Rûdaw neden Webby Ödülüne layık görüldü?
Bir defasında arkadaşlarımdan biri sohbet esnasında bana "Uzun süredir Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşıyorsun ne işin var bir Kürt televizyonunda? Neden Amerikan ve Avrupa merkezli bir medya kuruluşlarında çalışmıyorsun?" diye sordu. Ben de ona Rûdaw’ın yapabildiklerini çoğu medyanın başaramadığını söyledim.
Uluslararası Webby Ödülü'nün kazanılması ve Rûdaw seyircilerinin Korowai belgeseline verdiği destek bunu kanıtlıyor. Webby Ödülleri Başkanı Claire Graves, bu yıl ödüle 70 ülkeden 13 bin oyuncu, film ve belgeselin kendilerine başvuruda bulunduğunu duyurdu. Hepsi bu ödülü kazanmak için çaba harcadı ancak kazanan Rûdaw oldu. Ve daha on binlerce kişi sadece Webby ile isminin anılmasını umuyordu. Korowai belgeseli yılın en iyilerinden biri olarak ödüllendirildi.
Korowai belgeseli doğrudan bir CNN yapıtı ile yarıştı ve nihayetinde yarışı önde bitirerek ödülü alamaya hak kazandı. Yine Bloomberg'de yayınlanan başka bir çalışma Korowai belgeseliyle yarış içerisindeydi. Fakat Korowai, Bloomberg'i de geride bırakarak ödülü aldı. Bu küresel ajansların her birinin büyük bir bütçesi ve devasa bir insan kaynağı var ancak Webby jürilerinden birinin dediği gibi, "Webby'de yapılacak işler, ürünlerin sahibi olan ajansın itibarına göre değil, ürün ve içeriğe göre seçiliyor."
Korowai belgeselinin farklı boyutları, onu Webby’de yılın en iyi çalışmalarından biri haline getirdi ve Rûdaw’ın NASA, Google, Apple ve Netflix ile birlikte aynı törende ve aynı sahnede ödül almasına vesile oldu.
Jüri üyeleri, belgeselde temel antropolojik ilkelerin uygulandığına şahitlik etti. Kabile üyelerinin insan gibi tasvir edilmesine çok titizce yaklaşıldığı, "kültürsüz" ve "ilkel" gibi yakıştırmalardan kaçınıldığı, hikayelerinin olduğu gibi hassas bir şekilde anlatıldığı görüldü.
Örneğin neden kıyafet giymediklerini açıklıyoruz, rasyonelleştiriyoruz. Tıpkı orman dışındaki dünyada insanların coğrafi konumlarına göre farklı kültürlere, geleneklere, davranışlara ve kıyafetlere sahip olması gibi, onların da kendi kültürleri, gelenekleri ve kendilerine özgü sebepleri nedeniyle böyle olduklarını izleyiciye aktarıyoruz. Mesela dağlık bölgelerde yaşayan insanlar şalvar giyer, kuşak bağlar. Bu tarz giyim dağlara ve tepelere tırmanırken daha rahat olma ihtiyacından kaynaklanıyor. Yine çöl ve daha kurak coğrafyalarda insanlar beyaz ve geniş elbiseler giyer. Beyaz belki de güneş ışığını kestiği için tercih ediliyor. Giysinin genişliği de serinlik sağladığı için daha fazla kullanılıyor. Kaftan ve egal gibi kafaya takılanlar ise doğrudan güneşin sıcaklığından korunmak için tercih edilir.
Bu durum Korowailer için de aynı şeyi ifade ediyor. Bölgenin coğrafi yapısı ve iklimi kıyafet giymeyi gereksiz hale getiriyor. İçinde yaşadıkları orman her zaman nemli ve sıcak bir havaya sahip. Çok sayıda ağaç ve diken var, kumaş yapmak veya bulmak oldukça fazla zaman ve enerji gerektiriyor. Korowailer giysiye harcayacakları zamanı başka bir uğraşa harcıyor.
Webby Ödülü jüri üyeleri belgeselde kabilenin üyelerini izleyiciye nasıl tanıttığımıza şahit oldu. Onları olduğu gibi tanıtmaya çalıştık. Onların da herkes gibi sevindiklerini, üzüldüklerini, korkularını, soruları olduğunu, insanların nereden gelip nereye gittiğini merak ettiklerini, ölülerini gömdüklerini, evlendiklerini, güldüklerini, espriler yaptıklarını, bizim gibi çocukları olduğunu göstermeyi amaçladık. Nasıl yemek yediklerini, geçindiklerini, kadınlar ve erkekler arasındaki işbölümünü, müzik yaptıklarını gösterdik. Bir insanın kültürü olmadan nasıl müzik çalabilir?
