Kürdistan İstiklal ve İstihlas Komitesi Başkanı Cibranlı Halit Bey - 1

14-04-2023
Seîd Veroj
Etiketler Seîd Veroj Cibranlı Halit Bey Kürdistan İstiklal ve İstihlas Komitesi Kürdistan
A+ A-

Kürdistan İstiklal ve İstihlas Komitesi Başkanı Cibranlı Halit Bey 98 Yıl Önce 14 Nisan 1925’te Bitlis’te İnfaz Edildi- I


Geçen cuma günü yani 14 Nisan, Cibranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya Bey’in idamı üzerinden 98 yıl geçmesine rağmen henüz idam gerekçesi, idamlarına dair mahkeme kararı ve savunmaları açıklanmamış. Cumhuriyet’in yüzüncü yılında ve yeni bir seçim arifesinde, özellikle kuruluş dönemi ve daha sonrasında Cumhuriyet muktedirleri tarafından Kürdlere karşı gerçekleştirilen katliamları, sürgünleri, haksızlığı ve hukuksuzluğu sorgulamayı, faillerini ortaya çıkarmayı bir yana bırakalım, anayasanın tanıdığı özgürce bilgi edinme ve belgelere ulaşma hakkı dahi gereğince uygulanmamakta. Gerek Osmanlı yönetimi dönemine ve gerekse de Cumhuriyet dönemine ait Kürdlerle ilgili çok sayıda belge ve dosya halen de açıklanmamış ve karanlık sandıklarda gizlenmektedir. Bu yazı vesilesiyle tekrar hatırlatıp talep etmek üzere; Kürdlerle ilgili bütün arşivler araştırmacıların incelemesi için açılmalıdır, özellikle de Kürdistan İstiklal Komitesi liderleri Cibranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya’nın yargılanmalarıyla ilgili hazırlık ifadeleri ve mahkeme tutanakları ve gerekçeli kararı açıklanmalıdır.

İdam yıldönümü nedeniyle bu yazıda ağırlıklı olarak Kürdistan İstiklal Komitesi lideri Cibranlı Halit Bey’den bahsetmeye çalışacağım. Cibranlı Halit, 1882 yılında Muş’un Varto (Gimgim) ilçesinde doğmuş, babası Mahmut Selim Bey ve annesi de Bingöl’ün Solhan ilçesine bağlı Melekan köyünden Mele Mehmed’in kızı Halime Hanım’dır. Şeyh Said’in annesi Gulê Hanım da Mele Mehmed’in kızıdır ve dolayısıyla Halit Bey ve Şeyh Said teyze çocukları idi. Yeğeni M. Emin Sever’in henüz yayınlanmamış eserinde yazdığına göre, Mahmut Selim Bey, Cibran aşiret reisleri olan Süvar ailesinin (Mala Siwêr) Halil Ağa kolundan olup, Yarbay rütbesinde 2. Cibran aşiret alayı komutanı idi. Cibran aşireti; Bingöl’ün Sancak nahiyesinden (4-5 köy) başlar, Karlıova’nın ve Varto’nun suni köylerini, Muş’un kuzeyinde, Bulanık’ın batısı, Hınıs’ın güneyindeki bazı köyleri kapsayan geniş bir alana yayılmıştır.

Mahmut oğlu Halit, ilköğrenimini aile çevresindeki ulemadan ve bölgedeki Kürdistan medreselerinde tamamlamış. Ondan sonra eğitimini sürdürmek için, 1892 yılında Aşiret Mektebi’ne kaydı yapılmış. Aşiret Mektebi, 1891 yılında Sultan Abdülhamit’in emriyle İstanbul’da kurulmuştu. Elbette ki bu okulların bir kuruluş amacı vardı ve Sultan Abdülhamit genel olarak bu okullar vasıtasıyla; Panislamist siyasetini Müslüman Osmanlı unsurları arasında yaymak, Hamidiye Alayları için geleceğin subay kadrosunu yetiştirmek, bu okullarda okuyan-yetişen aşiret çocuklarına geleneksel ilişkilerin ütesinde bürokrasi çarkını tanıtmak ve onları bu sistem içerisine çekmek, olası aşiret başkaldırılarına karşı  bir tedbir mahiyetinde çocuklarını bu okul vasıtasıyla İstanbul’da rehin olarak tutmak gibi temel amaçlar güdülmekteydi. Bu okul sadece Kürd çocukları için açılmamıştı, dört yıllık süre boyunca sadece 21 Kürd öğrencinin kaydı yapılmış, diğer öğrencilerin çoğu genelde Arap, Arnavut vd. milletlerdendi.

