Güney Kürdistan'daki bağımsızlık referandumunun ilk anından, Paris'teki Dünya Ticaret Odası’na bağlı Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nin kararına kadar, Erbil ile Bağdat arasındaki ilişkilerin yeniden nasıl inşa edileceği hep tartışma konusu oldu. Bu diyalog, Kürdistan ve Irak düzeyinde ne kadar aktif bir gündem olmuşsa bir o kadar da uluslararası düzeyde üzerinde çalışılmış ve hala çalışılmaya devam ediliyor.
Kürtler, Saddam Hüseyin sonrası Bağdat'la nasıl bir iletişim kurdu ve bundan sonra nasıl davranmalı? Kürtler, Bağdat'ın meşruiyetini ne ölçüde Kürt halkının yüksek çıkarlarının hizmetine sunabilir? Bağdat'ın meşru gelir kaynaklarını İspanyol inekleri gibi ne ölçüde ve hangi koşullarda sağabilir?
Bu çerçevede, bu kısa makale, Paris'te kapalı bir seminerde Ortadoğu’dan belirli bir çevre için daha net, derin ve açık bir şekilde sunduğum üç ana noktaya dair görüşlerimin özeti mahiyetindedir. Bu noktaların her birinin oldukça temel olduğunu ve bu ilişkinin yeniden inşasında göz ardı edilemeyeceğini düşünüyorum.
Kürtler Saddam sonrası Bağdat ile nasıl ilişkilenmeli?
Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasından 20 yıl sonra bile, Kürt siyasi muhayyilesi hâlâ 20. yüzyıl boyunca Bağdat'ta planlanan, hayata geçirilen ve uygulanan trajedilerin etkisinde. 20. yüzyılın trajedileri, Şeyh Mahmud’un kralı olduğu ve tanınmayan Kürt devletinin dağılmasından Kürt Enfal'ine kadar yüzlerce trajik sahne ile birlikte içinden çıkması son derece zor olan Kürt kolektif siyasi muhayyilesi için somut bir çerçeve oluşturdu.
Bu durum sıradan bir Kürt vatandaşı için büyük sorunlar yaratmıyorsa ve sonuçları dramatik değilse; Irak'taki ana Kürt meselelerinde elbette hem Kürt siyasi eliti için büyük sorunlar yaratır hem de dramatik sonuçları olabilir. Çünkü Saddam Hüseyin sonrası Bağdat'ı 20. yüzyıl Bağdat'ıyla aynı dünya görüşüyle ele almak, ete kemiğe bürünmüş bir mitle uğraşmamızı sağlar ve artık hiçbir iktidar da ona somut bir çerçeve çizemez.
Kürdistan'da, Bağdat'taki faşizm, ırkçılık, totaliterlik ve merkeziyetçilik üzerine güçlü bir söylem olduğunun farkındayım. Bu söylem, parti hücrelerinde, okullarda ve eğitim merkezlerinde yeni Kürt kuşağının sosyal eğitimi için yararlı olabilir, ancak diplomatik ilişkiler ve Bağdat'taki Kürt siyasi varlığının belirlenmesi için yararlı olmaz. Kürtler, tarihin asla tekerrür etmeyeceğini ve bugünün Bağdat'ının dünün Bağdat'ı olmadığını artık anlamalıdır.
Dahası, eğer düne kadar Bağdat sürekli Irak'ta Kürtler karşı baskı ve sindirmenin merkeziyse, 21. yüzyılın Bağdat'ı, kesinlikle Ortadoğu'da güçlü bir siyasi, ekonomik, diplomatik ve askeri Kürdistan inşa etmek için etkili bir merkez haline gelmek için tüm koşullara sahiptir.
Hizbullah, Asaib Ehl-i Hak, Dava Partisi ve Bedir Örgütü'nün birkaç taburluk milis gücünün stratejik programları için Bağdat'ı kullanma şansı ne kadar var ise, Kürtler de bir o kadar Bağdat'ı stratejik programları için kullanma şansına sahiptirler. Ama siz Bağdat'ta değilken, alanı başkalarına bırakıyorsunuz ve bölgede kendi hegemonyalarını dayatmalarına fırsat sunuyorsunuz. Onlar da bundan istifade ederek Bağdat adına konuşuyor ve Bağdat'ın tek temsilcisi olarak dünya sahnesine çıkıyor.
Uluslararası meşruiyete sahip Bağdat
Temelden gözden geçirilmesi gereken bir diğer önemli tez de uluslararası sistemdeki meşruiyet ve mevcudiyet meselesidir. Erbil'in anayasal bir bölgenin başkenti olduğu ve tamamen anayasal meşruiyete sahip olduğu doğrudur. Bu sadece bizim değil, uluslararası başkentler nezdinde de kabul edilmiştir. Ancak bunun yanında bir gerçek daha var ki, uluslararası toplum hala bir çok alanda Bağdat üzerinden Kürdistan Bölgesi de dahil olmak üzere Irak'ın tamamıyla ilişkileniyor.
