Kürt acısı
Kore’deki kış olimpiyatlarından haberiniz vardır. Zaten atom gerginliğinden dolayı Kore’yi bilmeyen yok. Ama beni ilgilendiren olayın bu yanı; onların iki devleti var, bizim daha adımız bile yok. Öfkelenelim mi, ağlayalım mı?
Konu Güney Kürdistan ise, ağlamak da yetmez. Toprak, su, petrol bizim, beş milyonuz ama kaderimiz Abadi’nin ağzından çıkacak kelimeye bağlı. Kerkük’ün teslim edilmesinin üzerinden dört ay geçti, halen bizimle oynuyor, dalga geçiyor.
Maaşlar, havaalanları, petrol, gümrük kapıları, barajlar, anayasa, işgal edilen bölgeler ve daha onlarca sorun. Şu garipliğe bakın; arabozucu Tahran, “arabulucu” oluyor. Bu iş çözülür mü hiç?
Kuveyt’teki toplantıda DAIŞ savaşının Irak’taki yıkımı tartışılıyor. İlgimi çeken şu oldu: Ajansların veriş tarzıyla, “Bağdat’ın Kürtlerden zaptettiği Kerkük petrol sahaları”nın modernize edilmesi işi BP’ye verilmiş. Belli ki anlaşma 20 Ekim 2017 Irak ordu saldırısından önce imzalanmış.
Irak ve Kürdistan petrolünün %80’ine hükmeden, İngiliz, ABD ve de Fransız şirketleri. Bunlar, Ankara ve Tahran’ın tepkisinden, Güney’in kuşatılmış olmasından ama daha çok da Kürtler arasındaki iki başlılıktan, Bağdat’ı Hewler’e (Erbil) tercih ettiler.
Ekonomin ve silahın yoksa sen de yoksun!
Güney bir ispat, devlet dışı çözümler, adı ne olursa olsun egemen devletin bekçiliği dışında anlam taşımıyor. Devletlerin politikası, ekonomik çıkarlara endeksli. Ordu komutanı, diplomatı, şirket temsilcileri gibiler.
Alıp satma, anlaşma yapma, savunma gücüne bakarlar. Abadi ve destekçileri, bu nedenle özellikle Güney Kürdistan ekonomisi ve silahlı gücünü hedeflerine koymuşlar.
Güney’deki olaylar, insanı üzüntüye, utanca boğuyor. Güney halkının da içinde bulunduğu ruh hali bu olmalı. Onurumuza hakaret ediyorlar. Mademki öyle, neden acıyı, utancı, öfkeyi, yeni bir tutuma dönüştürmüyoruz?
Güney yönetiminin çabalarını izliyor, değer biçiyoruz. Ama belli ki yetmiyor. Olay o kadar büyümüş ki, Kürdistan Irak’a sığmıyor, zorlamanın anlamı yok. Olay, Kuzey’deki “Demokratik Cumhuriyet” tuzağına dönüşmüş gibi. Kendimizi neden aldatıyoruz?
İnsan olayı kazıdığında, temel zaaf ortaya çıkıyor: İkibaşlılık. Referandumdan bu yana beş aylık deney var, ayrılık giderilmiyor, aksine büyüyor. Böyle devam ederse, halkı yeni bir maceraya sürüklemenin bir anlamı yoktur. Ama bıçak kemiğe dayandı diyorsanız, halk seline yol vermek zorundasınız. Yoksa yarın çok geç olacaktır.
HDP kongresini yaptı
Yöneticiler atandı. Yeni bir program beklentisi yoktu. Belki gerek de yoktu, baskı nedeniyle legal siyaset çoktan “Ezop diline” sapmış; “resmi görüş” ve “asıl/gizli görüş”. Yine de insan bazı uyarılarda bulunabilir.
HEP’ten HDP’e kadar legal Kürt partileri, Kürt yurtsever milliyetçiliğinin ürünü oldular. Bu nitelik ve hassasiyetini kaybeden bir parti, geleceğini kaybeder. Kürtler, Kürt kimliğine oy veriyor, başka birşeye değil.
