Bir iç savaş devlet taktiği: Maraş pogromu
Önceki Maraş kitabında ‘BİR SINIRIN İÇERİ ÇEKİLME SALDIRISI’ fikri ile bağlantılı olarak: Meşru devlet sınırlarının içerisinde olmasından dolayı, açıkça savaş ilan edilemeyerek, sınırlandırılan, geri çekilmesi sağlanılan veya katliam ve saldırılardan hareketle nüfusun değiştirilmesi projesi olarak, Maraş pogrom soykırım deneme ve başarısı değerlendirilmişti. Yeni çalışmanın içeriği biraz daha farklı olduğu için bu yazıda bölge ve çevre ilişkileri göz önünde bulundurularak bir değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır.
“Türk tipi apartheid”, yarı resmi apartheid sistemi ile gizli veya üstü örtülü ama daha etkili, yok edici, dönüştürücü uzun zaman dilimine yayılmış bir sistemden bahsedilinebilir. Öyle ki var olan apartheid sisteminden farklı olarak, yok sayarak kültürel, askeri ve demografik bir operasyonel süreçten geçirilmektedir. Uzun zaman yayılmış olması bu bakımdan doğrundan iç ve dış kamu desteği ile bir başarı elde edilmiştir. Maraş pogromu, şiddet, hukuk ilişkisi açısından Alevi Kürdlere dönük apartheid şiddetidir. Hedeflediği kitleyi bile bu kavramlardan bölerek yürütülen bir taktik söz konusu olmaktadır. Kürd Alevi yok etme, nüfustan düşürme ve daha batıya sürme, daha da batıya, resmi sınırlar dışına itme biçimi uygulanmış ve başarılmıştır. Kürdler biz değiliz, Alevi Kürdler onlardır diyerek biçimsiz bir tanımlama ortaya çıkarılmıştır. Bir de farklı idoeloji ile yorumlar katılarak Kürd Alevi yok etme savaşı ve başarısı devletin hanesine olumlu olarak yazılmış bulunmaktadır. Bugüne kadar nerdeyse üzerinde yarım asır geçmesine rağmen tanımazlığın sürmesi, soyutlanması tam da bunun başarısının bir sonucudur. Bu bir proskription rejimi uygulamasına denk gelir.
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren, bugüne dek süren, en önemli kaygılarından biri Kürdistan’ın kültürel ve ideolojik olarak genişlemesidir. Devlet bu genişlemeyi önlemek için çekirdek Kürdistan’ın kuzey ve batısına güçlü bir Türklük seti çekmeye, çekirdek Kürdistan’ı ise çeşitli araçlarla asimile etmeye çalıştı. Bu tarih geçmişte kalan bir tarih değildir. Her gün ve her yerde çeşitli biçimlerde tekrarlanan; insanlar arası gündelik ilişkilere rengini veren; kurumların işleyişinden bireylerin peeformanslarına, bireylerin düşünüş-duygulanış biçimlerinden bedenlerini kullanım tarzlarına kadar şekillendirici nüfuzunu devam ettiren canlı bir tarihtir.” (Barış Ünlü, Türklük Sözleşmesi). Bu uzun alıntı tamda bizim katliamların neden ve planını çok yönlü, sosyal, kültürel ve hatta daha önemlisi psikolojik kontrol altına alma uygulamasının en net açıklamasıdır. Bu tanımlamalar bizim iki bölümde de anlatmaya çalıştığımız sistemin en rafine tanımlaması durumundadır.
Yine aynı kitapta, Mehmet Bayrak; ‘Kürdolji Belgeleri’ kitabından alıntı: “Dönemin güçlü başbakanı İsmet Paşa’nın 1935’te yazdığı rapora atfen, farklı bölgeler için: “Bitlis, Hizan ve Mutki arasında suni olarak daima devlet kuvveti ile vücuda getirilen bir Türk şehri. Türk merkezidir. Yine ancak devlet tedbiri ile bir Türk merkezi olarak durabilir. Bitlis olamasaydı bizim onu yaratmamız icap edecekti. Az zamanda Erzincan’ın Kürd merkezi olmasıyla asıl korkunç Kürdistan’ın meydana gelmesinden ciddi olarak kaygılanmak gerekmektedir. Van, Muş ve Erzincan Kürd yayılmasına açıktır. Van ve Erzincan’a acele olarak, Muş Ovası’na tedricen, bir de Elazığ Ovası’nda kuvvetli Türk kitleleri vücuda getirmek zorundayız”
Görüldüğü gibi cumhuriyetin ilk yıllarından başlamak üzere etkili biçimde bu proje üzerinde düşünülüp uygulanmıştır. Tam da bahsettiğimiz nüfusu sınırlandırma veya etkisiz hale getirme 1915 yılından bu yana aralıksız çeşitli biçimlerde sürdürülen bir projedir. Maraş bunun son halkası olması gerekirken, Alevi rönesansı ile 1990 sonrası bu daha da içerileri çekilmiş, Sivas-Madımak vahşi katliamı ile farklı bir boyut kazanmıştır. Öyle ki Alevi Kürdlük Sivas katliamından sonra nerdeyse Türk Aleviliği boyutuna çekilmiş, sınır Nevşehir’e kadar çekilmiştir.
Bu bir sistem başarısıdır. Şimdilerde genel Alevi literatürü Nevşehir ile sınırlandırılıyor, daha Doğu’ya geçmiyor. Bir tek Alevi Kürd pir ismi zikredilmiyor. Aleviliğin kültürel ve pratik kavram ve uygulamaları İttihat Terakki’nin son yılları ve 1945’lere kadar ilk cumhuriyet yıllarında ki yapılan kültürel pogrom çalışmaları dahilinde sürdüğü görülüyor. Başarının kökleri ve asimilasyon sistemleri derinliği bu günkü, katliam ve bu sistemleri anlamada daha önem kazanmaktadır.
Son bölge deprem felaketi de gösterdi ki sistem buraya teoride anlatmaya çalıştığımız biçimde tarihi bir ön yargı ile yaklaşıyor. Her tür yok etme veya geri adım attırma kendisini bu yöntemle de göstermiş oluyor. Şimdi aradan bir seneye yakın zaman geçtikten sonra daha iyi anlaşılıyor, bu bakıştaki fark ve plan. Elde edilen bilgilere göre Adıyaman, Maraş, Malatya ve Elbistan ile çevreleri başta olmak üzere, Alevi Kürd nüfusu yoğun olarak bölgeyi terk ediyor veya ettiriliyor. Tam da projenin yüz yıllık uğraşı sonucu gibi sınır Diyarbakır’a dayanmış bulunuyor. Kimse de durumu üzerine almıyor.
Not: Orhan Gazi Ertekin; Maraş Katliamı, Dipnot Yayınları
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)