Bektaşi Tekkeleri ve Düşüncesi
Bektaşi felsefesi 14. yüzyılda da başlayarak Balkanlara görevli dervişler aracılığıyla ulaşmaya ve yer edinmeye başladı. Bilindiği gibi iki ana kolu olan düşüncenin Babagan kolu Balkanlar’da alan buldu. Dedegan kolu ise bölgede Batı Anadolu’da etkin oldu.
Babagan kolunda sufi düşüncesinin ağırlıklı olduğu genel kabul görüyor. Neredeyse dünyanın her yerinde bulunabilen Bektaşi örgütlenme ve felsefesi en köklü oluşumunu ana olarak Balkanlar’da buldu.
Asıl merkez ve düşüncenin yayılması, etkin olarak sürdürümü ise kendisini Arnavutluk’ta yerleştirdi. Başkent Tiran’da “Dünya Bektaşi Merkezi” var. Postu Baba Mondi, Edmond Brahimaj, Balım Sultan erkanı yürüten inanç önderi olarak devam ettiriyor.
Bunun dışında yüz civarında türbe, tekke ve zaviye bulunmaktadır. Öyleki rekor düzeyde istatistikle karşılaşılabilir. Tomar Dağındaki türbe dünyanın en yüksek yerdeki türbesi ünvanına sahip. Balkanlar’a daha erken ulaşan düşünce, Arnavutluk’ta 16. yüzyıldan itibaren yerleşmeye başladı. Bugün Arnavutluk nüfusunun kesin olmamakla birlikte yüzde 15-20’lik oranı Bektaşi ve kültürünü her anlamda ısrarla sürdürüyor. Bektaşi Yolu Babagan Kolu Arnavutluk’ta güçlü bir referansla bulunuyor.
En bilinen ve yolu yürüten ana türbeler ise; Güney’de, Baba Ali Postivan Tekkesi, Helvetiye Tekkesi, Kulmahmut, Abbas Ali ve Baba Ali Tomori, Berat; Zallit Tekkesi, Gjirokaster, 16. yüzyıl Melaniler Tekkesi, 1870’de yapılan Sarı Saltık Türbesi ve imgeler, benzerlerini Dersim Ocaklarında, Yarsan Ocaklarında ve Laliş Ezidi Merkezde görebilirsiniz. İlişki çok belirgin. Yol aynı Sürek güçlü.
Baba Mondi ve Sarı Saltık Türbesi Kartal yuvası Kruje’de bulunuyor. Bu tarihi kasabada birkaç tane türbe var. Derviş Hüseyin Dollmes türbesi kalenin içinde, yıkılmaya yüz tutmuş, ülkenin en eski türbelerinden birisi, şimdilerde yeniden restore ediliyor. 17. Yüzyıldan kalma klasik bir mimariye sahip. Sarı Saltık Türbesi 1967’de kapatılıyor ve 1991’de ancak tekrar açılabiliyor. Şu anda oldukça önemli bir ziyaretgah durumunda. Farklı bir biçimde buraya dilek için, elbiseler ve fotoğraflar bırakılıyor. Türbenin içerisinde bütün Arnavutluk türbelerinde olduğu gibi, mezarlar ve postlar bulunuyor.
Başka önemli bir tarihi referanslar ise ikinci dünya savaşında Baba ve Dervişler aktif olarak Nazi işgaline karşı verilen savaşa katılım göstermişler. Belge ve resimlerde geleneksel kıyafetleri ile gerilla savaşı yürüttükleri görülüyor. Savaş sonrası sosyalist sistemin yerleşmesi ile, her tür faaliyetleri yasaklanmış. Türbeler, zaviyeler ve tekkeler kapatılmış.
Sosyalist düşünce sisteminde bu tarza yer olmadığı gerekçesi ile dervişler yargılanıp hapse atılmış, sürgünlere gönderilmişler. Tekrar sistemin dağılmasından sonra 1991’de kurumlar işlerlik kazanmaya başlamış.