Demokrasi, en iyi mücadele zeminidir. Demokrasi için mücadele ve ittifakları önemli. Ama bunlar, bizi egemen devletlerin kutsallıklarının bekçisi yapmamalıdır. Geçmişin bu yönlü pratikleri, tekrarlanmamalıdır.
Kongre salonundaki “Demokratik Cumhuriyet” pankartı, kafa karışıklığının göstergesi. Selahattin Demirtaş mahkemede “AKP’li bir bakanın İmralı’dan Erdoğan’ın referandumunu desteklemeleri için yazı getirdiğini” açıkladı. Gerçeğin halen kavranmaması çok garip. Yazık!
CHP de demokratik ittifak gücü müdür? Türkiye’de her olayın iki yönü var; Türke yönelik olanı ve Kürte yönelik yönü. Demokrasi Türk için ayrıdır, Kürt için ayrıdır. CHP demokrasi istiyor ama Kürt için olanı değil. Demokrasi Kürt için işlemeye başladığında, CHP ona düşmanlık yapıyor.
AKP-MHP ittifakı var, ama Kürtlere karşı, gerçek demokrasiye karşı, AKP-CHP ittifakı da vardır. Afrin’da o ittifak iş başındadır. Boş beklentilerin içine girmeyin, kötü yanılırsınız. HDP’de yeralıp CHP’nin devlet ırkçılığını reddetmeyen, kötü niyetlidir.
Afrin’i bırakın Menbic üzerinde ABD ile anlaşmayı dayatan, Kemalist uzmanlardır. Niye? Rus bağımlılığından, Kürt sorununun büyümesinden, NATO’suz, ABD’siz yapamayacaklarından korkuyorlar.
HDP, Kürt olayının devletlerin iç sorunu olmaktan çoktan çıktığını görmelidir. Güney ve Batı Kürdistan’ın, özel olarak Afrin’in durumu gözönündedir. Onlar, Kuzey sorununun doğrudan adıdır. Türk devlet azgınlığının nedeni, zaten bu değil midir?
Kürt emeğinin, Kürt kanının ürünü HDP, içi boş sol söylemin zemini olmamalıdır. Türk ırkçı-militarist milliyetçiliğini, meşru, haklı ve savunmacı Kürt yurtsever milliyetçiliğiyle bir tutan kafa, sol ya sağ, ahmak ve ırkçı bir kafadır.
Kürt sorununun mevcut aşaması, partilerin, parçaların güçlü dayanışmasını zorunlu kılıyor, hem de bağırırcasına. Ulusal birlik platformaları, günceldir. Adı üzerinde, Kürtler, Kürdistanlılar arasında birliktir. Türkle, Arapla ve Farsla, Kürt birliği kurulamaz. Onlarla da birlik olur, olmalı, ama dengi zeminde.
“Türkiye, YPG ile değil, ABD ile çatışıyor”
“YPG, ABD’nin askerleri”. Hüdapar’ın sözleri bunlar. Sadece PYD/YPG’yi değil tüm Kürt savaşçıları töhmet altında bırakan, Türk ordusunu aklayan sözler. Soralım: Kürtleri inkar eden, öldüren, ABD midir, Türk devleti midir? Kürtler kendilerine soykırım uygulayanı mı tercih etsinler?
Bölgenin karmaşıklığı gözönünde. İlişki, ittifak, uşaklık, satma ve satılma içiçe. Biri hızla diğerine dönüşebiliyor. Hepsi de olabilir. İnsan öngörülerde bulunabilir, ama yarının farazi sonucuyla bugün mahkum edebilir mi?
Soralım: Kudüs imamı Hüseyin’i biliyor olmalısınız. Hitler’le kan kardeşti. Neden onu mahkum etmiyorsunuz? Kudüs için gösteri yapabilirsiniz. Lafa gelince Kürdüz diyorsunuz. Afrin için gösteri daha elzem değil midir? Türk ordusunun saldırısını mahkum etmeyenin, dini imanı mı kalır? Garip dünya. Tetikçi siyasetçi olursa, bunları söyler... Daha neler göreceğiz neler!
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)