Ölüm zamanında ölüm cezası
Dünyada idam cezasının kaldırılması için bazı ülkeler uzun süredir büyük bir mücadele veriliyor. Geride kalan sürede söz konusu ülkeler anayasada idama yer vermezken, toplumda her geçen gün sayıları artan bireysel cinayetleri engelleyemiyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2007- 2008 ve 2010'da ölüm cezalarının kaldırılmasına yönelik kararlar almıştı.
Ancak gelin görün ki insanlık halen, tarihin en eski yazılı kanunlarından “Hammurabi Kanunları”nı bireysel intikam almak için kullanmaya devam ediyor.
Çağımızda sadece bazı devletler değil radikal, mezhepçi ve silahlı gruplar da tek ve toplu cinayetler işliyor. Ölüm cezası Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında bulunmamakla beraber, aday her devletin anayasasında da idam cezasının kaldırılması şartı koşuluyor.
Diğer taraftan, cinayetlerin meşru görüldüğü geçmişe dönmek istemeyen Avrupa ülkelerinde, sayısı her geçen gün artan bireysel cinayet ve şiddet olaylarına karşı toplumu bilinçlendirme çabalarına devam ediyor.
Bu ülkeler, mevcut şartlarda Cihadçı terör gruplarının işlediği toplu cinayetleri ülke ve vatandaşlarına ciddi tehdit olarak görmekle beraber, ırkçı grupların işlediği bireysel cinayetleri de tehdit olarak görmeye başladı.
Avruplalılar yıllardır üst düzey kültüre ulaşma çabalarının, ellerinden kaymasından endişe ediyor. Nasyonalistler ise Avrupalı’nın tolerans kültürüne “kin kültürünü” aşılama çabasında.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde hiçbir grup ve bireyin “bir insanın” yaşamının sonlandıeması üzerinde hakkı olmadığının altı çizilirken, BM Genel Kurulu, devletlerin idam cezasını hiçbir şekilde yasalarında barındırmaması uyarısında bulunuyor.
Ancak veriler, 2015’te 55 ülke ve bölgede etnik ve mezhepsel silahlı gruplarla beraber toplumsal kargaşamaşa işaret ediyor.
Başta Çin, İran, Suudi Arabistan, Pakistan ve ABD olmak üzere 25 ülkede idam cezası halen uygulanıyor. Geçen yıl sadece Pakistan’da 18 yaşındaki 5 çocuk, İran’da ise 4 çocuk idam edildi.
Devlet, grup ve bireylerin işlediği cinayetler, insanlık onur ve şerefini çiğnediği gibi farklı inaçlar adına gerekçe gösterilmesi, bireyin temel haklarının engellenmesinin önünde ciddi bir sorun teşkil ediyor.
Kaç kadın toplumsal ve dinsel gerekçelerle, kaç eşcinsel, kaç din değiştiren, kaç uyuşturucu bağımlısı, kaç kişi alacak-verecek davasında ve kaç kişi devlet, grup ve yakınları tarafından öldürüldü? Sayıları belli değil!
Irak, Suriye, Yemen, Tunus ve Libya’da mezhep farkılılığından dolayı sayısız insanlık suçları işleniyor. Özellikle son birkaç yıldır IŞİD’in başta Ezidi Kürtler, Hristiyanlar ve Araplar’a uyguladığı şiddet, cinayet ve katliamların haddi hesabı yok.
Hiçbirinin sayısı bilinmemektedir!
Cinayet ve cezalar hiçbir zaman caydırıcı olmamıştır. Bilakis yapılan katliam ve cinayetler yeni cinayet ve suçlara zemin hazırlamıştır.
Gençlerin öldürülmesi sosyolojik olarak da toplumda ciddi tahribatlara neden olurken, kurbanların ailelerinde unutulmayacak derin yaralar bırakıyor.
Bireylerin işlediği her cinayet, toplumda yeni bir kaos ve intikama gebe… Sonuç olarak toplum suçlu sayılmıyor. Toplumdaki her birey bu konuda sorumluluk almayarak bundan sıyrılmaya çalışıyor.
Cinayetlerin engellenmesi için öncelikle toplum ile yasal kurumların suçlular dahil, gerçekten “tolerans” kültürünü oturtması gerekiyor.
Eski Fransa Adalet Bakanı Robert Badinder, “İnsan, demokratik toplumun esas amacıdır. En azılı suçlarda dahi insan hakkının gözardı edilmesine izin vermeyeceğiz” demişti.
Sonuç olarak mevcut durumda, “bireyin yaşam hakkı” bazı devletlerin uzun bir çalışma ve fedakârlığı sonucunda kazanıldı. Unutmayalım ki devlet, toplum ya da bireyin hiçbir zaman ölüm cezası vermeye hakkı yoktur.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)