumunda bu üç element ayrışır ve kökenleriyle buluşur:

a) Leş, "toprak" olarak algılanır; topraktan gelmiştir, toprağa dönecektir.

b) Hiş (akıl, bu kelime bugün modern Kürtçe’deki ile aynıdır); ruh ve beden bileşiminde, bedenin kendini tüketmesi sürecinde, bedenin düşüncesi olarak beliren ve iyiyle kötüyü ayırmaya yarayan kavrama, algılama gücü. Ölüm durumunda “hiş” bedenden ayrışır: Burada iki seçenek söz konusudur. Ya ölen kişinin aklı, yeni beden düşüncelerine taşınıp ölümsüzleşir ya da yeni beden düşüncelerine taşınmaya uygunluk/yatkınlık göstermez ve bedenle birlikte toprağa döner.

c) Can/ ruh; gizil nesnellik durumundaki Tanrı¬sal özün, yani görünmeyen nesnelliğin bir par¬çası olarak insanın yapısına giren iyilik, aydınlık, temizlik gücü. Ölüm durumunda bedenden ayrışır: Tanrı'dan geldiği için yeniden Tanrı'ya döner. (3).

İlk insan olan Gayomart, kendi iradesiyle Tanrı Ahuramazda’nın emrine karşı gelmiş ve bu nedenle cennetten kovulmuştur. Burada bir şeyi daha vurgulamak gerekirse, aslında Gayomart’ın, Ehrimen tarafından öldürülünce neslini devam ettirmek için tohumlarını toprağa bırakması ve topraktan, insanların yeşererek tekrar var olması bir açıdan onun Tanrı Ahuramazda’ya karşı itaatsizliğinin de bağışlandığını imlemektedir.

Zerdüşt peygamberden sonra, öğretisi zamanla kurumsallaştırılarak din adamları ve aristokrat/oligarşik zümreler tarafından çürütülmüştür. MS. 3.yüzyılda Mani denilen büyük bir reformcu ortaya çıkarak Zerdüştlük’te bazı reformlar yapmak istemiş fakat o da fazla uzun ömürlü olmamıştır. Mani’nin devamı niteliğinde Mazdek, yine aynı şekilde MS. 5. yüzyılda ortaya çıkarak Zerdüştlüğü ve Maniciliği reforma tabi tutmak istemiş fakat onun da çabası tam olarak İslam’ın tarihsel zamanına tekabül ederek İslam karşısında tutunamamıştır. İslam’ın genişlemesiyle de Zerdüştlük ve onun mirasçısı olan Manicilik ile Mazdekçilik neredeyse yok olmayla yüz yüze gelmişlerdir.

Buraya kadar Zerdüşt peygamberin dini-felsefi öğretisinde felsefeye kaynaklık eden bazı temel parametlerini tespit ederek aktarmaya çalıştık. Bir sonraki makalemizde bu temel parametlerin neye tekabül ettiklerini felsefi açıdan ele alacağız. (Devam edecek...)

Kaynaklar

(1)          Yesna 31/11

(2)          Esat Korkmaz, Zerdüştlük Terimleri Sözlüğü, Anahtar Kitap, İst. 2004, 69-70

(3)          A.g.e., s. 90

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)