Şii Heşdi Şabi Milisleri Sözcüsü Yusuf Kelabi, Ordadoğu Araştırma Merkezi’nin (MERI) geçtiğimiz günlerde Kürdistan Böglesi’nin başkenti Erbil’de düzenlediği panele katılmıştı.
Kelabi’nin, nizami bir gücün sözcüsü gibi resmi üniformayla panele katılması dikkat çekmişti. Şii milis sözüsü yaptığı konuşmayla katılımcılarının büyük bir bölümüne kendisinin IŞİD’den sonra en fazla insan haklarını ihlal eden bir grubu temsil ettiğini unutturmuştu.
Şii sözcü bir hukukçu kadar insan hakları konularına vakıftı. Heşdi Şebi teşkilatının yasalar çerçevesinde kurulduğunu anlatıp durdu. Aslında amacı ne yasa ne de hukuktu. Amacı, Heşdi Şabi’yi ordunun alternatifi olarak sunmaktı. Yanı Lübnan Hizbullahı olmaktı.
Şii milislerin IŞİD’le mücadelede rol oynaması ve sözkonusu gücün kurban vermesi gerçekleri değiştirmez. Asıl sorun, Heşdi Şabi’nin, İran’ın bölgede etki alanını arttırmak için kullanılmasıdır.
Bununla beraber Heşdi Şabi, Iraklı Şiiler’in dini lideri Sistani’nin fetvasıyla karşılıksız olarak Şii milisleri tek çatı altında topluyor. Teşkilat Şii bir milis grubundan çok siyasi bir proje olarak büyüyor.
Bazıları IŞİD’le savaşın devam ettiği bu dönemde, Heşdi Şabi’ye karşı mücadele edilmemesini savunuyor. Sorun teşkil etmesi için elde veri olmadığını dile getirenler de var.
Bir de Kürtler’in Şiiler’le bir savaşı olmadığı iddia ediliyor.
Ne varki böyle düşünenler olaylardan habersiz olanlardır.
Kurulduğundan bu yana Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) sempatizanları ve Sünniler’in bir bölümü dışında Heşdi Şabi’yi eleştiren olmadı.
KDP, “Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne (KYB) vurmak için eleştiriyor” dediler.
Sünniler’in de, mezhep farkı ile Türkiye ve Suudi Arabistan’ın politikaları nedeniyle milisleri istemediği söuylendi, yazıldı, çizildi.
Şimdiye kadar sözkonusu gücün geleceğine ve amacına ilişkin gerçekçi bir okuma yapan olmadı.
Ben böyle bu okuma yapma iddiasında değilim. Benim Şii milisler konusundaki endişelerim ne KYB’yi kızdırmak içindir, ne de Hz. Ömer ve Hz. Hüseyin’in “derdi”nden, ve ne de cehennem korkusundandır. Kısacası bu konu siyasidir, dini bir mesele değildir.
Benim endişem Irak’ta bu güçleri oluşturan ve destekleyen siyasetten kaynaklı. Bu siyaset İran’in bölgede gücünü arttırmak için yıllardan beri güttüğü bir politika. Bu politika, dini boyutlar içinde düzenli milis grupları kurmayı öngörüyor.
Sözkonusu grupların Yemen ve Lübnan’da olduğu gibi dünyevi bir gayeleri yok. İnançlarının kaynağı fetvalardır.
Herşeyden önce Şii Heşdi Şabi’nin kısa zaman içinde bölgeden gitmeyeceği konusunda herkes uyarılmalı. Sadece IŞİD’e karşı savaşmak için kurulmadığını, Irak’ta ordunun alternatifi olarak planlandığını duyurmak gerek.
Milis teşkilatının içine Kürt aşiretleri ile Sünni aşiretleri de almak için ciddi bir çaba sarfediliyor.
Bu hikayenin bir karanlık yüzü de sözkonusu güçlerin kolaylıkla Kürdistan Bölgesi’nin gündemi konusunda kullanılmalarıdır.
Şii milisler karşısında Sünniler’in güvensizliği ve korkusu var. Bunun sonucunda da silahlı rekabet ve gerginlikler artacaktır.
Milisler ile peşmergelerin görev yerleri birçok bölgede orataktır. Bu yüzden aralarında çatışma çıkması kaçınılmazdır.
Herkesin gözleri önünde, bölgedeki bazı grupları Şii olarak kabul ettirmek yönünde de sistematik bir çalışma devam ediyor. Kakailer bunun bir örneğidir. Ayrıca, bölgedeki Şii Türkmenler’i güçlendirmek için ciddi bir uğraş veriliyor. Bu politika uyulanmaya devam ettiği sürece, Heşdi Şabi’nin Kürdistan Bölgesi sınırları üzerinde oluşturduğu tehlikenin ne boyuta geldiği de günyüzüne çıkmaya başlıyor.
Peki bu durumda Kürdistan Bölgesi ne yapmalı? Soruna ilişkin milli bir karar alabilir miyiz?
Kürtler’in birlik olmamak konusunda birleştiği aşikar. Bu nedenle bir cevap bulamıyorum.
Ancak iyi bildiğim şey, eli kalem tutan her Kürt’ün görevinin, Iraklı bir Hizbullah’ın yolda olduğunu duyurmasının acil bir ihtiyaç olduğudur.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın