Dersim’in feryadına giden Şeyh Abdurrahim ve 1937 Bismil Olayı-8
7. Dersim’e giden gurupta kimler vardı ve Yüzbaşı Ziya kim idi?
Bu hadiseyle ilgili en çok tartışılan ve merak edilen bazı sorular ise; mevzubahis gurubun esasen kaç kişiden oluştuğu, bunların açık kimlikleri ya da mahlas adlarının ne olduğu, kimlerin öldürüldüğü ve kimlerin sağ kurtulabildiğine dairdir. Gerek dönemin yazılı basınında ve gerekse de yerel kaynaklarda bu tür sorulara verilen cevaplar farklılık arz etmektedir.
Türk basınında yayımlanan haberlere göre, gurup içerisinde en fazla tanınan şahsiyetler Şeyh Said’in kardeşi Abdurrahim, Şeyh Fahri’nin kardeşi Şeyh Misbah, Cemil Seyda, Savurlu Hüseyin, Balıkkesirli Ziya ve diğer arkadaşları varmış…[1] Gazetelerin yazdığına göre; şiddetli bir çatışmadan sonra Abdurrahim, Misbah, Savurlu Hüseyin ve Cemil Seyda öldürülmüş, Ziya teslim olmuş ve diğer üç kişi de kaçmış. Öldürülenlerin üzerinde silahla birlikte nüfuz cüzdanları, yolculuk vesikaları ve bazı beyannameler bulunmuştur.[2]
Yerel tanıklardan Mîrqulya köyünden Şeyh Salih’in anlatımına göre gurup, Şeyh Abdurrahim ve on iki arkadaşından ibaretti. Devamında da Yüzbaşı Ziya’nın söylediklerine dayandırarak gurupta yer alan bazı şahısların isimlerini şöyle sıralıyor:
“Şeyh Abdurrahim Efendi, Bukarki şeylerinden Cemil Seyda, Seyithan’ın oğlu Selahaddin, Mardin Savur’dan Ali Bey, Şeyh Misbah ve Serreş.”[3]
Kürd kültüründe birçok olayda görüldüğü gibi, bu olayı da kılam şeklinde dile getirip kayda geçiren dengbêj Kanireşli (Karlıovalı) Sıdık’ın aktarımına göre, gurup toplam olarak on üç (13) kişiden ibaretmiş. Feyzi Bilgin’in aktarımına göre gurupta; Şeyh Abdurrahim, Silvanlı Şeyh Misbah, Liceli Cemil Seyda, Liceli Halid Şerif, Lice Têleti köyünden A. Samed, yine Lice’den Mehmedê Xeto, Muş’lu Seyidhanoğlu Selahaddin ve Hilmi Bey, Savurlu yüzbaşı Hüseyin, Mardinli Yüzbaşı Ali Bey ve Yüzbaşı Mustafa, Mardin Bağustan köyünden Serreş, Palulu Hasan Ağa, Yüzbaşı Ziya, Hacı Tayip, Silêmanê Selîkê Barî ve adı tespit edilemeyen diğer bir kişi olmak üzere toplam 18 kişi varmış.[4] Mahmud Yeşil de, Feyzi Bilgin’in verdiği isim listesine pek yakın bir liste sunarak Şeyh Abdurrahim de dahil gurupta toplan 17 kişinin olduğunu yazar.[5] Bamıtnê Köyünden Mele Yusuf’un Ankara Elmadağı’nda dostlar cemaatinde tanıdığı ve o dönem olay nedeniyle görev almış ve daha sonra takavut olmuş bir yüzbaşının söylediklerinden hareketle, gurubun toplam on dört (14) kişiden oluştuğu, resmi söylemde “14’ler hadisesi” olarak adlandırıldığını aktarır. Yukarıda aktarılan bilgileri ve yerelde edindiğim diğer bilgileri de göz önünde bulundurarak naçizane düşünceme göre de gurupta toplam 13-14 kişi vardı.
O zamanın gazetelerinden birinin aktardığına göre; bunlardan dört kişi öldürülmüş ve üç kişi kaçmış. Aşağı Salat köyü bölgesindeki çatışmada Faruk isimli çavuş yaralanmış ve Zülküf isimli bir jandarma da öldürülmüş. Bu operasyonda görevlendirilmiş idari ve askeri personel ise; Diyarbakır Vali vekili Kazım Demirer, müfreze komutanı Binbaşı Hamdi, Merkez bölük komutanı Yüzbaşı Hulusi, Bismil Jandarma komutanı Yüzbaşı Salih, Sinan nahiye müdürü Hakkı Bey, Diyarbakır Merkez Karakol komutanı Faruk, Göçmen Nasuh, jandarma ve köy milisleri yer almıştır.[6]
Bu guruptan sağ kurtulanlar; mahlas ismi Serreş olan Mardin Bağustan köyünden Mehmed Ali ve gazetelerde ismi Balıkkesirli kaçak Ziya olarak geçen Yüzbaşı Ziya’dır. Serreş, Güney Kürdistan’da gazeteci olan Davut Baxistanî’nin babasıdır. Yaralı yakalanan Serreş, Diyarbakır İçkale’deki hapishanede tutukluyken 1948’de bir yolunu bulup kaçtı ve Hat’tın öte tarafına geçti. Arkadaşlarını ihbar eden Yüzbaşı Ziya ise, gerçek adı Yıldırım Ziya Belnetepe olup devletin görevli ajanı olarak gurubun içerisinde yer almış.
