IKBY’de Süleymaniye çatlağı
Son dönemde Süleymaniye üzerinden yaşanan gelişmeler, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve hatta bölgesel denklemin ana konusu haline geldi. Öncelikle Duhok’ta yaşanan helikopter kazası, sonrasında ise Türkiye’nin Süleymaniye’ye giden uçaklara hava sahasını kapatmış ve Süleymaniye’ye yönelik uçuşları durdurmuştu. 8 Nisan’da ise Süleymaniye Havalimanı yakınlarında içerisinde Suriye’de ABD’nin desteğiyle kurulan PKK yapılanması Suriye Demokratik Güçleri (SDG) isimli örgütün lideri olarak bilinen Mazlum Abdi (Mazlum Kobani) ve 3 ABD askerinin bulunduğu bir konvoy SİHA tarafından hedef alınmış, ölen ya da yaralanan olmamıştı. Saldırıdan birkaç gün önce Türkiye’nin Süleymaniye’ye yönelik aldığı önlemler nedeniyle Türkiye tarafından gerçekleştirildiği iddia edilmiş, Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid, saldırı nedeniyle Türkiye’den özür beklediklerini dile getirmişti. Ancak Türkiye saldırıya dair bir açıklama yapmadı. Buna rağmen hem Iraklı hem ABD’li hem de Kürt yetkililer (özellikle KYB’li ve SDG’ye bağlı kişiler) Türkiye’yi bu konuda suçlamaya devam ediyor.
Ancak saldırıyı Türkiye’nin yapıp yapmadığından bağımsız olarak söz konusu saldırı, bölgede yeni bir denklem ve sürecin ortaya çıktığının net bir işareti. Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde yaptığı operasyonlar yeni değil. Ancak Celal Talabani sonrası büyük bir liderlik krizi ile karşı karşıya kalan KYB’nin bölgede attığı adımlar hem bölgesel hem de Kürt iç siyasetinde yeni bir süreci beraberinde getiriyor. KYB’nin 2019’daki kongresinde partide eşbaşkanlık sistemine geçilmişti. Ancak KYB’deki liderlik krizi bu kongre ile de son bulmamıştı. Eşbaşkanlık sistemi ile birlikte lider iki figür haline gelen Celal Talabani’nin oğlu Bafel Talabani ve Bafel Talabani’nin kuzeni Lahur Şeyh Cengi arasında yaşanan ve zaman zaman suikast ve zehirlenme vakalarına kadar ulaşan kriz, Lahur Şeyh Cengi’nin “şimdilik” elimine edilmesi ve Bafel Talabani’nin KYB içerisindeki tek lidere dönüşmesiyle en azından ötelenmişti. Nitekim Bafel Talabani’nin partide tek lider olarak kalması ile birlikte KYB’nin iç ve dış politikayı dönüştürücü adımlar attığı görülüyor. Nitekim Bafel ile yaşadığı rekabetin ardından partiden tasfiye edilen Lahur Şeyh Cengi’nin adamı sayılan Terörle Mücadele Güçleri’nin eski yetkilisi Havkar Caf’ın Ekim 2022’de Süleymaniye’den Erbil’e kaçtıktan sonra bombalı saldırıda öldürülmesi üzerine KDP tarafından yapılan soruşturmada KYB’ye bağlı Terörle Mücadele Güçleri Genel Müdürü Vahab Halepçe’nin elinin olduğunun anlaşılması sonrası, KDP – KYB gerginliği had safhaya çıkmıştı. Zira Bafel Talabani, KYB liderliğine geçmeden önce KYB’ye bağlı Terörle Mücadele Güçlerinin başındaydı ve Vahab Halepçe’nin Bafel Talabani ile yakın olduğu biliniyordu. Bu nedenle KDP ve KYB arasındaki gerginlikten dolayı, KYB’li bakanlar kabine toplantılarını boykot ederken, Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani “güvende hissetmediği” gerekçesiyle Süleymaniye’ye dönmüş ve kabine toplantılarına katılmama kararı almıştı. Böylece IKBY siyasetinin iki yürütücü gücünden biri olan KYB yönetimsel süreçten çekilmiş oldu. Böylece, Goran Hareketi’nin sınırlı etkisi sayılmazsa, KDP’nin hükümet içerisinde yalnızlaştırılmaya çalışıldığını söylemek yanlış olmaz.
Aynı ayrışma Bağdat’ta merkezi hükümetin kurulma çalışmalarında da ortaya çıktı. KDP, Mukteda es-Sadr ve Sünni Egemenlik Koalisyonu ile hükümet çalışma görüşmelerine yönelirken, KYB ise daha çok İran’a yakın Şii grupların bir araya gelerek oluşturduğu Şii Koordinasyon Çerçevesi ile hareket etmişti. Nitekim aynı ayrışma Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi konusunda da yaşanmıştı. Diğer taraftan hükümet kurma sürecinden sonra da KYB’nin IKBY yönetiminden bağımsız bir biçimde özellikle Kerkük ve petrol gibi konularda Bağdat yönetimi ile müzakereye oturdukları görüldü. Bu anlamıyla KYB’nin KDP’ye karşı bir alternatif oluşturmaya ve KDP’nin IKBY içerisindeki ağırlığını zayıflatmaya çalıştığını söylemek yanlış olmaz.