Arafta Kalmış Bir Yol
“Dünya Bektaşi Merkezi” Tiran’ın dağa yakın mahallesinde büyük ve ağaçlıklı yeşil bir alanında ortasında, devasa bir yapı, girişte görebileceğininiz en estetik Hz. Ali ve Hacı Bektaşı Veli anıtı ile karşılaşırsınız. Düzgün Baba Ocağı ve Laliş Merkezdekine benzer birer ateş- mum yakma yeri var. Merkezde büyük bir kütüphane, müze ve sergi salonu bulunuyor. Birinci katta ise oldukça büyük ve yüksek bir Cem odası yer alıyor. Merkezin müze girişinde “ortak hoşgörünün sembolü” yazısı ile kuruma Zerdüşti figürlerin olduğu plaket hediye edilmiş ve sergileniyor. Ezidilik gibi bir yol sürek oluşmuş. Ama yolda Zerdüşti imgeler çok güçlü Laliş ve Dersim Malatya Ocaklarında ki koçbaşı en önemli türbelerde, Sarı Saltık girişinde sizi karşılıyor. Hacı Bektaş güneş figürü yine ortak bir kabul olarak yerde karşınıza çıkıyor.
Baba Mondi meşgul olmasına rağmen, Bektaşi misafir var dendiği için dışarı çıktı. Konuştuk, bölgeyi biliyor. Alevilerin kurumlarını biliyor. Ocak adını sordu. Dersim ocaklarını biliyor, görüşmeyi kabul etti. Müze yeni dönem Bektaşi tarihi, yedi ozan figürleri, Bektaşi türbeleri ve dört yol tarifi; hakikat, şeriat, marifet ve tarikat açıklamaları, seçkin kütüphane. Arnavutluk’un ulaşılmaz dağlarında türbeler ve misafirhanede tavuz kuşlu duvar halısı.
Bektaşilik düşüncesi oldukça geniş bir alanda kendisini gösteriyor. Tekke, dergah veya kurum olarak tarihsel bakımdan birçok çoğrafyaya yayılmış. Mısır Bektaşi Babası Ahmed Siri Sarı Baba’dan Arnavutluk’un en batısı Sarı Saltuk Dergahına kadar uzandığı görülüyor.
Konuştuğumuz yerliler Bektaşilere onlar Bektaşi, ben müslümanım diye tarif ediyor. Merkezde ise bizdeki Bektaşilik tarzı gibi İslami figürler ve tarz hakim. Bu durum bir arada kalmayı, Araf’ı gösteriyor.
Takiyyesiz Alevilik, araftan çıkış
Duvarı Hacı Bektaş-ı Veli’den önce kim yürüttü? Ebu Müslim Horasani, Pir Seyid Rıza, Sultan Sahak, Ebul Vefa, Baba Tahir-i Uryan Alevi değil mi? Hakikatçiler, Rea Haq Pirleri, Kantarma Dedeleri, Adıyaman Ocak Pirleri, Alevi değil mi? Sanırım hepsi Yunus Emre’den, Hacı Bektaş-ı Veli’den, şu an düşüncedeki yol’a daha yakındırlar. Unutmayalım “yol bir sürek binbir.” Tarihi bilmeden yapılan yol takiyyeden kurtulamaz. Takiyye devrini tamamlayalım ki, süreklerimizi güçlü kılalım.
Yunus Emre de, Baba Tahir de, Adıyaman Ocak Pirleri de Alevidir. Yolları yolumuz, ikrarları ikrarımızdır.
“Bu derdin dermanı da SERENCAMNAME oluyor. Bunu okuyan veya haberi olupta bölgemizde Serçeşme' (Alevi, Kızılbaş, Yaresan, Kakaî..)'yi Kürd ve Kürdistanı belirtmeyenler niyetten bağımsız arafta kaldıkları bilinmelidir.” (Cemil Halis)
“İleri fikirli topluluklarından Tahtacılar”ın oturduğu bir köy bulunuyordu.
Lefteri itiraz edince, Tahtacıları tanırım ben. Yörük'tür bunlar, yani Rafızi'dir. Kürdler gibi, bunlar da Hıristiyanlara yakınlık duyarlar. Köye varınca, ne kadar haklı olduğum çıktı meydana. Rum olduğumu öğrenen bir ihtiyar da akşam yemeğine alakoydu. Oğlu da bizimle bir likte oturdu sofraya. Ama işin asıl tuhafı, kadınlar peçesiz hizmet ediyor ve rakı yerine şarap sunuyorlardı.’(Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya) Alevi Felsefesi Kendi Sistemi İle Yola Devam Etmeli
Alevi felsefesi oluşumu ve tarihsel süreci gereği toplumun ve doğanın ahengi, gelişmesi fikri ile bugünlere gelmiştir. Siyasi, sol sağ vb kavramlara ayrıca ihtiyacı yoktur. Kavram ve davranış kodları Kemalist sol düşünce ile boşa çıkarılmıştır. Tahtacı, Kürd veya Arab Alevileri çeşitli nedenlerle yok sayılarak dışlanmıştır.