Olayla ilgilenen Kürdlerin büyük çoğunluğu tarafından söylenene göre Yüzbaşı Ziya; kimilerine göre Dersimli, kimilerine göre Bitlisli ve kimilerine göre de Malatyalı bir Kürd olup komutanı olduğu karakolun on jandarmasını öldürmüş ve kaçıp Hat’ın öte tarafına geçerek orada Kürd siyasi kadrolarıyla tanışıp harekete katılmış. Son Posta gazetesinin yazdığına göre ise, Ziya aslen Balıkkesirli’dir.[7] Mevzubahis gurubun teşkilatlanması için ilk toplantı Şam’da olmuş. “Şam’da yapılan bu toplantıya katılanlardan biri de Ziya’dır ve Şeyh Abdurrahim Ziya’yı bu toplantıda tanımış. Ziya’yı Şam’dan Bahikê’ye gönderiyorlar ve orada bir müddet Mehmed Cemil Paşa’nın evinde kalıyor.”[8]
Daha orada iken bazı Kürd kadroları Ziya’nın pek tanınmadığını, şüpheli biri olduğunu söylemelerine rağmen, bu iddia üzerinde yeterince durulmaz, konuya dair ortak bir karar da alınmaz ve sonunda Ziya’da guruba dahil edilir. Söylendiğine göre yaklaşık otuz küsür kişiden oluşan gurup henüz Halep’te iken, Yüzbaşı Ziya’dan kaynaklı tartışmalar nedeniyle yarıdan fazlası ana guruptan ayrılıp başka bir istikamet izlerler. Gurubun lideri konumundaki Şeyh Abdurrahim, arkadaşlarının ikazını ve itirazını gereğince dikkate almadığı için, 17 Temmuz 1937’de Bismil Salat köyü civarlarında canlarıyla büyük bir bedel ödediler.
Dönemin siyasi iktidarının tek tip gazetelerinde yazılana göre; Yüzbaşı Ziya, aslen Balıkkesirlidir. Mahkemesi nedeniyle amirleri onu trenle Diyarbakır’a doğru göndermişler ancak o Müslimi’ye istasyonunda inerek Hat’ın öte tarafına (Suriye’ye) kaçmış.[9] Dolayısıyla resmi söylem ve basında o “kaçak Ziya” olarak adlandırılır. Gerçek “ismi Yıldırım Ziya Belnetepe’dir, 1319 (1903) yılında İzmit’te doğmuş ve babası Mehmet Tenziloğlu’dur.”[10] Deşifre olup kimliğinin açığa çıkmaması amacıyla, olay nedeniyle kendisine bir buçuk yıllık ceza verilmiş ancak çıkartılan hususi bir kanunla cezası TBMM tarafından affedilmiş. Adliye Encümeni mazbatasında Yüzbaşı Yıldırım Ziya’nın cezasının affedilmesinin dair “Yüksek Reisliğe” gönderilen teklifte:
“Yüzbaşı Yıldırım Ziya Belentepe tarafından takdim olunup Arzuhal encümenine havale edilen dilekçede yaptığı hizmetlere mukabil mahkûm bulunduğu ceza ile maznun (sanık) bulunduğu suçlarının affı istirham olunmuş ve Millî Müdafaa vekâletinden Arzuhal encümenine gönderilen iki kıta tezkerede ise mumaileyhin (adı geçenin) vatanî hizmetleri zikredilmiştir.
Arzuhal encümeni Millî Müdafaa vekâletinin cevabî tezkerelerine ve merbutatına (ekli ve bağlı şeyler) nazaran mumaileyhi Yüksek Meclisin affına mazhar olmağa lâyık görerek dahilî nizamnamenin 54ncü maddesi mucibince keyfiyeti bir mazbata ile Encümenimize inha etmiştir.
