Bağdat'ın vaatleri boş sözlerden ibarettir
Çok az sayıda Kürt yazar ve aydın ile bazı sorumlu medya kuruluşlarının çabası ve çağrısıyla, Bağdat’ın planladığı şekliyle Irak’taki genel nüfus sayımının yaratabileceği tehlikelere dikkat çekmeleri bir nebze de olsa Kürdistan Bölgesi'nde halk, siyasi partiler, hükümet ve yetkililer tarafından fark edildi ve endişelerini dile getirmelerine neden oldu. Ancak her zamanki gibi Bağdat asılsız sebeplerle Kürtleri uyutmayı başardı.
Bağdat, Kürt meselesinde oldukça ayrıntılı ve planlı bir şekilde hareket ediyor. Satrançta bir taş gibi her adımı dikkatlice hesaplıyor ve bu adımlar Kürt meselesiyle bağlantılı şekilde ilerliyor. Bir adımda kaybetseler bile öncekinin intikamını alıp telafi etmeden gelecekteki hedeflerini gerçekleştirmemiş sayıyorlar. Dolayısıyla nüfus sayımı sürecini planlandıkları gibi geçiştirme konusunda oldukça kararlılar çünkü gelecekte yapacak çok işleri var.
Ancak Kürdistan Bölgesi'nin durumu fark edip oyunu bozacağını hissettiklerinde, hemen Kürdistan Bölgesi'nin kaygılarını hafifletmek için başka hileler devreye sokmaya çalıştılar. Kürdistan Bölgesi heyetini çağırarak, Kürtlerin sahip olduğu endişe ve tehditler hakkında bilgi ve görüşlerini almaya çalıştılar. Geçmişte hiç bir zaman Kürtlerin endişelerine hızlı ve doğrudan bir yanıt verilmedi. Ancak bu sürecin Bağdat için büyük bir öneme sahip olduğu için bir hafta içinde Irak Bakanlar Kurulu da dahil çeşitli seviyelerde bir araya gelerek Kürtlerin endişelerini gidermek için basit ve geçici çözümler ürettikleri görüldü. Güya alınan karar doğrultusunda, genel nüfus sayımının bu belirlenen bölgelerdeki kimlik sorunlarının çözümüne yönelik herhangi bir anayasal veya yasal düzenleme üzerinde etkisi olmayacağı ifade edildi. Genel nüfus sayımından sonra, Kürdistan coğrafyasında yerleştirilen bu Arapların isimlerinin eski yerlerine geri döndürüleceği belirtildi.
Kürdistan Bölgesi bu vaatlerle razı oldu, ancak nüfus sayımı süreciyle Kürdistan Bölgesi dışındaki Kürdistani bölgelerin kimliği ve demografisine yönelik tehditlerin tehlikeli boyutları öyle kuru vaatlerle aşılabilecek cinsten değiller. Bu süreçte Bağdat, yıllardır pratikte Arap nüfusunu bu bölgelere yerleştirmek için büyük bir çaba harcadı. Şengal'den Bedre ve Casan'a kadar yaklaşık iki milyon Arabı, Heşdi Şabi milislerinin aileleriyle birlikte bu bölgelere yerleştirildi.
Bu Araplar, demografik yapıyı değiştirme amacıyla yerleştirildiler ve genel nüfus sayımı sırasında bulundukları yerlerde kaydediliyorlar. Bağdat’ın iddiası olan “nüfus sayımından sonra bu kişilerin isimleri eski yerlerine geri döndürülecek” söylemi gerçekçi değildir. Özellikle bu söylem nedeniyle Kürdistan Bölgesi dışındaki Kürdistani bölgelerde yaşayan ve halen Kürdistan Bölgesi sınırlarında ikamet eden birçok Kürt, belki de bu açıklamalar sonrası büyük ihtimalle resmi ikamet yerlerini terk etmeyip “her yerde kendimizi kaydettirebiliriz, kimse bize engel olamaz” diyerek bulundukları yerlerde kaydolmayı tercih edecekler. Üstelik Bağdat’ın bu konuda doğru söylediği de malum değil.
Doğru ve tek seçenek, Erbil’in Kürdistan Bölgesi idaresi dışında kalan Kürdistani bölgelerde nüfus sayımının yapılmasına izin vermemesi olurdu. Kürdistan Bölgesi, Bağdat’a olan güven ve vaatlerle bu süreci kabul ederek, endişeleri gidermek adına önemli bir fırsatı elinden kaçırmış oldu. En azından Bakanlar Kurulu'ndaki görüşmelerin ve vaatlerin Irak Parlamentosuna taşınması ve bu sürecin Anayasa'nın 140. maddesindeki usulleri etkilemeyeceğine dair bir yasanın temeli haline getirilmesi gerekiyordu. Bu, en zayıf güvence ve bir çeşit güven duygusu olarak değerlendirilebilirdi. Bırakalım yasayı, anayasanın bu bölgelerle ilgili sorunları çözmeye yönelik maddeleri olduğu halde uygulamaya koymuyorlar. Yine de genel nüfus sayımının bu bölgelerin geleceği için bir temel oluşturması amacıyla özel bir yasanın var olması, Kürtlerin haklarının korunması noktasından Başbakanın taahhütlerinden daha yasal ve bağlayıcı olabilirdi.
Ancak bunu da yapmadılar ve Bağdat’ın boş vaatleriyle Kürtleri çukura indirdiler. İşte bu yüzden Kürtlerin geçmişten ders almadığı söyleniyor. Eğer önceki tecrübeler ölçü olarak alınsaydı, Ahmed Muhtar Begi Caf’ın, Güney Kürdistan’ın Arap Irak’a zorla ilhak edildiği dönemde yazdığı şiir Kürt yetkililerin kulağında küpe olsaydı, o dönemde olduğu gibi Cemiyeti Akvam’ın vaatleriyle Kürt halkının mutluluğu üzerinden hayal kurup rüya görmezlerdi. Ahmed Muhtar, bu hayalperestliklere bir şiirle cevap vererek şöyle diyordu: “Halk diyor ki bu Cemiyet kararı Kürtler için olacak; ama bunlar boş sözler ve hiçbir zaman cebe girmezler.”
Şimdi artık zaman geri dönmez ve başka bir çözüm yolu kalmadı. Şimdi yapılacak tek şey var; o da, şu an Kürdistan Bölgesi’nde ikamet eden Kürdistani bölgelerdeki Kürtlerin isimlerini kaydettirmeleri konusunda teşvik edilmesi ve bunun yanı sıra yüz binlerce Kürdün diğer Kürdistan şehirlerinden alınıp, o bölgelerdeki köylerde ve şehirlerde kayıt altına alınmasıdır. Orta ve güney Irak'tan getirilen Arapların Kerkük'te, Ninova Ovasında ve Germesir’de kayıt yaptırdığını bağırarak söylüyoruz. Kürtler de her bölgeden gidip Kürdistani bölgelerde kayıt yaptırsınlar. Eğer kişilerin kendi isminin kayıtlı olduğu asıl yere geri alınacağına karar verilirse o zaman her biri kendi şehrine geri dönecek. Eğer Bağdat bu konuda da Kürtlerin başına çorap örecekse o zaman binlerce Kürt, diğer şehirlerden Kerkük, Xaneqin ve Şengalli olsun gitsin.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)