Newşirvan dönüyor... Ne var yani?

Wusha Şirketi ile Değişim Hareketi’nin (Goran) kurulmasından önce, tüm Kürt basınında 2005-2006 yılları arasında Newşirvan Mustafa’nın Kürdistan Yurtseverler Birliği’nden (KYB) ayrılacağından bahsediliyordu. 2006 sonlarında “Newşirvan görevi bırakıyor... Ne var yani?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O yazının temel argümanı şöyleydi:

 

“Newşirvan Mustafa’nın görevden çekilmesi, bu parti yönetimi için memnuniyet verici bir konu. Çok iyimser olan kişiler, Mustafa’nın gelip birkaç dakika içinde, herkesin rahatsız olduğu bu tabloyu değiştireceğini düşünüyor.

 

Şüphesiz bu düşüncesizlik, fikir kaynağının önünü kapatmış durumda. Sorunlar temelden kaynaklanıyor. Yolsuzluk siyasi ve toplumsal alana sızmış, bunun için radikal değişim gerekiyor.

 

Elbette Kürt partilerindeki her kişi, bu durumdan şahsen sorumludur. Ancak birkaç kişinin değiştirilmesiyle gerçekçi bir değişim sağlanamaz. Kürdistan’da siyasi sistem ile siyasi ahlakın değişmesine ihtiyacımız var, sadece yöneticilerin değil. Bu yüzden de Newşirvan ya da herhangi bir Kürt partisinden bir kişi çekilirse bir şey değişmez.”

 

Şüphesiz o dönemin “bağımsız” hiçbir gazetesi bu yazıyı yayımlama cesareti gösteremedi. Sonradan bu gazetelerin “bağımlı” olduğu ortaya çıktı. Dengekan (Sesler) sitesinde yazının yayımlanmasından sonra bir arkadaş, postmodern bir Alman yazarın mesajını bana iletti. Güya o yazarın benden umudu vardı ancak bu yazı umudunu kırmıştı!

 

Kürdistanlı sivri dilli birkaç yazar da “Ne var yani?” sözünün sokak dili olduğu yönünde eleştiri yönelttiler. Ayrıca “Newşirvan Bey”e “Newşirvan” diyemezmişim. Bunların tersine bir başka arkadaş, “Newşirvan Bey, eleştirel yazılara çok önem veriyor. İstersen, Kürdistan’a döndüğünde bir görüşme ayarlayabilirim” dedi.

 

Bu tecrübeyi anlatmaktaki amacım, nasıl bir siyasi-fikri fukaralık içinde yaşadığımızı göstermek, gazeteci ve yazarlarla siyasi karakterler arasındaki sağlıksız ilişkiyi ortaya koymaktı. Büyük eleştirmenlerimiz(!) siyasi kaygılarla bazı kelimeleri toplumsal ve ahlaki açıdan mahkum etmiş durumda. Bu kelimeleri özgürleştirmeye çalışanlar, farklı suçlamalarla karşı karşıya kalıyor.

 

O dönem belli başlı bazı aydınlarımız, Newşirvan Mustafa’nın ayrılmasına çok umut bağlamıştı. Ayrılıktan sonra da bir kısmı bağımsızlık şapkasını bir kenara atıp tepeye çıktı. Halen bağımsızlık lafından yana olanların bir kısmı da yolsuzluğa karşı seslerini çıkaramıyor.

 

İlginç olan, halka hayal satan bu yazar ve aydın takımının 10 yıldan sonra halen bunun bir rüya değil partisel bir kabus olduğunu anlamamış olmaları.

 

Şimdi de Newşirvan’ın dönüşüne Humeyni’nin İran’a dönüşü, Musa’nın asasıyla denizi ikiye ayırması gibi Kürdistan siyasetini ikiye ayrımasını hayal edenler var.

 

Kürt siyasetinin başlıca sorunlarından biri başkanın resmi sorunudur. Başkanın resmi bizde efsanevi, karizmatik bir adamı ifade eder. Hayal ürünü olan bu adam, denizleri ikiye ayırıyor, kuyulardan su fışkırtıyor.

 

Bütün bu efsanevi özelliklerinin yanında bir de “kutsallıklar”a sahip. Bu da başkanın bizim için koltuktan ayrılamaz olduğu fikrini sabit kılmıştır. Ölümünden sonra bile efsaneleri devam eder.

 

Başkanın insan olarak, başkanlığın da yönetim rolü anlamında önemsiz olduğu kanaati taşımamamız lazım. Bilakis, başkan ve sahip olduğu rol, her kurumda başat konumdadır. Bu önemin anlaşılması için de yasal düzenleme olması gerekiyor.

 

Ülkemizde siyaset, başkanın bu şekilde anlaşılması için büyük bir etken. Mucizeler yaratma gücüne sahip imajı veriyor ona. Başkana bu şekilde “iman” ettiysek, uyumak dışında başka bir şey yapmamıza gerek yok. Sanırım onu da yapmışız.


(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)