Ulus-devlet ve parti-devlet

Sizlere Güney Kürdistan'ı sorsam, cevabınız mutlaka şu olacaktır: "Ellerine altın bir fırsat geçmiş. Tüm güçlerini seferber etmeli, devletleşme adımını atmalıdırlar". Eklenecek bir şey bulamıyorum, şu soru dışında: Peki neden yapmıyorlar?

  

1980'lerde Güney’de ömürlerini dağlarda geçirmiş peşmergelerin dört Kürdistan parçasından direnişleri onurluca sıraladıklarını hatırlıyorum. Kürdistan birdi, düşman da birdi onlar için.

 

Ama şimdi? Kendi elimizle o canavarları evimize salmışız. "bizi DAIŞ'ten", hatta "birbirimizden" koruyacaklarmış... Yanlış anlamadınız, Türkiye ve İran, Kürtler’i koruma telaşına düşmüşler!

 

Türkiye ve İran birbirine komşu iki devlet. Savaşmak istiyorlarsa, alanları var. Demek ki sorunları birbiriyle değil, biz Kürtler’le. Kendilerini bize davet ettirmişler.

 

Şu çok net: Güney devlet olacaksa, toprağı üzerinde tek bir İran ya da Türk askeri olmamalıdır. Yoksa ürün lekeli olacaktır.

 

Heşdi Şabi olayı ilginçtir. Onlar YNK bölgesinde sorunlara neden olduklarında, KDP haklı olarak YNK'yi eleştiriyor. Ama Irak ordu birlikleri Musul operasyonunu ileri sürerek KDP bölgesine, Mahmur'a yerleştiler. Açık ki ortak bir zaaf var.

 

Tüm velvelemize rağmen, Irak Ordusu, Şii milisler, İran askeri ve istihbaratı, Güney'de istedikleri gibi hareket ediyorlar. Böyle giderse, küstahlık ve iddiaları sınır tanımayacaktır.

 

Tuzhurmatu (Ve de Rojava'da Kamışlo) uyarıcı olayı vardır. Bağdat (Ve Şam) milisleri saldırdılar ve büyük zayiata yol açtılar. Demem şu ki, onlar pusuda bekliyor.

 

Ya ortak iktidar?

 

Var ama İran ve Türkiye askerleri onun değil, partilerin ayrı ayrı kararlarıyla Güney'deler. Sanki partilerimiz birbirine karşı düşmanı ülkelerine davet etmişler.

Hep Ahmedê Xanê'nin "kralı"nın peşindeyiz. Bahsedilen kral günümüzde iktidardır. İktidar bileşenleri bunu başımıza getiriyorsa, elimizden ne gelir ki?

 

20.yy Ortadoğu'da "modernist" diye tabir edilen parti ve iktidarların dönemiydi. Bölge devletlerinin çoğunluğu bunların ürünüdür. Bize gelince, acı ama yüzyıl gecikmeli olarak bu sürece giriyoruz.

 

Daha önce yazdığımı tekrarlıyorum: İkili iktidar tehlikelerini arttırarak varlığını sürdürüyor. Daha kötüsü, Goran ve PKK'nin de katılımıyla iktidar üçe, dörde bölünebilir.

 

Mevcut bölünme doğal değildir, doğru değildir. Herkes kendine istiyor. Nedenlerinin peşine takılırsak, içinde boğuluruz. Perişanlığımızın tek anlamı var: Ortak ulusal düşünce ve davranışa ulaşamıyoruz. Bu zayıflığımız nedeniyle koşulların hakkını veremiyoruz.

 

Toplumun etkisizleştirilmesi

 

Güney Kürdistan'da hükümet, parti, parlamento, basın ve örgütlenme, dinsel ve kültürel azınlık hakları, anayasal hak ve kurumlardır.

 

Ancak bu siyasi liberalizm, sivil toplumda yankısını bulmamıştır. Halbuki sivil toplum, sistemin en güçlü ögesidir. Siyasi sistem bile tökezliyor. İktidar gittikçe yasaklara başvuruyor. Ama bölgenin yakın tarihinden biliyoruz ki iktidarın sertleşmesi, radikal muhalefete de yolu açmaktadır.

 

Sivil toplum on yılların sorunudur diyeceksiniz. Olsun. Eğer üniversiteler ve aydınlardan mesleki toplum gruplarına kadar sivil toplumsal bilinç ve güç oluşsaydı, şimdi durum çok farklı olacaktı. Bırakalım farklılığı, o toplumsal kümeler de partilerin bölünmüşlük zihniyetinden nasiplerini fazlasıyla alıyorlar.

 

Parti-devlet

 

Bu kavram Güney için tek değil, tüm parçalar için geçerlidir. Diyebilirimki bu bir fenomene dönüşmüş, uluslararası siyaset sözlüğüne Kürt "katkısı" olarak girebilir, ama olumsuz yönden.

 

Bildiğim kadarıyla Güney Afrika'da böylesi bir ayrılık vardı. Bölgesel ve kabilesel ayrımlar üzerinde partiler kurulmuştu. Ama ırkçı beyaz egemenliğe karşı biraraya gelmeyi becerdiler ve ortak bir vatan ile devlete sahip oldular.

 

Partilerimiz ise, sömürgeci güçlerin yarattığı bölünmüşlüğü temel alıyorlar.

 

Ulus öncesi lehçe ve bölgesel farklılıkları temel alıyorlar.

 

Yeni bir fenomen olarak, uyuşturucu gibi sermayeye alışmış, sermaye ağının esiri oluyorlar.

 

Her parti kendi Kürdistan’ını, kendi Kürt’ünü yaratıyor. Hatta yarın isim değiştirenleri bile olabilir.

 

Uzağa gitmeye gerek yok. YNK kendini bölgesel çeperlere mahkum etmiş. Rekabetten ve utançtan olmasa devletleşmeyi ağzına almayacak. YNK'nin boyu özerkliği zor aşar.

 

KDP devlet istiyor. Ama yönetimi kendini bölgesel ve partisel engellere adeta kelepçelemiş. Sanki düşünce ve sosyal davranışı yetmiyor. Bu da istemi konusunda toplumda kuşkular yaratıyor.

 

PKK zorla da olsa Güney partileri sofrasına dahil olmuştur. O parti, bugün Kürt devletine karşıdır. PKK'yi türü ne olursa olsun iktidar hırsı sarmış, ona ulaşmak için her yolu mübah görüyor.

 

Devletleşme konusu partilerimizin arasında rekabet olayına dönüşmüş. Birinin istediğini diğeri istemiyor. Bu da kutsallıkları kirletiyor, toplumun ilgi ve desteğine olumsuz yansıyor.

 

"Zamanı değil"

 

İddia onursuzlukla eşdeğer görülebilir. En baştaki kelimelerimi tamamlıyorum. Güney'in eline geçen "fırsat" değil, "meşru bir hakkın kullanılması" sorunudur. Devlet konusunda "zamanlama" diye birşey yoktur, "hak" vardır. Kürtler gaspedilmiş haklarını kullanmayı beceremiyorlar. "Zaman" gerekçesini ileri sürmek, uşaklık psikolojisinin ürünüdür.

 

Kürtler’in devletleşme iddiasını "önce birleşmeliler" gerekçesiyle geçiştiren devletler bizi iyi tanıyor. Ama onları her zaman yanıltma gücümüz var. Yeter ki candan isteyelim.