Aşiret Mektebi’ne Cibran aşiretinden üç öğrencinin kaydı yapılmış: “Halit, Kasım ve Mehmed Şerif.”[1] Halit 1896 yılında Aşiret Mektebi’nden iyi bir dereceyle mezun olur. “Aşiret Mektebi’nden iyi bir dereceyle mezun olduktan sonra, Yıldız Mekteb-i Harbiye’ye kaydı yapılmış. 1902 yılında yaver yüzbaşı rütbesiyle Harbiye’den mezun olmuş.”[2] Anadili Kürdçeyle birlikte Osmanlıca, Farsça, Arapça ve Fransızca dillerini biliyordu. Harbiye’den mezun olduktan sonra, Cibran aşiret alayları başında Filistin Cephesine gönderilir.  Yaklaşık on yıl boyunca Cerablus, Yemen, Hama ve Humus gibi vilayetlerde görev yaptıktan sonra, babasının vefatı nedeniyle 1912-1913 yıllarında Varto’ya (Gımgım’e) dönmüş ve binbaşı rütbesiyle babasının yerine ikinci Cibran aşiret alayı komutanlığına getirilmiş. Birinci Dünya Savaşı başlamadan evvel aslen Bitlisli olan Gımgım malmüdürünün kızı Gülendam hanımla evlenmiş ve yaklaşık bir yıl sonra hanımı doğum esnasında bebekle birlikte vefat etmiştir. Eşinin vefatından sonra Halit Bey, ikinci evliliğini Hınıs’tan Mahmud Ağa’nın kızı Nafiye Hanım’la yapar ve bu evlilikten Mahmut ve İbrahim adında iki erkek çocukları olur.

“Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, Gımgım’deki Cibran Süvari Alayı’nın komutanı olur ve ondan sonra da tüm Cibran askeri birlikleri onun komutanlığı altında birleştirilir”[3] O sorumlu olduğu alanda Cibran aşiret alaylarıyla diğer Kürd milis kuvvetleri arasında hiç ayrım yapmaz. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından kısa bir müddet sonra Serhat bölgesindeki Osmanlı ordusu Rusya kuvvetlerinin saldırılarına karşı hezimete uğrayarak geri çekilir ve Kürdistan’ın serhat bölgesinin büyük bir bölümü Rus kuvvetlerinin denetimine geçer. “Halit Bey Miralayı rütbesiyle birinci Cibran aşiret alayı komutanı Binbaşı İbrahim Bey’in oğlu Reşit Bey’le ve üçüncü Cibran aşiret alayı komutanı Binbaşı Maksûdî Halit Bey’le ve dördüncü Cibran aşiret alayı kumandanı Binbaşı Selim Fazlı Bey ve diğer milis güçlerle beraber Rusya’ya karşı çatışmayı sürdürürler. Bu savaştaki askeri kabiliyeti ve cesareti, ordu komutanı ve diğer bütün cephe arkadaşları tarafından takdir edilmiştir.”[4] Ancak Rusya askeri kuvvetlerine karşı direnişleri başarıya ulaşmaz, 1915 yılının sonlarında geri çekilmek zorunda kalırlar ve aileleriyle birlikte Çapakçur’a (Bingöl’e) doğru çekilirler ve oradan da Palu’ ya giderek geçici olarak Sekrat köyüne yerleşirler.

Halit Bey Ermeni tehciri esnasında, Gımgım ve Muş’ta çok sayıda Ermeni’yi katliamdan kurtarmış. 1916’da görevli olarak Suriye ve İran cephesine gönderilir. 17 Ekim 1917 Bolşevik devrimiyle birlikte, Rusya askeri kuvvetlerini bölgeden çeker. Ondan yaklaşık bir yıl sonra da Ekim 1918’de savaşın sona ermesiyle birlikte, “Halit Bey, Palu’da bulunan ailelerini de alarak tekrar bölgelerine geri dönerler. Dönüş esnasında yaygınlaşan kolera hastalığı nedeniyle eşi Nafiye Hanım, Palu’nun Çanakçı köyünde hastalık nedeniyle ölür. Halit Bey 1918’de Gımgım’e yerleştikten sonra, üçüncü evliliğini Bulanık’tan Hatice Hanım’la yapar ki bu son hanımı aslen Çerkez olup Simo beylerinden idi.”[5]

İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte Kürd toplumu, ilk etapta kültürel düzeyde de olsa modern bir örgütlenme dönemine girmişti. Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti, Kürd Neşri Maarif Cemiyeti ve 1912’de kurulan Hêvî Cemiyeti bu dönemde kurulmuş ilk örgütlerdendi. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, dönemin siyasi muktedirleri olan İttihat ve Terakki yöneticileri tarafından bütün Kürd cemiyetlerinin örgütsel çalışmaları durdurulmuştu. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması, Osmanlı bünyesindeki Müslüman unsurlar açısından yeni bir siyasi durum ortaya çıkartı. Bu koşullarda İstanbul’da bulunan Kürd aydınları, aristokratları ve ulemasının katılımıyla Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) bünyesinde yeniden örgütlenmeye başlarlar. KTC’nin kurulmasından kısa bir süre sonra, birçok emekli ya da muvazzaf Kürd subayı gibi Cibranlı Halit Bey de cemiyete üye olur ve bölgedeki faaliyetlerine katılır. 19 Temmuz 1919’da yayınlanan Kurdistan dergisinin 11. sayısında yapılan açıklamaya göre, “Varto’da cemiyetin bir şubesinin açıldığı ve civarlarda da açılması için gerekli girişimlerde bulunulduğu belirtilmektedir.[6] Kürdistan dergisinin haftalık bir yayın olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, KTC’nin Varto şubesinin Temmuz’un başlarında açıldığını söyleyebiliriz.