Petrol satışından borçlanmaya, silah alımlarına ve diplomatik elçilere kadar, küresel sistem Bağdat'la ilişki kuruyor. Bazı durumlarda Bağdat'ın Irak'taki olağanüstü durum, sallantılı kurumlar, devlet kültürünün olmayışı ve yaygın yolsuzluk nedeniyle meşru bölgelerinden herhangi biri üzerindeki hakimiyetini geçici olarak kaybedebilir. Ancak uygun koşullarda Bağdat'ın baskısı olmasa bile geçici süreçlerin aşılacağı da doğrudur. Bu durumda uluslararası toplumun baskısı altında, Bağdat bu kontrolsüz bölgeler üzerindeki hakimiyetini yeniden tesis eder.
Buradan, yarının Kürdistan'ının altyapısını güçlendirmek ve inşa etmek için Kürdistan Bölgesi'nin şimdi ve bundan böyle benimseyebileceği en iyi strateji, Bağdat'ın meşruiyetini kontrol edecek tüm mekanizmaları kullanmaktır ki aynı meşruiyeti dünyanın her alanında geçerlidir. Bu, Kürdistan Bölgesi'nin dünya siyaset tarihindeki varlığını sağlamak için kullanabileceği en güçlü silahtır.
Kürdistan Bölgesi'nin artık coşkulu ve heyecan verici efsanevi söyleme ihtiyacı çok azdır. Kürdistan Bölgesi'nin ihtiyacı olan, pragmatizm, akılcılık, soğuk çıkar kültürü, güvenlik ve istikrar üzerine inşa edilmiş bir politikadır. Bir asırdır başkaları Bağdat'ın uluslararası meşruiyetini Kürtlere karşı kullandı, şimdi Kürtlerin bu meşruiyeti Irak devletindeki makamlar üzerinden Kürt halkına hizmet etmek için kullanmasının zamanı gelmiştir.
Gelir kaynakları olan Bağdat
Derinlemesine gözden geçirmemiz gereken bir başka yanlış tez de, onların geliri kendilerine, bizim gelirimiz de bize tezidir. Kürdistan Bölgesi, başka bir devlet içinde “bölge” statüsüne sahip olduğu sürece Bağdat'a akan gelir kaynaklarına asla ulaşamaz.
Bağdat, Kürt halkı da dahil Irak halkı adına Dünya Bankası, IMF, Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Birliği, ABD, Çin, Rusya ve Körfez ülkeleriyle konuşuyor. En kötü senaryoda bile, Kürt halkı dahil Irak halkının meşruiyetini temsil adına milyarlarca doları Bağdat'a ulaştırmanın binlerce yolunu buluyor. Bağdat'a dolar, Bağdat'a silah ve mühimmat, Bağdat'a dünyanın en büyük şirketlerini vb. getirebiliyor.
Bağdat, siz ve diğer Irak ülkeleri adına tüm bu gelir kaynaklarının kapısını açabiliyor! Irak'taki diğer topluluklar gibi, sizin de bu gelir kaynaklarına götüren tüm mekanizmaları alıp, Kürdistan’ın en yüksek çıkarları uğruna limon sıkmak siz Kürdistan halkı için de çok iyi bir stratejidir.
Denklem çok basit: Eğer tüm gücünüzle, sizin adınıza her şeyin mevcut olduğu yerde değilseniz, başkaları mutlaka orada olacak ve Bağdat bir İspanyol ineği gibi sütün son damlasına kadar sağılacak, üstüne uluslararası toplum da “afiyet olsun” diyecek.
Sonuç
Yukarıda belirtilen tüm strateji, mekanizma ve yöntemler ancak ve ancak Kürdistan Bölgesi, Irak'taki Kürtlerin varoluşsal sorunlarına ilişkin ulusal bir uzlaşıya sahip olduklarında anlam kazanacaktır. Hiçbir aktörün hiçbir koşulda çiğneyemeyeceği, aksi takdirde ulusal sahtekârlıkla damgalanacağı milli bir uzlaşı ile sağlanan kırmızı çizgisi.
Dünyada pek çok farklılık üzerinden bölünmemiş modern bir toplum olmadığı doğrudur, ancak hiçbir aktörün ihlal edemeyeceği geniş bir toplumsal sözleşme üzerinde anlaşmaya varmadan hiçbir kabile, etnik veya dini grubun modern bir toplum olamayacağı da bir gerçektir.
Dış dünyayla konuşmak ve tarihteki varlığımızı belirlemek için bu toplumsal sözleşmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğunu kabul edelim. Ayrıca, bu toplumsal sözleşme olmadan, her zaman “tarihin göz ardı ettikleri” (tarihin kıyısında kalanlar) olarak kalacağımızı da kabul edelim.
Fransa Irak Araştırma Merkezi Direktörü Dr. Adil Bakawan
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın