Osmanlı rüyası
Hitler'i doğuran, Alman egemenlerinin "mağdurluk psikolojisi"ydi. Birinci Dünya Savaşı’nın soucunda kaptırdığı Avrupa kıtasındaki geniş topraklara, Ortadoğu petrolüne, Afrika'daki sömürgelerine, verdiği tazminata yanıyor, "haksızlık" görüyorlardı. Bu psikolojinin tepkisi, daha büyük felaketlere, 40 milyon insanın ölümüne ve bugüne kadar devam eden dünya statukosunun değişmesine yolaçmıştı.
Türk egemenlerine göre de, "Osmanlılara haksızlık yapılmış, birçok ülke ve Ortadoğu'nun petrol bölgeleri ellerinden alınmıştı!"
Misaki Milli'yi biliyorsunuz. O, Türkiye'nin sınırları. Ama bugünkü sınırlar değil, Suriye, Irak, Güney ve Batı Kürdistan'ı da içeren sınırlar. İşte "Osmanlı rüyası", bu.
Nasıl yorumlarsanız yorumlayın, mevcut Türk iktidarının İmralı üzerinden yürüttüğü süreç ve iki Kürdistan parçasına yönelik politika, tam bu hedef çerçevesinde.
Zaten Türk egemeni, kendini diğer emperyalistlerden eksik görmüyor. Büyük ordu, silah üretimi, ortalığı karıştırma, her türlü pislik... Neyi eksik ki?
İdeoloji? Resmi milliyetçilikte dini muhafazakar tonu artırdılar.
Hitler'in "Kavgam"ı benzeri rehber kitap lazımdı. Erdoğan'da o hüner yoktu. Bilinmezlikten Ahmet Davutoğlu diye birini çıkardılar. Okuyanı yoktu, olsun, artık herkesin dilinde onun her derde deva "Stratejik Derinlik" kitabı vardı.
Semboller gerekliydi. Hayali ata türbeleri yarattılar. Muhtemelen hayvanlara ait külleşmiş yüzyılların kemiklerini milliyetçi histeriye boğulmuş kitlelere "ata kemiği" diye yutturdular (tiyatroda Kürt siyasetçilerin yeralması ayrı bir utanç, ama şimdilik kalsın.)
Yetmedi mi sirklerden topladıkları soytarı kılık kıyafetlerini, Türk devletlerini temsil sıfatıyla lanetli sarayda sergilediler...
Oyunun vazgeçilmezi, "tek lider"
Bilgi, toplumsal ve diplomatik edep eksik, zararı yok. Konseptin "yanlışa karşı bağışıklığı olan lidere" ihtiyacı vardı. Emrinde uzman ve danışman ordusu, saplantıyı kültüre dönüştürdüler. İş öyle bir hal aldı ki, kendisi bile öyle biri olduğuna inandı. İş çığırından çıktı. Tac'tan serbest atışlara kadar her topu atan üçüncü dünya ülkesi milli takımının kaptanı gibi kibirli. Neredeyse tuvalet açılışlarını bile yapar oldu.
Lanetli sarayı Alman Başbakanı Merkel ziyaret ederkenki resim gözlerinizin önünde mi? Hani o heybetli koltuklar? Charlie Chaplin'in "Diktatör"ünü andırmıyor mu? Hani Hitler, Mussolini'den daha yukarda görünmek için koltuğu yükseltip duruyordu...
Sarayın görüntüleriyle öd koparan sözcüleri, "Washington'dan talimat alınan günler gerida kaldı" diyorlar. "Obama, Erdoğan'ın ayağına gitti" diyorlar... Diyorlar da diyorlar. Ama genel kanı şu; Erdoğan, Washington'da kabul edilmek ve talimat için kapı kapı dolaşmıştı.
Yağcılar ordusuna göre, "başkan, Avrupa ülkeleri liderlerini fırçalıyordu!" Ancak şu garipliğe bakınız ki Erdoğan günlerdir Avrupa'da hiciv ve alay konusu. "DAIŞ destekçisi". "Paris ve Brüksel katliamını yapanlar, onun göz yummasıyla Türkiye üzerinden geçmişlerdi" vb.
Erdoğan tüm geleceğini Kürt düşmanlığına yatırmış. Umudu, militarist Türk ırkçılığı. Geleneksel ABD desteğine güveniyor. Kürtlere karşı destek almak için her değeri peşkeş çekiyor. Ama bu defa o işbirliğinin sekteye uğraması ihtimali de var. O kadar suça bulaşmış bir yönetimi desteklemek büyük bir utanç olmalıdır. Kürtler de önceki çaresizlikte değiller. Onlar da onu avlamak peşindeler.
Mevcut iktidarla Türk devletinin Kürdistan'da ve bölgede yarattığı resmi gözönüne getiriniz. Bunu yapanların geleceği olabilir mi?
Filozofların sözleriyle, "tarihi olaylar ve kişilikler genelde iki kez yinelenir. Ama ilkinde trajedi, ikincide komedi olarak". Padişah rüyalı kahramanımız, tarihin yasasını bozabilecek midir?
Onun adı başbakan
Tahir Elçi Türk devleti tarafından katledildiğinde, Ahmet Davutoğlu Paris'te, Elçi'nin yanında güya ele geçirilen tabancanın iki polisin ölümünde kullandığını söyledi. Ahmaklar bile böyle bir iddiada bulunabilirler mi?
Diyarbakır Sur'da olanlar aleni, fazla sözü gerektirmiyor. Ama Davutoğlu'nun şu sözleri unutulmaz: "Sur'u Toledo yapacağız?"
Olay Toledo'dan çok, Guernica'ya uyuyor. Bu küçük Bask şehri, 1937'de falanjişt Franco hatırına Nazi Alman savaş uçakları tarafından yerle bir edildi.
Pablo Picasso, Paris Expo'37'de idi. İspanya pavyonu için çizecekti. Halen dumanların yükseldiği Guernica geldi aklına. İşte aynı isimli ünlü tablosu öyle doğdu ve Guernica faciası dünyada bilinir oldu.
Guernica'nın sembolü olan ve kutsal sayılan bir meşe ağacı vardı. Her sene etrafında toplanılır, ölenler anılır, felaketin sorumluları lanetlenirdi. 146 yılık ağaç 2004'te öldü, ama anma geleneği sürdü. Almanlar özür dilemiş, törenlere katılıyorlardı. Ama o kara leke temizlenemiyordu.
Guernica'nın Picasso’su ve kutsal meşesi vardı. Hani Sur'unkiler?
Kendini başbakan sanan zavallımızın potlarını izlemeye devam edelim. Son günlerde Ürdün'e gitmişti. O Ürdün ki kralının büyük dedesi Hicaz Şerifi Hüseyin'in İngilizler'le işbirliği içinde Osmanlı Türkleri’ne başkaldıran ilk Arap ünvanına sahipti. Zararı yok! Davutoğlu ziyaretinden dönüşte Başika'daki Türk askeri varlığının PKK'nin Kandil-Şengal bağlantısını kesmeye yönelik olduğunu söyledi.
Hadi altından çıkın bakalım! Ne demek istedi? Kürtlere iç savaş tehditi mi? Farklı operasyonlar mı? Ya da yine öylesine sıkıyor muydu?
Anlayamadık gitti; Davutoğlu ne kadar yumuşak bir dil kullansa, üsttekinin hafif bir öksürmesiyle söylediğini yutuyor. Ne kadar şanssız bir milletiz, kimlere kaldık!
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)