Şeyh Said, Pîran Olayı ve 1925 Kürd Milli Ayaklanması-2
Geçen yazıda kaldığımız yerden devam edeceğiz. Şeyh Said ve beraberindekiler 27.12.1925 tarihinde Hınıs’tan ayrıldıktan sonra, kararlaştırıldığı gibi 4 Ocak 1925’te Tekman’ın Kırıkhan köyünde bölgedeki örgüt üyeleri, kanaat önderleri, aşiret liderleri ve ulemayla birlikte bir toplantı düzenlerler. Bu toplantıda Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza’nın Diyarbekir, Halep ve İstanbul’a uzanan bir seyahat sonucu kurduğu temaslar, özellikle İstanbul’da Seyyid Abdülkadir’le yaptığı görüşmeler sonucu edindiği bilgiler ve getirdiği mesajlar hakkında yeniden bir değerlendirme yapılarak, genel bir başkaldırı amacı doğrultusunda örgütleme ve propaganda çalışmalarını hızlandırarak sürdürme kararı alınır.
Oradan Kanireş’e, Melekan’a ve Çan’da Şeyh Mustafa’yı ziyaret ettikten sonra 12 Ocak’ta Çapakçur’a giderler. Çapakçur’dan Sımsor köyüne giderek bölgenin ileri gelenleriyle geniş katılımlı bir toplantı yapıldıktan sonra Darahênî’ye geçerler ve oradan da Lice’ye yönelerek yaklaşık 200-300 kişilik bir gurupla birlikte 21 Ocak’ta Lice’ye varırlar. Lice’de iken Kürdistan İstiklal Komitesi’nin Diyarbekir şubesiyle temas kurulur. Liceli Mele Halid’in Şeyh Said’in sekreteri olan Fehmi Bilal’den aktardığına göre, Dr. Fuad başkanlığında örgütün Diyarbekir şubesi yönetiminin yaptığı değerlendirme ve aldığı karar doğrultusunda; silahlı unsurların da içinde bulunduğu bu tarz kitlesel propaganda zamanının henüz gelmediği, bir provokasyon olabileceği uyarısı üzerine, Şeyh Said beraberindekilerin bir kısmını başka taraflara yönlendirirken kendisi de yanında kalanlarla birlikte daha tenha bir alana çekilmek üzere, önce Hêne’ye ve oradan da halkın isteği ve davet üzerine Pîran’da (Dicle’de) bulunan kardeşi Şeyh Abdurrahim’in yanına gider.[1] O zaman Pîran bir köy idi ve Gêl (Eğil) nahiyesine bağlıydı.
Şeyh Said beraberindeki cemaatle birlikte Pîran’da iken, resmi kayıtlara göre 13 Şubat 1925’te Diyarbekir jandarmasından bir müfreze, kardeşi Şeyh Abdurrahim’in kapısına dayanarak, cemaatte bulunan iki mahkûmun kendilerine teslim edilmesini isterler. Bu durum Şeyh Said’e bildirildiğinde, olayın bir provokasyon koktuğunu farkeder ve kardeşi aracılığıyla gelen jandarma mülazımına; kültürümüz ve geleneklerimiz gereğince cemaat içerisinden kimseyi yakalayıp size teslim edemeyiz, müsaade edin birkaç saat sonra buradan ayrılacağım ve siz de istediğiniz mahkûmları yakalarsınız. Bu teklife olumsuz cevap veren jandarma müfrezesiyle aralarında çıkan arbede sonucu, Hasan Tahsin adındaki jandarma mülazımı öldürülür ve diğerleri de esir alınır. Kürd tarafından da Bakırmadenli mualim Fahri Efendi öldürülür. Bu olay üzerine halk galeyana gelir, bölgedeki diğer askeri birimler ve resmi kuruluşlara el koyar ve böylece 1925 Kürd Milli Ayaklanması, “belirlenen zamandan önce, yeterli hazırlıklar yapılmadan, gerekli destek sağlanamadan, maddiyat, silah ve cephane temin edilmeden başladı.”[2] Şeyh Said, artık sahada başlamış olan hareketin siyasi ve dini lideri konumundadır. Şeyh Said’in kendisi de Şark İstiklal Mahkemesinin sorusu üzerine diyor: “Vaka Pîran’da alevlendi, biz de düştük içine ve işe başladık.”[3] Pîran olayının gerçekleştiği zamanla ilgili, değişik kaynaklarda farlı tarihler de belirtilmektedir. Martin Van Bruinessene göre, “Pîran olayı 8 Şubat 1925’te gerçekleşmiş.”[4] Harekete katılan savaşçılardan biri olan Serdê köyünden Hasan Hişyar’a göre ise, olay 11 Şubat günü gerçekleşmiş.[5] Aslında bu olaydan önce de hareketi provoke etmek için birkaç olay daha olmuştu; 4 Eylül 1925’te gerçekleşen Beytüşşebap olayı, örgüt lideri Halit Bey ve Yusuf Ziya’nın tutuklanması, hareketin önemli kadrolarından olan Kolağası Kerem Bey ve Hesenanlı Halid Beye yönelik saldırılar vb. girişimler.
Bu aşamadan sonra, kitlesel ve silahlı bir başkaldırıya dönüşen hareket, kısa bir süre içerisinde Kürdistan’ın birçok yerleşim biriminde, il ve ilçesinde yayılarak kuzeyde Hêne, Licê, Gêl, Erxenî, Maden, Palo, Xarpêt, Siwêrek ve doğudan da Farqîn, Çebaxçûr, Muş, Hınıs, Varto gibi şehirler ve kırsaldaki pekçok yerleşim birimleri fazla bir direnişle karşılaşmadan geniş bir alan Kürd savaşçılarının eline geçti. Fakat bu başarı çeşitli nedenlerden dolayı Kuzey Kürdistan’ın tümünü kapsayacak bir şekilde genişleyemedi. Kürdistan’ın çok önemli ve stratejik bir şehri olan Diyarbekir vilayet merkezine, her ne kadar bir-iki savaşçı grup girdi ise de, en son 7-8 Mart tarihinde Hanili Salih Bey ve Şeyh Abdurrahim’in yönetiminde yapılan muhasara harekatı, Fransa’nın güneyden açtığı yol üzerinden gelen Türk destek kuvvetlerinin yetişmesiyle başarısız oldu. Kürd Milli Ayaklanmasının başarıya ulaşması için çok önemli ve stratejik bir konuma sahip olan Diyarbekir şehir merkezi ve Mardin bölgesi kontrol altına alınamadığı için, hedeflenen siyasi ve askeri amaca ulaşılamadı.
Diyarbekir muhasarasının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, Şeyh Said beraberindeki bir grup hareket sorumlusu ve liderleriyle birlikte Serhat bölgesinde Muş ve Varto tarafına çekildiler. Burada bölgedeki örgüt liderleri ve aşiret reislerinin iştirakiyle geniş katılımlı bir değerlendirme toplantısı yapılır. 11 Mart’ta Şeyh Ali Rıza ve Şeyh Abdullah kuvvetleri tarafından Gımgım (Varto) denetim altına alınır ancak yaklaşık iki hafta sonra tekrar hükümet güçlerinin kontrolüne geçer. Böylece Doğu ve Batı cephelerinde artarda alınan yenilgiler, daha önce harekete destek sözü veren meşayih ve aşiret reislerinin gerekli desteği ve katılımı sağlamaması üzerine, hareketin lider kadrosunun önemli bir kısmında başarısızlık ve umutsuzluk havasını oluşturur. Yapılan değerlendirme sonucu, İran’a geçip oradan hareketi sürdürme düşüncesi çoğunluk tarafından desteklenir. Onlarla beraber olan, bu karardan haberdar olan ve aynı zaman devletle birlikte çalışan Binbaşı Kasım, bir taraftan Şeyh Said’in de içinde bulunduğu grubu yönlendirmeye çalışırken diğer taraftan da durumu bölgedeki yetkili askeri komutan olan Osman Paşa’ya bildirir. 15 Nisan 1925 günü grup Çarbihur bölgesindeki Abdurrahman Paşa köprüsünden geçerken, Binbaşı Kasım ve adamları birden Şeyh Said ve yanındaki Şeyh Abdullah’ın önünü keserek geçişini engeller, silahını alır ve bir kuryeyle Osman Paşa’ya şöyle bir tezkire gönderir: Şeyh Said’i Abdurrahman Paşa köprüsü üzerinde tevkif ettim, en kısa sürede küçük bir askeri birliğin bize ulaşması gerekir.[6] Şeyh Said’in yakalanabileceği durumunun netleştiği günün gecesinde yani 14 Nisan 1925 tarihinde Kürdistan İstiklal Komitesi başkanı Cibranlı Halid Bey ve Yusuf Ziya da tutuklu bulundukları Bitlis’te infaz edilirler.
(Devam edecek.)
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
[1] Mela Xalid, Fehmî Firat Kî ye?, Kovara Bîr, Hejmar: 7, Havîna 2007, Dîyarbekir, r. 214
[2] Ekrem Cemîl Paşa, Muhtasar Hayatım, Brüksel Kürt Enstitüsü Yay., 1989, s. 60
[3] Şevket Beysanoğlu, Anıtlar ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi (Cumhuriyet Dönemi), Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, 2001, 3. Cilt, r. 963
[4] Martin Van Bruinessen, Ağa Şeyh ve Devlet (Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi), Özge Yayınları, r. 356; Robert Olson, Kürd Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı, Özge Yayınları, 1992, r. 144; Kasım Fırat, Röportaj, Dava, sayı: 8, 1990, r. 10
[5] Hasan Hişyar Serdî, Görüş ve Anılarım, Med Yayınları, İstanbul, 1994, r. 201
[6] Mahmut Akyürekli, Binbaşı Kasım’ın Hatıraları; Azadi, Şeyh Said Hakkındaki İfadeleri ve Cıbranlı Halit Bey’in Mektupları, Avesta Yayınalrı, İstanbul, 2020, r. 81