Kürd Alevi katliamları ve vatansızlaşma
Bir anket yapılsa-ki basında ve tarihsel olarak yok sayma olduğu için buna da gerek yok. Türk ve Sünni çevre buna liberaller ve sol, Kemalist sol, ulusalcılar vb. Dâhil edilebilir. Ezici çoğunluk Koçgiri’den Gazi katliamına kadar katliamcılara veya sisteme ya destek verir ya da sessizlikle karşılar. Aynı soru Kürdistan’ın herhangi bir yerinde Koçgiri’de-Mahabad’a sorulsa kesinlikle protesto ve eleştiri ile karşılaşılır.
Tarihten bugüne bütün saldırı ve operasyonlara bakıldığında, 6 Haziran 1967 Elbistan saldırısı, 1938 sonrası ilk Alevi-Kürd saldırısıdır. 1968 Malatya, 5 Mart 1971 Kırıkhan, saldırıların gerekçelendirilmesinde sol yapılanmalara ve örgütlenmelerine yönelik bir bağlantı bahane edilmiştir. Bu gerekçe ve alt örgütlenmelerine ve ilişkisine bakılmalı neden sonuç bağlantıları da değerlendirilmelidir. Çünkü bu operasyonların hiç birisini Kürd veya Alevi topluluğuna yapıldığı söylenmemiştir. Sonuç olarak zarar gören Kürd milleti ve Alevi düşünce sahiplenmesi olmuştur. Yine 1975 Malatya, 1976-77 Pazarcık saldırı denemeleri aynı biçimdedir. Pazarcık ve Dersim en karmaşık uç Kürd Alevi kabul tarzı var. Tarihsel devlet operasyonları, bağlantıları düşünülmeli. Bu karmaşık, dağınık, bağlantısız düşünce biçimi naıl oluşmuştur? Sivas ve çevresine tamamen bu çerçevede bakılabilir. İlginç psikolojik düzeyde bir milli reddediş, Kürdlük dışında düşünme ve Aleviliği batı merkezli görme ve uygulama var. Arabesk tanımlı bir Alevilik yaşanıyor. Yine aynı biçimde Çorum Aleviliği ve Kürdlükten tamamen uzaklaşması incelenmeli. Bütün bu kimlik ve Alevilik düşüncesinin tarihi kimliğinden soyutlanma ve başarısının bir nedeni olmalı. Babai ayaklanması ve Babailiğin Vefailik- Eb-ul Vefa Kurdi bağlantısı olmasına rağmen tarihi bağ koparılmış, farklı bir yönelim oluşturulmuştur.
Bir Avrupa Cemevi yöneticisi ki apolitik ve Alevilik Kürdlük konusunda öyle bir derinliği olmamasına rağmen 44. Maraş anmasına gittiğinde paylaştığı izlenimler bütün bu yazıda söylemeye çalıştığımız tez ve düşüncelerin sağlanan özeti durumunda: ‘Maraş katliamından sonra babam aile olarak dönmemeye yemin ettik. Anma ziyareti yolculuğunda dört ayrı yerde durdurulduk, niye geldiğimizi sordular. Siz kimsiniz, o toprakların öz çocuklarına siz kimsiniz diye sordular, bana bu çok acı verdi. “ Yukarıda aynı şahsın başka bir değerlendirmesine de yer vermiştik. Sonuç aynı ama yönelmede bir değişiklik bulunmamaktadır.
Kaldı ki bu şahıs da öyle güçlü bir sahiplenme ve bilinç temeli olmadığında bu duyguları yaşıyor ve kamuoyu ile paylaşıyor. Yapılmak istenende tam budur. Yabancılaştırma, göçertme ve özünden uzaklaştırma. Maraş vb. devlet operasyonları bunu başardığını görüyoruz.
Sonradan paylaştığı deneyime cevaben, aynı yönetici duygu ve yorumlarına şöyle devam ediyor: ‘Buranın sahibi siz değilsiniz efendi biziz diyor. Maraş’ta duygum: “İşgal edilmiş, işgal altındaki toprak, işgalin altında zulüm gören fert olarak hissettim.” Yapılmak istenen, oluşturulmak istenen duygu tamda budur. Bu söylem sadece teoride kaldığı, toprak ve ruhtan uzaklaşıldığı, uzaklaştırıldığı her biçimde görülebilir.
‘Oyunların, tezgâhın başına, Kürd Alevileri koyuyorlar. Katliamın baş hedefi Kürd Alevilerdir’, diye konuşmasına devam ediyor, ‘katliam lafını az görüyorum, genosid, soykırımdır.’ Bu hem askeri hem de kültürel ve psikolojik, olarak başarılmıştır. Maraş bir prototip örnektir. Sivas, Çorum. Malatya, Dersim hepsi birer laboratuvardır. Denenmiş ve sonuç alınmıştır.
“Sahipsizlik katliamdır. Dersim katliamdır. Dersim, Maraş ve Sivas’a sahip çıkılmadı. Modern, laik, ilerici dediğimiz basın, ‘şanlı ordumuz şakileri cezalandırdı’. (Dersim vb. kastediliyor) diye yazdılar. Maraş’da da aynı yaklaşım gösterildi. Sahip çıkılmadı. Çıkılmıyor.” Bu yorumlara dikkat edilmeli, geçici bir görme duyumsama var ama süreklilik ile sahiplenme yok, tam istenen sonuca ulaşılmış olunuyor.
Aynı örneği, başka bir biçimde batıda yaşayan bir tanıdık paylaştı: “Büyük bir Türkiye şehrinde Kürdistan’ı gezme planı ile yola çıktım, benim için burası bir büyük ülke ve aynı diye düşüyorum. Adana’ya kadar ve Adana’ya girdik sorun yok, çıkışta kontrol edildik, normaldir dedim, Maraş’a girmeden yol boyu üç kontrol noktasından daha durdurulduk. Neyse diye devam ettik. Maraş’tan Adıyaman’a doğru çıktığımızda tanklar, ağır silahlı kontroller artınca; dedim burası başka bir ülke, geziyi yarıda kesip tekrar döndüm.”
Sanırım bütün bu ayrı ayrı, yeni deneyimler düşünceleri netleştiriyor. Merkezi devlet tarafından tarihin çeşitli dönemlerinde hangi bahane ile hedef yapılırsa yapılsın merkezi amaç aynı. Son deprem felaketinden sonra doğanın da yardımı ile bu amaç tamamen başarıya ulaşmış, Kürd ve Alevi bölgesi artık Diyarbakır sınırına dayanmış bulunmaktadır.