Adliye ve Millî Müdafaa vekillerinin huzurlarile yapılan tedkikat neticesinde Yıldırım Ziya Belentepe’nin Yedinci kolordu askerî mahkemesinin 130 esas ve 230 karar sayılı ve 20 ikinci kânun 1937 günlü karar ile bir sene altı ay ve 20 gün hapsine ve ordudan ihraç cezalarına mahkûm bulunduğu ve bu kararın katiyet kesbettiği (kazandığı) ve ölüme sebebiyet vermek ve yabancı memlekete kaçmak ve usulsüz şikâyette bulunmak suçlarından dolayı da hakkında takibat yapılmakta olduğu anlaşılmıştır.
Keyfiyet müzakere edilerek Millî Müdafaa vekâletinin tezkerelerindeki mucib sebeplere ve Millî Müdafaa vekilinin şifahî izahatına binaen Arzuhal encümeninin mumaileyhin affa lâyik olduğu yolundaki kanaatine Encümence de iştirak edilmiş ve bu babda bir kanun lâyihası tanzim olunmuştur.
Tanzim kılınan kanun lâyihası müstaceliyet teklif ile Umumî Heyetin tasvibine arzolunmak üzere Yüksek Reisliğe sunulur.”[11]
Affı tasvip edilen Yüzbaşı Yıldırım Ziya Belentepe’nin affına dair çıkartılan hususi kanunda şöyle yazar:
“Yüzbaşı Yıldırım Ziya Belentepe’nin mahkûm olduğu cezanın affı hakkında kanun lâyihası
Madde 1- İzmitli 319 doğumlu Mehmed Tenziloğlu Yüzbaşı Yıldırım Ziya Belentepe’nin mahkûm bulunduğu bir sene altı ay ve yirmi gün hapis ve ordudan ihraç cezası hukukî neticelere de şamil olmak üzere affedilmiştir.” [12]
Affedilmesine dair kanunun çıkartılmasıyla birlikte görevine iade edilmiş ve yaklaşık iki yıl daha çalıştıktan sonra, 9 Aralık 1940’ta takavut edilmiştir.
Sonuç olarak, dönemin Milli Savunma Bakanlığı’nın böyle bir şahsın affının gerekliliğine dair tezkeresi ve bizatihi bakanın kendisinin mevzubahis şahısla ilgili şifahi izahatı, ne derece önemli ve özel bir görev başardığının kanıtıdır. Buda bize şunu gösteriyor ki Yıldırım Ziya, baştan beri özel olarak görevlendirilip Suriye’ye yani Hat’ın öte tarafına geçmiş. Yeni başlayan Dersim Kürd ulusal hareketine dair Xoybûn partisinin tutumunu ve girişimlerini izlemek üzere Kürd milliyetçi kadrolarıyla ilişki kurmuş. Bir kısm Kürd kadrolarının itirazına rağmen, kurguladığı hikayeyle diğer bir kısmını kendine inandırarak içlerinde yer edinmiş ve sonuçta önemli bir gurup lider kadronun öldürülmesini sağlamıştır. Bu olay tarihimizde yaşanan trajik olaylar zincirine yeni bir halka olarak eklenmiştir.
Benzer durumların tekerrür etmemesi için, yakın tarihimizde yaşanmış bu ve benzeri olayların aydınlatılması oldukça önemlidir. Şüphesiz okumuş olduğunuz bu yazı olayla ilgili ilk ve tek yazı değildir, bu konuda yazılmış bazı şeyler vardır ama birçok yanlış ve boşluk içermektedir. Bu olayla ilgili dizi yazımın son ve sekizinci halkası olan bu makaleyle, yerel ve yazılı kaynaklara dayanarak bu katliamı biraz daha aydınlatmaya çalıştım.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
[1] Son Posta, 18 Temmuz 1937, s. 3
[2] Haber, 18 Temmuz 1937, s. 4
[3] Şêx Salihê Mîrqulyan (1922-2006), qeydê videoyî, 19.07.2000
[4] Feyzi Bilgin (Abdurrahimoğlu), Yakılan Şeyh, Ekovizyon Yayıncılık, 2006, r. 264-265
[5] Mehmûd Yeşîl, Desteyek ji Çîroka Jiyan Min, Doz Yayınları, İstanbul, 2009, r. 56
[6] Tan, 18 Temmuz 1937, s. 11
[7] Son Posta, 18 Temmuz 1937, s. 3
[8] Tan, 18 Temmuz 1937, s. 11
[9] Son Telgraf, 18 Temmuz 1937, s. 2
[10] T. C. Resmî Gazete, Yüzbaşı Yıldırım Ziya Belentepe’nin mahkûm olduğu cezanın affı hakkında kanun, Kanun no: 3532 Kabul tarihi: 29/6/1938, s.10303
[11] T. B. M. M. Adliye Encümeni, Esas No. 5/69, Karar No. 67, 28-VI- 1938
[12] T. B. M. M. Zabıt Ceridesi, Cild 26, s. 189