Halit Bey inançlı bir Kürd milletperveri idi, aynı zamanda Kürd kültürüne, diline ve adetlerine bağlıydı. Binbaşı Cibranlı Kasım’a gönderdiği bir mektubunda: “Millet ve din meselesinde hiç kimsenin mazeretini kabul etmem. Tutuğum yol doğrudur, benim yanımda ikiyüzlülük ve dalkavukluk yoktur. Milletim ve dinim uğurunda başım feda olsun.”[7] diyerek inanç ve kararlılığını açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu süreçte KTC bünyesinde yürüttüğü siyasi çalışmaların yanı sıra kültürel faaliyetleri de ihmal etmez. “Bölgede dolaşarak halka öğütlerde bulunur; sürekli ulusal giysilerini giymelerini, Kürdçe okuyup yazmalarını söylerdi. Bunun içinde sürekli bölgeyi gezerek köylerde halka Ahmedê Xanî’nin Nûbihara Piçûkan ve Mem û Zîn adlı eserleri ile Mele Ahmedê Cizîrî’nin Divan’ını dağıtırdı.”[8]

Cibranlı Halit Bey yaşamı boyunca bir dava adamıydı, mal, mülk ve mevkie önem vermemiş. Öyle ki davası uğruna canını da feda etmiş ve hiçbir zaman düşmanına boyun eğmemiştir. Geçmişte Gımgım Belediye başkanlığı da yapmış olan Abdülbari Han’ın aktarımına göre: Halit Bey toplumsal ilişkilerde tarafsızdı, bütün toplumsal gruplara ve kesimlere gerekli önem ve kıymeti verirdi, özellikle bölgedeki Sunni ve Alevi Kürd aşiretleri arasında güvenilir bir köprü konumundaydı, her iki taraf arasında meydana gelen sorunları çözmek için çok çaba harcamış. Bu nedenle bölgedeki Sunni aşiretleri de Alevi aşiretleri de ona çok kıymet verirdi, iki tarafın aşiret liderleri ve ileri gelenleri de Halit Bey’e çok güvenirdi. Öyle ki Halit Bey savaş sürecinde İran cephesinden döndüğünde, evleri yıkılmış olduğu için bir müddet Avdelî, Kımsorî ve Kılawsî Alevi aşiretleri içinde İsmailê Seyidxan’ın misafiri olarak kalır. Kürd aşiretleri arasındaki sorunları çözebilmek için onlarla iyi ve sıcak ilişkiler geliştirir, öyle ki Alevi ve Sunni genç oğlan ve kızları birbiriyle evlendirir.[9]   

Halit Bey Gımgım’de bu tür toplumsal ve kültürel faaliyetleri yürütürken, mücadelenin siyasal boyutunun geliştirilmesi gerekliliğinin de farkındadır. Bu amaçla bölgenin ileri gelen aşiretleriyle bir toplantı yapar ve toplantıda alınan karar gereğince Erzurum’da bulunan siyasi misyonlarla ilişki geliştirmek üzere tayinini Erzurum’a yaptırır. Çünkü o zaman Erzurum, Kürdistan’nın önemli bir siyasi ve ekonomik merkeziydi, aynı zamanda Rusya gibi büyük bir devletle sınırdaştı. Halit Bey 1919’da Erzurum’da bulunan 9. orduda alay komutanı olarak göreve başlar.

Bir sonraki yazıda KTC’nin kapatılması ve Erzurum’da illegal olarak Kürdistan İstiklal Komitesi’nin kurulmasından bahsedeceğiz…

Devam edecek...

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 



[1] M. Emin Sever, Henüz yayınlanmamış çalışması.

[2] Tahsin Sever, Serokê Komîteya Îstîklala Kurdistanê (Azadî) Mîralay Xalid Begê Cibrî, Kovara Bîr, Jimar: 7, Diyarbakır, Havîn 2007, r. 15

[3] Tahsin Sever, Age., r. 16

[4] M. Emin Sever, Age.

[5] M. Emin Sever, Age.

[6] Kurdistan, Eded: 11, 19 Temmuz 1335 (19 Temmuz 1919

[7] Mahmut Akyürekli, Binbaşi Kasım’ın Hatıraları, Avesta Yayınları, İstanbul, 2020, r. 48

[8] Kürt Siyaset Tarihi, Peri Yayınları, Üçüncü Baskı, İstanbul 1998, r. 116

[9] Abdulbari Han (Kevneserokê Şarederîya Gimgimê), Ji Konferansa Dîyarbekirê, 03.05.2015

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli
 

Son paylaşılanlar

Foto: İsmet Yüce

Asimilasyon sistemi: Pogrom

Tanımlama olarak genel durum ve yapılma amacına bakıldığında, etnik soykırım veya sürgün amaçlı olduğu düşünüldüğünde pogrom kavramı en yakını olarak görülebilir.