Bunun sözde cumhuriyet sonrası yerleştiği, ittihatçı düşüncenin geliştirdiği bir biçim olduğu 1915 yılında bir Rum şahsiyetin tanıklığı ile anlatılmıştır. Demek ki Alevilik bu misinformation veya karşının oluşturduğu kodlarla gitmezse yolunu daha iyi bulacaktı.
Kolonyalistlerin egemen kültür oluşturma faaliyetleri çok yönlüdür. Kendi yazıp, yabancı isimlerle yayınlayanlar bile var. Örneğin Dr. Friç imzasıyla, kitap, yazı hazırlayan kişinin, Habil Adem takma adını kullanan bir İttihatçı olduğu bilinmektedir. Naci İsmail isimli bir Arnavut göçmenidir. Soyadı kanunundan sonra Pelister soyadını almıştır.
Aynı proje ile, Reya Heq Aleviler (Kızılbaşlar) ise Müslümanlığa asimile edilecek. Böylece, bu coğrafyada yaşayan herkes Türk olmuş olacak veya Türkleşmiş olacak. Bu ve bunun gibi asimile projeleri çeşitli dönem, çeşitli isimler adı altında yapılmıştır. Bunun bazı, önemli örnekleri burada belirtilmektedir.
Aleviler için Baha Said’e, 1926’da görev verilmiş, genelde Alevi toplumun yaşadığı bölgelere, özelde Alevi Kürdlerin yaşadığı bölgelere gönderilmiş, alan çalışmaları yaptırılmıştır. Dr Friç Kürd’leri Türk gösterme, Baha Said ise Alevileri Türk gösterme operasyonudur. İkisi de Osmanlı’nın son , cumhuriyetin ilk yılları teorisyenleridir. İkisinin de itici düşüncesi Türk milliyetçiliğidir. Baha Said’in laiklik teorisi bu çerçevede Alevi toplumuna karşı kullanılmış. Tekke ve Zaviyeler kanunu ile Alevi kurum ve cemxaneleri kapatılıp yasaklanmıştır. Fakat diyanet vb. kurumlarla egemen din , egemen millet oluşturulmuştur. Alevi tartışmalarında “şaman” kavramı ve benzerliği ilk kez Baha Said tarafından işlenmiş, bugün dahi birçok Alevi şahıs ve akademisyen-araştırmacı, Alevi pratiği ile hiç bir ilgisi olmayan bu bağı kullanmaktadır.
Yeni dönemde aynı proje; M. Tevfik Oytan, “Bektaşiliğin İçyüzü” kitabı ile sürdürülmüş, kitap 1945 yılında yazılmış, günümüzde Rea Haq ve Hakikatçiler dışında bütün Alevi Bektaşi topluluğu bu kitabın dilini ve pratiğini kullanıyor.
Böyle bir yazar yok. Oytan’ın kitabı Manipülasyon ve Alevi asimilasyonu için yazılmıştır. Güneş dil teorisinin Alevi düşüncesine yönelik operasyonudur. Alevi toplumunun tarihi felsefesi bu kitapla manipüle edilmiş, dili ve pratik sistemi bozulmuştur. Türklük ve Türk milleti ve vatanı vurgusu nerdeyse, Dr. Friç ve Baha Said ile aynıdır. Kitabın çeşitli yerlerinde ikinci ciltten bahsedilse de sonraları aynı kitaba 1947’de ek yapılmış yeni bir yayın olmamıştır. Bu isim ve referanslara bakıldığında asimilasyon hareketi yayını olduğu netleşmektedir.
Kaynak:
-How An Albanian Man Traces His Bektashi Root, Al Jazeera World Documentary
-Ayhan Aydın, Sarı Saltık Kimdi?
-ChatGPT ve Google BARD AI
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)