KYB’nin hamleleri bununla da sınırlı kalmadı. Bu noktada özellikle Bafel Talabani’nin Suriye konusunda SDG ile ilişkisini güçlendirmesi, Türkiye’deki Kürt meselesine ilişkin de söylemler üretmesi dikkat çekici oldu. Suriye’de SDG ve PYD ile ard arda görüşmeler, Mazlum Kobani’nin ve diğer SDG üyelerinin düzenli Süleymaniye ziyaretleri KDP’nin iyi ilişkilere sahip olduğu Kürt Ulusal Konseyi’ne (ENKS) karşı net bir hamle olarak okunabilir. Burada milliyetçi söylemlerle halkın desteğini almaya ve halk açık etkinlikler de sert söylemleri ile de KDP’yi baskılamaya çalıştığı görülüyor. Bu anlamıyla Bafel Talabani’nin SDG’yi de kendi adına araçsallaştırdığı ve ABD’nin SDG’ye olan desteğini de kullanıyor. Nitekim Talabani, Duhok’ta SDG’nin terörle mücadele birimi YAT’ın dokuz üyesi öldüğü helikopter kazasının ardından yayınladığı taziye mesajında KYB’nin Terörle Mücadele Birimi’nin YAT ile “omuz omuza mücadele ettiğini” söylemesi, “SDG ile aynı saftayız” mesajının net yansıması.
Öte yandan son dönemde özellikle IKBY’de de istikrarsızlık yaratan ve peşmergeleri dahi hedef alan PKK konusunda Türkiye ve KDP’nin yakın bir diyalog ve işbirliği içerisinde olmasına rağmen, Bafel Talabani’nin PKK’ya sahip çıkan hamleleri de dikkat çekici. Böylece sadece KDP’ye değil Türkiye’ye de karşıt bir duruş var. Nitekim Ocak ayında Talabani’nin çağrısı üzerine Süleymaniye’nin Dukan ilçesinde siyasi partilerin katılımı ile gerçekleştirilen ve KDP’nin davet edilmediği toplantıya PKK’nın üst düzey isimlerinden Cemil Bayık’ın gönderdiği mektupta “daha fazla ulusal birliğe ihtiyaç” olduğunu söyleyerek KYB’ye desteğini göstermesi de KYB ve PKK arasındaki ilişkilerin açık bir göstergesi. Öte yandan SDG’ye Süleymaniye’yi yeni üs haline getiriyor olması da dikkat çekici. Bu noktada SDG için Süleymaniye güvenli alan olarak görülüyor olabilir. Böylece ABD de SDG üzerinden KYB ile ilişkilerini güçlendiriyor. Aynı zamanda bu durum ABD’nin de SDG-KYB ilişkileri üzerinden Süleymaniye’de etkinliğini arttırarak İran'ın etkisini kırmaya yönelik bir hamle olabilir. Ayrıca SDG aynı zamanda sadece Suriyeli bir yapı olmaktan çıkıp bölgesel bir aktör haline de getirilmeye çalışılıyor olabilir. Böylece bölge Kürtlüğünün liderliği konusunda öncü güç olan KDP’ye yeni bir rakip.
Ancak Bafel Talabani’nin bu tutumu kendisinin parti ve halk tabanındaki yerini güçlendirmeye yönelik adımlar olsa da IKBY’deki ritmi bozabilecek nitelikte. Nitekim IKBY Hükümet Sözcüsü Cotyar Adil açıklamasında, Süleymaniye Havalimanı yakınlarında yapılan saldırıya ilişkin olarak “Süleymaniye’de egemen olan partinin tutumu, Türkiye’nin Süleymaniye Havalimanı’nın hava sahasını kapatması ve ardından da saldırıya uğraması ile sonuçlanmıştır” ifadelerini kullandı. Bafel Talabani de saldırı ile ilgili KDP’yi suçlayarak, saldırının iç istihbarat güvenlik aygıtının gözü önünde ve rehberliğinde IKBY ve Irak’ın sınırlarının ihlal edilmesine yol açtığını söyledi ve hükümeti otoriter olarak nitelendirdi.
Bu durum seçimlere giden süreçte IKBY siyasetini daha da karmaşık hale getirebilir. Bu noktada KYB’nin seçim öncesi KDP’yi yalnızlaştırmaya ve baskılamaya ve böylece KDP’yi taviz vermeye zorlamaya çalıştığını söylemek yanlış olmayacak. Ancak Bafel Talabani’nin kişisel hırslarla attığı adımların IKBY’deki hassas dengeleri bozmaya başladığı düşünüldüğünde, IKBY’nin bugüne kadarki kazanımlarını sekteye uğratacak sonuçlar üretmesi muhtemel. Her ne kadar kimse dile getirmek istemese de 1990’larda yaşananlar halen hafızalarda. Bu noktada IKBY Başkanı Neçirvan Barzani’nin itidal çağrıları dikkate alınmalı.
Bilgay Duman, ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)