Belgesele küresel bir perspektiften bakarsak, İngilizlerin ve Batılıların uzun yıllardır Üçüncü Dünya'ya girip bizlerin hikayelerini anlattığını görüyoruz. Bizim hakkımızda filmler yapıyorlar, kim olduğumuza, nasıl düşündüğümüze ve ne yaptığımıza ilişkin standartları belirliyorlar. Ancak Korowailer, Güney yarımküredeki bir yerli ulusun hikayesidir. Güney yarımküredeki bir halkın, başka bir halk hakkındaki anlayışıdır. Yani içeriğe bakmadan önce, belgeselin konseptinin kendisi sömürgecilikten etkilenen kültürü ve bilgi kaynakları üzerindeki tekeli kırma ve bu kaynakları çeşitlendirerek dünyanın bir bölgesinin diğer bir bölge üzerindeki tekelini kırma girişimidir.
1960'lardan bu yana Batı'da sömürgecilik sonrası bir düşünce akımı gelişti. Sömürgeciliği ve onun tüm boyutlarını yorumlayan, Eleştirel Tarih Teorisini (Critical Theory of History) geliştiren bir düşünce hareketi gelişti. Sömürgeci düşünce, gelişmiş Batı medeniyetinin tüm dünyaya ihraç edilmesi gerektiğine inanıyordu. Ancak Edward Said'in 1978 tarihli Oryantalizm kitabının yayımlanmasından sonra daha da gelişen post-kolonyal hareket topluma ve insanlık tarihine daha yakından ve daha derinlemesine bakmayı ve kültürel eşitlik temelinde neyin iyi neyin kötü olduğunu değerlendirmeyi gerektirdi.
1980'lerden bu yana, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da boyunduruk altındaki toplulukların üyelerinin kitapları ve yazıları giderek arttı. Fransız işgali altındaki Martinik'ten filozof François Fanon gibi biri, Cezayir Savaşı sırasında Fransa'ya asker olarak hizmet etmişti. Ancak savaşa gideceği geminin alt katında oturmayı kabul etmişti. Franz Fanon'un kitabı artık çoğu Amerikan üniversitesinde öğretiliyor ve yeni nesil Amerikalılara Batı kültürünün uzak bir adadaki bir kabilenin kültüründen başka bir şey olmadığı konusunda eğitim veriyor. Her ikisi de iki farklı hayat, toplum ve insan anlayışıdır. Üniversitelerde ve akademik merkezlerde, beyaz olmayan topluluklardan öğretmenleri işe alarak bilgiyi çeşitlendirmeye çalışıyorlar. Hatta bazı üniversitelerde beyaz olmayan öğretim üyelerinin sayısı için kota sistemleri bile bulunuyor. Sinemada çeşitliliğin sağlanması için filmlerde kimin nasıl yer alması gerektiği konusunda da sinema içi birçok tartışma yaşanıyor. Aynı durum sanat ve edebiyat için de geçerli. Jüri üyeleri, Korowai belgeselinin, üretim teknikleri, videografi ve içerik açısından bilgi kaynaklarının ve bilgi anlatımının çeşitlendirilmesine katkıda bulunacak bir girişim olduğuna açıkça inanıyorlar.
Korowai yalnız bir gazeteci ile birkaç meslektaşının ürünü değil. Korowai, Rûdaw’ın kolektif düşüncesinin ürünüdür. Rûdaw, küçük bir araba fabrikası gibidir. Bir fikir ilk olarak Rûdaw'ın kapısından girdikten sonra ekrana çıkana dek Rudaw'da yüzlerce yetenekli ve kreatif insanın katkısı ile güzelleştiriliyor ve düzeltiliyor. En nihayetinde en iyi ve en deneyimli medyanın bu konuda çalıştığı izleniminin ortaya çıktığını görebilirsiniz. Toplumun en iyilerini bir araya getiren bir kurumun da en iyisini yapması beklenir.
Rûdaw için küçük bir Amerika benzetmesi yapsam abartı olmaz. Amerika Birleşik Devletleri, iyi potansiyele sahip olduğuna inandığı kişilere her yıl uzun vadeli vize imkanı veriyor. Amerika Birleşik Devletleri'ne geldiklerinde hiçbir müdahale olmaksızın kendi alanlarında çalışıyorlar. Amerika Birleşik Devletleri onlara yalnızca uygun bir çalışma ortamı sağlıyor. Bu yüzden dünyanın en iyileri, en yeteneklileri çoğunlukla Amerika'dan çıkıyor. Rûdaw anladığım kadarıyla çalışma yeteneği olan ve yeteneklerini kullanmak isteyen herkese her zaman kapısı açık. Bu nedenle Rûdaw'da çalışanlar, iyi yeteneklerinin yanı sıra işlerini şevkle yapıyorlar. Bu düşünce Rûdaw’ın ve Korowai belgeselinin başarısının en büyük mayası de budur.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)