İnsanlık tarihinin en köklü dillerinden olan Kürtçe, devlet güvencesinden yoksun olduğundan yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Medeniyetin dünyaya yayıldığı Mezopotamya’nın bu antik dili, nice dillerin eriyip kaybolduğu badirelerden sağ çıkmayı başardı.
Ahamenişlerden kalma Eski Farsça’nın (Behistun yazıtları) devamı olan Sasani İmparatorluğu’nun kullandığı Orta Farsça (Pehlevice) Zerdüştlükle ilgili metinlerin dili olmasına rağmen 7. yüzyıldaki Arap istilalarıyla büyük oranda ortadan kalktı. Bu istilalardan sonra ortaya çıkan Pers devletleri ve Firdevsi gibi edebiyatçıların çabalarıyla farklı bir formda yeniden diriltildi.
Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Mali ve Nijer gibi ülkelerde konuşulan, M.Ö 200 yılına ait yazılı metinleri bulunan Amazig/Berberi dilleri de Arap istilalarıyla ortadan kalktı.
Son iki asırda ise Kürtçe sürekli takibata uğradı, Kürtçe yayınlar yasaklandı, Kürtçe konuşanlar cezalandırıldı.
Tüm bu süreçlerde Kürdistan dağları ve zozanları Kürtçe için doğal bir kale işlevi gördü. Kürtçe en eski formlarına uygun şekilde varlığını korudu.
Ancak teknoloji çağında, devlet güvencesi olmadan bir dilin varlığını devam ettirmesi çok zor. Artık en ücra dağ köylerine bile egemen kültür ulaşıp, doğal kültürü yutabiliyor.
Kürtçenin sorunu sadece devlet güvencesinden yoksun olması da değil. Daha beter. Kürdistan’a egemen devletler Kürtçenin varlığını kendileri için tehlike görüp bu dil ve kimliği yok etmek için var güçleriyle çalışıyor. Anadilde eğitimin “kırmızı çizgi” olması bundan.
Buna karşın Kürtler olağanüstü bir direniş sergiliyor. Kürt okumuşları bilinçli bir şekilde Kürtçeyi tercih ediyor, Kürtçe yazıyor, Kürtçe yayınlar yapıyor, dil kursları, dernekler, enstitüler kuruluyor, Kürtçe konuşma yeminleri ediliyor.
Çeyrek asırdır, Kürtçe artık Kürt doğanların ve Türkçe bilmeyenlerin değil, seçkin bir sınıfın diline dönüşmüş durumda.
On milyonlarca Kürt çocuğunun eski kuşaklar gibi Kürtçe konuşabilmesi, ailelerin olağanüstü gayretleriyle mümkün. Bu çabayı gösterse de, tüm elektronik cihazlar, çizgi filmler, oyunlar, onlarca çocuk kanalı ve dışarıda tanıştığı çocukların dili Türkçe olduğundan, bir çocuğun Kürtçe öğrenip konuşması adeta imkânsız.
Dört-beş yaşından itibaren kreş ve okullara giden çocuklar hayatın her alanının Türkçeden oluştuğunu, Kürtçenin hiçbir alanda olmadığını görüp doğal olarak Türkçeleşiyor.
Bu durum Kürtlerde kimlik sorunlarına, kişilik kırılmalarına ve psikolojik travmalara yol açabiliyor.
Çember gittikçe daralıyor, Kürtçe boğuluyor. Buna karşın Kürtlerdeki reaksiyonu hafifletmek, olası sosyal ve siyasal kırılmaların önüne geçmek için ve ağza bal çalmak için Türk devleti küçük de olsa bazı tavizler vermek zorunda kalıyor.
Orta dereceli okulların 5, 6, 7 ve 8. sınıflarında haftada sadece iki saat seçmeli ders imkânı bunlardan biri.
Bugün devede kulak, deryada damla olarak görebileceğimiz bu tür kazanımlar kimsenin minnet ve ikramıyla gerçekleşmiş değil. Aksine Türkiye’nin egemenleri, diri diri mezara gömülen Kürtçenin mezar kazıcıları ve katili olmakta ısrarcı.
Ana sütü gibi helal ve su gibi ihtiyaç olan Kürtçe bugün eğitim dili değilse ve günden güne yok oluyorsa, sorumlusu hiç şüphesiz 20 yıldır iktidar ve muktedir olanlar ve onların destekçileridir. Onların yerinde başkası olsaydı aynısını, hatta beterini yapardı bahanesi, bu zulmün kılıfı olamaz. Mızrak çuvala sığmaz.
Bütün idari engelleme ve bariyerleri aşıp Kürtçe seçmeli dersi alabilen azıcık bir kesim, haftada 40 saatin sadece 2 saatinde Kürtçe öğrenebilecek. Geriye kalan tüm okul ve sosyal yaşamı Türkçe devam edecek. Kürtçeyi hiçbir tahta ve tabelada görmeyecek, hiçbir eğitmen ve öğretmenden duymayacak.
Bu bile Kürtler için mucize. Uçsuz bucaksız bir çölde susuzluktan ölüme terkedilen biri için bir damla suyun mucize olması gibi.
Türk okullarına çocuğumu göndermem diyenlerden değilse, çocuğunu okula gönderen her Kürt’ün Kürtçe seçmeli ders tercihinde bulunması bir onur meselesi.
Devlet din, ahlak, düşünce öğretemez, öğretmemeli. Ancak dil, matematik, biyoloji gibi teknik konularda eğitim vermek devletin temel sorumluluğu ve varlık sebeplerinden. Yıllardır seçmeli Kürtçe dersini boykot edenlerin yaşadığı akıl tutulması anlaşılır gibi değil. Çocuğuna Türkçe, Türk tarihi gibi onlarca dersi aldırıyor ama seçmeli Kürtçe dersini aldırmayarak Kürtlüğe hizmet ettiğini sanıyor!
Kürt hareketleri Kürtçeye gereken değeri vermiyor. Kürtçe politikaları yok. Kürtçeyi bir yaşam tarzı olarak benimseyip eylemselleştirmiyor. Oysa davanın özü ve esası Kürtlük, Kürtlüğün de özü ve esası Kürtçe.
Bari bıçak kemiğe dayanmışken Kürtçenin çığlığı duyulsun. Küçük hesaplar, ideolojik saplantılar ve dinsel masallarla eldeki imkânlar heba edilmesin.
Kürt çocukları orta dereceli okullarda Kürtçe seçmeli dersi 12 Şubat gününe kadar tercih etmeli, tüm ilgililer konunun takipçisi olmalı.
Kürtçe siyaset malzemesi yapılacak bir konu değil. Popülarite ve prestij aracı değil. Kürtlerin sesi, soluğu. Kim sahip çıkıyor, bir tarafından tutuyorsa, sahip çıktığı kendi onurudur. Kimseye minnet etmeye, pazarlamaya hakkı yoktur.
AKP döneminin en fanatik yandaşlarından Mehmet Metiner bile Kürtçenin seçmeli ders yerine Türkçe gibi devlet okullarında Kürt çocukları için zorunlu, Türk çocukları için de seçmeli ders olması gerektiğini yazdı. Ülkücülükte MHP ile yarışan Meral Akşener’in kötülük partisinde bir süre siyaset yapan Salim Ensarioğlu Kürtçe seçmeli derslere sahip çıkma çağrısı yaptı. Kürt çocuklarını neredeyse her gün Filistin için yürüten Hüda Par seçmeli derslere sınırlı bir destek kampanyası yürüttü. Hatırlanacak olursa daha önce de, AKP’nin beyin takımından İhsan Arslan önemli çıkışlar yapmıştı.
Amaç ve niyet ne olursa olsun, söylenen ve yapılan doğrudur. İnsanlığı sönmemiş, vicdanı kurumamış her Kürt bir gün mutlaka Kürtçenin ve Kürt kimliğinin nasıl insanlık dışı bir zulümle karşı karşıya olduğunu itiraf edecek. Bu zulmü reva görenlere dostluğundan pişmanlık duyacak. Dilerim o gün herkes için çok geç olmaz.
On yıl sonra tekrarlamakta yarar var: Dün söylemeniz gerekirken, yarın söyleyeceklerinizi, bugün söylüyoruz. Dün yapmanız gerekirken, yarın yapacaklarınızı, bugün yapıyoruz.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın